21/03/2016 | Yazar: Cihan Dağ

2016 baharı bombalarla değil, barışla anılsın. Ama görünen o ki bahar bu sene üşütecek. Görüneni değiştirmek ise halk olarak bizim birlikteliğimizden geçiyor. Yoksa ne newrozumuz kutlu olur ne de nevruzumuz!

“Karmakarışık bir duygudasın. Hayatı savunuyorsun, çok naif bir kabuğun var salyangoz misali. Ama çizmeler tepene iniyor, kendi kabuğun batıyor vücuduna. Salyangozların kaderi bu diyorsun ama kabullenmek de gelmiyor içinden.”

Doğru, yanlış birbirine girdi. 7 Haziran öncesi her şey ne kadar da netti. AKP, CHP, MHP, HDP, IŞİD, YPG, El Nusra, Rusya, ABD, AB…  Seçimlerde kapılarını çaldığımız insanlara karşı kurduğumuz matematik belliydi. Lakin bu günlerde denklem biraz karıştı.

Yeni bilinmeyenler girdi devreye. Kıl bir matematik hocası işi biraz zorlaştırdı. Ankara’nın katsayısını üçe çıkardı, İstanbul şimdilik bir. Cizre ve Sur’un kat sayısı ise aşınan kâğıttan artık belli değil. Bu yüzden de bu denklemi çözmek biraz zor. Cizre ve Sur’u çözmeden Ankara ve İstanbul’daki bilinmeyenleri bulmak imkânsız.

Korku girdi bir de işin içine. Sokaklar biraz boş, evler biraz kalabalık, korkuların karesi alındı, cesaretin ise karekökü. Her sabah kapıları çalındı insanların. Hiç umulmadık zamanda bile umulmadık ziyaretçilerimiz oldu. İçeridekiler yatacak yatak bulamamaya başladı. Bizler ise eksilen yoldaşların davalarından, mezar başı anmalarından başka şeye zaman ayıramaz olduk.

Denklem bu kadar karışıp mevzu bahis hanedanın istikbali olunca MHP, AKP’nin içinde erimeye başladı. Avrupa Birliği mültecilere para atıp eğlenmekten sıkılmış olacak ki o da mültecileri sırf geri alsın diye ‘Büyük Kayseri Pazarlığı’ ile AKP’nin içinde eridi. Suya düşen yılana sarıldı. Yılana sarılacak kadar vakti olmayanlar mülteci mezarlığına dönüşen Ege ve Akdeniz sularını boyladı. Ayrıştırması zor bir karışım meydana geldi. Tarihin en büyük mülteci akınını yaşadığımızı bile görmeyip sıradan günler geçirdiğimizi zannettik. Parçalı 3. Dünya savaşının içinde olduğumuzu anlamamız biraz zaman alacak gibi.

İstanbul’da dün trafik ilk kez yoğunluğuyla kanser etmedi. Yol rehberliği yapan uygulamalarda tüm yollar açık görülüyordu. Her köşe başında polis, her gişede kontrol, her üst geçitte yanan mavi kırmızı lambalar bizi felaketlerden korudu. Dünyanın sayılı derbilerinden biri için önce seyircisiz oynanacak dendi, sonra tamamen iptal edildi. Ama gel gör ki ertesi gün pazartesi ve insanlar işlerine, okullarına gidecek, o yollar o iş yerleri ve okullar yine dolacaktı. Malum çark dönmeli, bir kaç bomba mı durduracaktı kapitalizmin dişlilerini?

Şimdi herkes bu kadar teyakkuzdayken, panik ve korku batıyı da sarmışken ve bölgede kimyasal gazlar ile ölümler devam ederken popülist söylemlere karşı can yeleği giymek lazım. Zira insanın aklı bu denklemde karışmaya ok müsait. Kim terörist, kim devlet, kim halk, kim sivil, kim direnişçi…

Yıllardır aynı hatayı yapıp nedeni görmeden sonuca yükleniyoruz. Bu durumun nedeni uzun adam ve kabilesinin ortalığı karıştırarak ayakta kalma stratejisidir. "Biz olmaz isek kargaşa olur" diyenler suçu kendi ağızlarıyla itiraf etmişlerdir. Almanya, Beyoğlu'ndaki binalarını kapattığında İstanbul valisi, 'abartılı haberlerle halkı paniğe sevk ediyorlar' demişti. Yapan yine yapar sözüne biraz yaşlanıyor ama bu boş vermişliği de yerden yere vurmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bölgedeki ölümler, adeta Ermeni soykırımını anımsatıyor artık. Taksim'de 4 kişi bombayla, Gever'de 40 kişi kimyasalla ölüyor. Biz sayılardan uzak durmaya çalıştıkça birileri bizleri sayılarla sınıyor. Sosyal medyada dolanan bir haritada "doğuda insanlar evine giremiyor, batıda insanlar evinden çıkamıyor" notu ile paylaşılıyor. Memleketin bir kısmının evlerine girememesi ancak bizlerin evden çıkamadığında aklımıza geliyorsa bu da bizim ikiyüzlülüğümüzdür "onu da söyleyeyim."

Ama tüm bunlara rağmen yine de barışa inanmak lazım. Çünkü diğer ihtimali yaşıyoruz zaten. Ve mevcut durumda savaşın daha da kızışmaması için, daha fazla insanın ölmemesi için sorunu doğru adreste aramak, popülist söylemlerden uzak durmak lazım. 2016 baharı bombalarla değil, barışla anılsın. Ama görünen o ki bahar bu sene üşütecek. Görüneni değiştirmek ise halk olarak bizim birlikteliğimizden geçiyor. Yoksa ne newrozumuz kutlu olur ne de nevruzumuz!


Etiketler:
İstihdam