24/08/2009 | Yazar: Yıldırım Türker

Şimdi tarihin bir dönüm noktasındayız. 'Kürt açılımı' konusunda taraflar belirlendi.

Şimdi tarihin bir dönüm noktasındayız. 'Kürt açılımı' konusunda taraflar belirlendi. Gözü dönmüş, Kemalist Kişilik Bozukluğu'ndan mustarip militarist güçler, kanın durmasına şiddetle karşı çıkıyor.

Şimdi tarihin bir dönüm noktasındayız.
‘Kürt açılımı’ konusunda taraflar belirlendi. Gözü dönmüş, Kemalist Kişilik Bozukluğu’ndan mustarip militarist güçler, kanın durmasına şiddetle karşı çıkıyor. Onlara kalırsa hayatın yanında durmak AKP yalakalığıdır.
Onlara kalırsa önce teröristlerin kökü kazınmalıdır.
Onlara kalırsa daha ölecek çok insan, dökülecek göller dolusu kan vardır.
Onlara kalırsa bu millet, Kürt’üyle Türk’üyle, bütün evlatlarını bu 25 yıldır süren savaşa feda etmeden hiçbir sorunun çözümünden söz edilmemelidir.
Onlara kalırsa bu açılımın ardında ABD, AB, İsrail, Hamas ve dünyanın bütün şer güçleri vardır. Ve ellerini ovuşturarak halkların barışmasını izlemek arzusundadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk olarak devletin önde gelen bir temsilcisi, faili meçhul cinayetlerden, köy boşaltmalardan, devletin Kürtlere yönelik zorbalıklarından dem vurmuş, savaşın sona ermesi dileğini dile getirmiştir. Bu, Erdoğan da olsa, Baykal da olsa, hatta Evren de olsa, bu konumda olan bir kişinin ağzından çıkmış ise, geri dönülmez bir yola girdik demektir.
İnkârcı devletten itirafçı devlete geçiş, bu topraklarda yaşayanların küçümseyebileceği bir gelişme değildir.
Başbakan, bu sözleriyle devleti ve hükümetini bütün halkın denetimine açmıştır.
Bundan sonra barış isteyenlerin, başbakanın samimiyetini sorgulayacağına, bu açılıma öneriler getirmesi, barış için katkıda bulunmaya söz üretmesi gerekir. Barışı isteyenler, atılmayan adımları, geciken değişimleri, engellenen gelişimi işaret ederek hesap sormalıdır.
Barış, her zaman için, savaşçılara rağmen kazanılır. Hiçbir savaşın kazananı olamayacağını bilenler, yaşatmayı seçenler, savaşçıların çelmelerine rağmen barışın dilini dolaşıma sokar, o dili yaygınlaştırır. Barış dili, hayatımızın yordamı oldu mu savaşçılar toptan tasfiye edilmiş demektir.
Bu savaşın ilk kazanının kaynadığı Diyarbakır Hapishanesi’nde olan biteni artık rahatlıkla konuşabiliyor, o cehennemin zebanilerinin nerelerde yuvalandığını biliyoruz.
Şimdi bir ‘Kürt açılımı’ndan söz ederken ilk iş cezaevlerinin korkunç koşullarının ıslahı için sesimizi yükseltmeliyiz.
Mardin İnsan Hakları Derneği, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi ve Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi üstüne yaptığı araştırma raporunu yayınladı.
Raporu sizin için özetleyeceğim.
Mardin Cezaevi’nin kapasitesi 380 kişi olmasına rağmen Haziran ayı itibariyle 800 kişi barındırmakta.
Cezaevinde 24 m2 odalarda 6-8 kişi kalması gerekirken 16-18 kişinin kalmaktadır. Evinizin salonunda 18 kişiyi yatırmaya çalışırsanız durumu daha iyi canlandırabilirsiniz.
Cezaevinde hâlâ  48’m2’lik koğuşlarda ise 14-16 kişi kalması gerekirken 30-38 kişi kalmakta.
Cezaevinde politik nedenler ile 200 tutuklu kalmaktadır.
Temiz su sorunun bulunmaktadır. Su zamanında verilmemekte, verilen de  temizlik için yeterli olmamaktadır.
Hastane sevklerindeki aksaklık sürmektedir. Hastalar hastaneye geç götürülmektedir.
Sağlık ile ilgili problemler yaşandığında gerekli özenin gösterilmediği, ağır hastaların ağrı kesici haplar ile tedavilerinin yapılmaya çalışıldığı tespit edilmiştir.
800 kişin bulunduğu cezaevinde sadece bir doktor bulunmaktadır. Diş doktoru yoktur.
(Mehmet Emin Özkan ağır hasta olmasına rağmen İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan sağlık probleminin olmadığı yönünde rapor verilmiştir. Fakat kendisi sürekli kilo kaybına uğramakta (1.85 boyunda olmasına rağmen 50 kilonun altına düşmüş) ve yürümekte güçlük çekmektedir. 
Kronik hastalığı bulunan hükümlü ve tutukluların ilaçları karşılanmamaktadır. Örneğin diyet yapmak zorunda olan hastaların diyet malzemeleri olmadığı gerekçe gösterilmekte veya karşılanmamaktadır.
Tutuklu ve hükümlülerin görüş günlerinde kadın görüşmeciler onur zedeleyici bir muamele ile bütün elbiseleri çıkartılarak aranmakta, bu durum görüşmecilerde olumsuz etki bırakmaktadır.
Cezaevinin kapısından itibaren takılan kelepçenin tedavi esnasında çıkarılmadığı saptanmıştır. Haftada sadece 1 gün, o da 1 saat ortak kullanım alanından faydalanılmaktadır.
Mektupların Kürtçe yazılması ve dışardan Kürtçe mektup alınması halen yasaktır.
Üstelik yargı kararlarına rağmen tercüme parası tutuklu ve hükümlülerden alınmaktadır. Midyat Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen ve içeriği itibari ile tercüme parasının tutuklu ve hükümlülerden alınmayacağına dair kesin mahkeme kararının yerine getirilmediği tespit edilmiştir.
Hükümlü ve tutuklular, cezaevinde yaşadıkları problemlere ilişkin resmi makamlara yapılan başvurulara cevap verilmediğini, dilekçelerinin ilgili makamlara iletilmediğini ifade etmişlerdir. 
Cezaevinde 80 hükümlü ve tutuklu hakkında mektup vermeme ve açık görüş yasağı cezası verilmiştir. Gerekçe olarak hükümlü ve tutukluların slogan atmaları gösterilmiştir.
Tutuklu ve hükümlüler havalandırma esnasında bulundukları tarafa askerler tarafından taş atıldığını ve bu durumun yetkiler tarafından engellenmediğini ifade etmişlerdir.
Mardin Cezaevi’nde  halen politik nedenler ile 18 yaşından küçük 23 çocuk bulunmaktadır. Bu çocuklardan 4’ü  özel yetkili mahkemeler tarafından ceza almış olup hükmen tutukludurlar.
Çocukların özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasını önünü açan düzenleme 3713 sayılı yasanın 9 ve 13 maddelerinde yapılan değişiklerin sonucudur.
Çocuklar hakkındaki yargılamalar gerek ülkemiz açısından bağlayıcılığı olan BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne gerek Anayasa hükümlerine aykırılık taşımaktadır.
Tutuklu çocukların ayrı koğuşlar yerine yetişkinler ile aynı ortamda bulundukları tespit edilmiştir.
Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi’ne gelince:
Midyat Cezaevi’nde  kurum doktoru ve sağlık memuru bulunmamaktadır.
Tedaviler Mardin Devlet Hastanesi’nden ayda bir gelen pratisyen hekim tarafından yapılmaktadır
Ciddi  hastalıklar ağrı kesici ilaçlar ile tedavi edilmeye çalışılmaktadır.
Midyat Cezaevi’nde, Ferdan İldan, Fatma Özbay, Leyla Saraç, Esma Güler ve Leyla Deniz adlarındaki tutuklu ve hükümlüler ağır hasta olup gerekli tedaviden yararlanamamaktadırlar.
Özetleyecek olursak, tutuklu ve hükümlüler berbat koşullarda adeta üst üste yaşamaya zorlanmakta; sağlık ihtiyaçları karşılanmamakta; Kürtçe mektup yazmaları ve almaları yasaklanmakta, görüş öncesi zedeleyici aramalardan geçmektedir.
Çocuk tutuklu ve hükümlüler yetişkin koğuşlarına konulmaktadır. Onlar için ayrı bir koğuş açılmamıştır.
Hastaların tedavi şartları berbattır. Kelepçesiyle muayene olan hastalar gerçek tedaviye ulaşamamaktadır.
Görevli ve sorumlu beylere duyurulur:
Cezaevleri toplama-esir kampı değildir.
Oradaki tutuklu ve hükümlülerin sağlığından ve insani koşullarda yaşama hakkından tasarrufta bulunamazsınız.
Kürtçeye hâlâ yasak ve lanetli dil muamelesi gösteremezsiniz.
İnsanları aşağılayarak, onlara çeşitli işkenceler uygulayarak nefret tohumları saçtığınızın farkındayız.
Adalet Bakanlığı, Kürt açılımını kendi bünyesinde bir an evvel başlatmalı, cezaevlerini insani koşullara kavuşturmalıdır.
Bu koşullar altında cezaevleri, dağa köprü olmaya devam edecektir. 


Etiketler: insan hakları
İstihdam