22/12/2008 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Geçtiğimiz perşembe, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda tarihi bir gündü. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 60.

Geçtiğimiz perşembe, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda tarihi bir gündü. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 60. yılında ilk defa Genel Kurul’da ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimliği’ konusunda bir bildirge okundu. Sonunda 66 ülkenin imzasıyla Arjantin Büyükelçisi Jorge Aguello’nun okuduğu bildirge, ‘Devletleri; hiçbir şart altında vatandaşlarının cinsel yönelimi ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle infaz etmemeleri, tutuklamamaları ve tutuklu tutmamaları konularında gerekli kanuni ve idari önlemleri almaya’ davet etmek gibi; son derece de makul ve insani 13 tane öneri sunuyor.

Deklarasyona, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerden sadece beş tanesi imza atmıştı; Arnavutluk, Gabon, Gine-Bissau Cumhuriyeti, Bosna Hersek ve Orta Afrika Cumhuriyeti. Bunlardan ilk üçü İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) üyesi diğer ikisi ise İKÖ gözlemcisi. Dünyanın çok farklı köşelerinden gelen ülkeler arasında, 27 Avrupa Birliği (AB) üyesinin yanında Japonya, Hırvatistan, İsrail’in yanı sıra birçok Afrika ve Latin Amerika ülkesi var.

Dünyada, cinselliği farklı olan insanları ölüme mahkûm eden 7 tane ülke var. Hepsi de halkın çoğunluğu Müslüman İKÖ üyesi ülkeler; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Moritanya, Nijerya, Sudan ve Yemen. Deklarasyonu kabul etmediklerini bildiren ülkeler adına, Suriyeli diplomat Abdullah Hallak konuştu. 59 ülkenin desteğiyle konuştuğunu söyleyen Hallak’a göre, bu işlerin ‘her ülkenin kendi domestik yetkileri dahilinde’ kalması gerekir ve bu bildirge ‘sosyal kabul, normalizasyon ve hatta meşruluk’ getirebilir ki, bu da ‘sübyancılık gibi müessif’ neticeler doğurabilir! Hallak’ın söylediğinden farklı olarak, kendisini desteklediklerini söylediği ülke sayısının aslında 57 olduğu ortaya çıkınca; Suriye Büyükelçisi Bashar Ja’afri ve İKÖ dönem başkanlığı yapan Uganda’nın diplomatlarından Margaret Awino-Kafeero (nasıl Müslüman ismiyse) tarafından kendisine destek geldi. Margaret Hanım’a göre bu konularda, Müslüman ülkeler; ‘herkes kendi kararını kendi alsın’ kararı almış. Eşcinselliği veya eşcinsel davranışları cezalandırmak isteyen İKÖ üyesi ülkelerin her biri, bildirgeye kendine göre karşı çıkacakmış. Ja’afari ise çok üzgündü; ‘Karşı taraf birçok ülkeyi, köşeye sıkıştırdı’ dedi ve ‘Bugünkü bildirgeden sonra, BM’de bu konu artık tabu olmaktan çıktı’ diye yakındı.

Türkiye ne yaptı?

Ne yapacak? Her zamanki gibi ortalıklarda yoktu. Ne yapsın? Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal! Bir yanda parçası olmaya aday olduğu, AB’nin alayı ‘bu işler insan haklarıdır’ diye tutturmuş, öte yanda Müslüman kardeşleri; ABD’nin ve Çin’in de sessiz kaldığı bu tartışmada, Vatikan’ın da desteğiyle ‘aman ha, dejenere oluruz’ diye aba altından sopa gösteriyor! Hâlbuki diplomatlarımız bu büyük toplantılarda konuşabiliyor. Kulaklarımla duydum. Bildirgenin okunmasından önce tartışılan ‘Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Ek Protokolü’ tartışmalarında, bozuk aksanlı bir İngilizce ile de olsa, bir Türk diplomatı ülkemiz adına kalkıp ek protokole bir şerh koydu. Meğerse Türkiye, bireylerin ekonomik, sosyal ve kültürel hakları çiğnendiği zaman, milletlerarası hukuku kullanarak, haklarını aramasını sakıncalı buluyormuş! Herhalde Türkiye’den bir Kürt veya bir Ermeni veya Allah muhafaza bir eşcinsel kalkar da hakkını arayıverirse diye önlem almak istiyor, devletimiz!

Devekuşu misali, başını kuma sokmakla görünmez olunamıyor maalesef. BM’nin New York’taki son Genel Kurul Toplantısı’nda, ülkemizin susarak verdiği mesajı sağır sultan bile duydu: Türkiye, insan hakkı falan dinlemez. İKÖ’nün başında bir Türk’ün olmasını, siz boşuna mı sanıyorsunuz? Konu insan hakları veya Müslüman kardeşlerimizle birlik olmamız ikileminde tercihe gelirse, Müslümanız vesselam! Ve Türkiye ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimliği’ gibi insan hakları konularında İKÖ’nün 5 cesur üyesinin yanında yer alıp İKÖ’ye medeni standartları getirmeye çabalamayacak; 7 tane vatandaşlarını farklı cinselliklerinden ötürü ölüme mahkûm eden gerici İslam ülkesinden sinip susacak! AB ilerde bunu hatırlatırsa, bir şark kurnazlığı attırırız ve ‘AB’ye girme sürecinde biz ne reformlar yaptık, siz biliyor musunuz’ deriz, olur biter.

Peki, adımıza milletlerarası platformlarda böyle şark kurnazlıklarıyla idare ettiriverenler varken, Türkiye’deki demokrasinin sesi ve gözcüsü basın ve insan hakları organizasyonlarımız ne yaptı? Hiçbir şey. Haberleri yok, ruhları bile duymuyor. Bu gazeteden başka hiçbir basın ve yayın organında, BM ve orada adımıza yapılan, yapılmayan işlerden haber veya yorum kırıntısı bile bulamazsınız. İnsan hakları organizasyonlarımız, İnsan Hakları Bildirisi’nin 60. yılını kutlamak için adlarının sonlarında bir sürü unvan olan insanlarla toplantılar düzenliyor. Bu toplantılarda, BM’deki utanç verici Türkiye tutumu mu tartışılıyor zannediyorsunuz? Ya köşelerinden, devamlı olarak üstten üstten, bize demokrasi, insan hakları dersleri veren kanaat önderlerimiz? O, AB deyince; bizi AB’ye sokacak, Türkiye’ye AB standartlarını getirecek diye yıllardır AKP’ye şak şakçılık yapan entelektüellerimiz? Hani, ‘Türkiye’nin Ortadoğu’da ve İslam dünyasında itibarı yükseldi, arabuluculuklara soyunuyor, şimdi de BM Güvenlik Konseyi’ne seçildi’ diye yaklaşan seçimlerde oy avcılığına çıkmış politikacılarımız, TV ekranlarından inmeyen akademisyenlerimiz?

Türkiye, bütün dünyaya, insan hakları konusunda, gezegenimizin en yüksek platformundan gerekli mesajları verdi!

Boş ver, burası Türkiye mi?



Etiketler: insan hakları
İstihdam