16/08/2011 | Yazar: Bulut Öncü

Geçenlerde bir kampanyadan haberdar oldum ve çok heyecanlandım: ‘Adnan Menderes Amfisi İstiyoruz’

Geçenlerde bir kampanyadan haberdar oldum ve çok heyecanlandım: “Adnan Menderes Amfisi İstiyoruz”

Heyecanlanmamın nedeni; böyle bir sesin hala öğrencisi olduğum Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden yükselmiş olmasıydı.

Yıllarca baskıcı sistemin yeniden üretim merkezi olan bu fakültede, resmi ideolojinin sınırlarının dışında bir kıpırdanma olduğunu hissetmek; beni gerçekten cesaretlendirdi. Yalnız olmadığımı görmek; “Ankara Hukuk’ta okuyup da ülkenin sorunlarını anlamanın imkanı yok” mantığıyla devam etmeyip, sivil toplum çalışmalarına tercih ettiğim okuluma, beni biraz daha bağladı.

Kampanyaya katıldığımı açıkladıktan sonra desteklerin yanında eleştiriler de geldi. Ben de tüm bu eleştiriler çerçevesinde; kalemim döndüğünce genel bir durum değerlendirmesi yaparak, kampanyaya neden destek verdiğimi açıklamak istedim.

Ankara Adliye Hukuk Mektebi Neden Kuruldu?
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un girişimiyle açılmış olup, cumhuriyetin ilk yüksek öğretim kurumudur.  5 Kasım 1925’te Ankara Adliye Hukuk Mektebi adıyla kurulan fakültenin açılışını yapan Mustafa Kemal Atatürk’ün konuşmasında da belirttiği gibi okulun kurulmasının gerisinde yatan düşünce; ulus-devlet fikri ile inşa edilmeye çalışan devletin attığı adımları kurumsallaştıracak, çağdaş cumhuriyetin hukukunu koruyacak, öğretecek ve geliştirecek iyi eğitimli hukukçulara duyulan ihtiyaçtı.

Fakülte gerçekten de kuruluşundan bu yana Atatürk’ün izinde mevcut sistemin en önemli pekiştiricilerinden biri olmuştur. Eğitim alanındaki gelişmeleri göz ardı eden, öğrenci merkezli olmayan hukuk eğitimi vermesinin yanı sıra; yetiştirdiği yargı mensupları aracılığıyla olayları kendi koşulları içerisinde değerlendirmeyi hukuksuzlukları meşrulaştırmak adına kullanan, birey yerine muğlak bir yapı olan ulusu esas alan, askeri vesayeti devam ettiren, ulus-devlet sistemini yeniden üreten misyonunu sürdürmüştür.

Bir Devrim Bakanı Olarak Mahmut Esat Bozkurt
Sırası gelmişken, Türk yargısının inşa sürecinin Mahmut Esat Bozkurt’a dayandığını da özellikle belirtmek gerekir. Bozkurt, Türk yargısını biçimlendiren, yaratan ve ideolojisini ortaya koyan kişidir.

Fakültenin temellerini atan Mahmut Esat Bozkurt’un 19 Eylül 1930’daki şu sözleri bile aslında dönemin “adalet” zihniyetini ve okulun kuruluş felsefesini anlamak için yardımcı olabilir:

“Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır: Hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.”

Mahmut Esat Bozkurt’u anlamak için “Atatürk İhtilali” adlı kitabı da okunabilir. Bozkurt, bu kitabının “Alman Tarihçisinin Düşüncesi” bölümünde şunları yazmıştır:

 “Zamanımızın bir Alman tarihçisi gerek nasyonal sosyalizmin ve gerek faşizmin Mustafa Kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadıklarını söylüyor. Çok doğrudur. Çok doğru bir görüştür. Kemalizm otoriter bir demokrasidir ki kökleri halktadır. Türk milleti bir piramide benzer. Tabanı halk, tepesi yine halktan gelen baştır ki bizde buna şef denir. Şef otoritesinin yine halktan alır. Demokrasi de bundan başka bir şey değildir.”

Cumhuriyet dönemine kadar Anadolu’da bir arada yaşamış Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler ile Türkleri karşılaştırdıktan sonra; “Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden daha iyidir” ifadesini kullanan Bozkurt’a hala 2011 yılındaki derslerde övgüler yağdıran “akademisyen”lerin olması bile okulun 83 yılda nereden nereye geldiğinin, daha doğru bir deyişle gelemediğinin açık bir göstergesidir.

Demokrat Parti Ve Adnan Menderes Dönemi
Tek parti diktatörlüğünün ardından Demokrat Parti; 14 Mayıs 1950 tarihinde ilk defa serbest seçimle iktidara gelen parti olarak tarihe geçti.

Demokrat Parti’nin kökenleri, 1902 yılında yapılan Jön Türkler Kongresi’ne kadar uzanmaktadır. Bu kongrede Jön Türkler, merkezi otoritenin güçlü olmasını savunanlar ile liberal bir yönetim biçimini savunanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. Birinci grup Ahmet Rıza liderliğinde İttihat ve Terakki adını aldı. İkinci grup ise Prens Sabahattin çevresinde toplandı ve Osmanlı Ahrar Fırkası’nı oluşturdu. İttihat ve Terakki anlayışı; 1.Dünya Savaşı ve ardından başlayan Kurtuluş Savaşı yıllarında TBMM’de birinci grup ve sonradan Halk Fırkası’nı, en sonunda da Cumhuriyet Halk Partisi’ni ortaya çıkardı. 

İkinci grup, Ahrar, Hürriyet ve İtilaf ile cumhuriyetin ilanı sonrası Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası adlarıyla partileşti. 1946’da kurulan Demokrat Parti bu ikinci gruptan doğmuştur. 

Adnan Menderes’in başbakanlığında DP; Türkiye ekonomisinin toparlanması için çalıştı. Sermaye birikimi ve burjuvazi olmamasına rağmen;  hazırlanan iktisadi programlar ile liberal bir ekonomik anlayışın ekonomiye hakim olması için çaba sarfedildi.

Bu dönemde mevcut Kemalist sistemin devamlılığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Her ne kadar özgürlükçü bir şekilde gösterilmeye çalışılsa da, tutarlı olmamasına rağmen liberal bir bakış açısının olduğu ileri sürülse de, liberalizm sadece ekonomik bir proje olarak görülse de; Menderes’in bugünkü insan hakları ve hukuk devleti tartışmalarındaki öneminin de yadsınamaz olduğunun altını çizmek gerekir. Menderes, iktidar ilişkileriyle yüzleşememiş bir “liberal” olarak, bugünün gençleri tarafından bilinmeli ve akıllardan çıkarılmamalıdır.


Belki kimilerine göre değişen tek şey sadece farklı bir partinin iktidara gelmesiydi. Evet, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olarak tahkikat komisyonları kuruldu, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının İstiklal Mahkemeleri’nde yaptığı gibi insanlar “yargılandı.”

Fakat 50 yıl sonra bu yargılamaları öven yüksek yargıçların da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu olduğu utancını hatırlayarak şunu söyleyebiliriz ki ; Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, Ankara Hukuk mezunu olan Adnan Menderes, “cübbeli terör” sonucu katledildi.  Devlet; kendi hukuk fakültesinde yetiştirdiği bir evladını yine kendisi yok etti. Halkın iradesi yok sayıldı.

Neden Adnan Menderes Amfisi?
Geçmişiyle yüzleşememiş bir toplum için tarih tekerrürden olmaya ibaret edecektir. İşte bu nedenle Türkiye ve onun en köklü kurumlarından biri olan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarihiyle hesaplaşmalı; insan hakları ve demokrasi çerçevesinde yeni bir sistem kurmalıdır.   

Adnan Menderes Amfisi’nin kurulması; tabiiki Adnan Menderes’in tüm yaptıklarının meşru ve haklı olduğu anlamına gelmeyecektir. Ama bu; bir eğitim kurumunun kendini sorgulaması ve gençlere evrensel değerlere dayanan eğitim vermesi için gereklidir.  Çünkü insanlık tarihi bizlere insan onurunun korunması açısından yasal ve anayasal garantiler yeterli olmadığını gösterdi. Özgürlüğün en büyük teminatının, insanların özgürlüklerinin, haklarının neler olduğunun, bu hakların ne gibi yararlar sağladığının farkında ve bu hakları korumaya istekli olmalarının olduğunu anladık. Eğer mevcut yapı devam eder ve özgürlüğü koruyan ilkeler, geleceğin hukuk uygulayıcıları olacak hukuk öğrencileri tarafından benimsenmezse; özgürlüklerin korunması mümkün olmaz, halkın iradesi yok sayılır ve toplumsal barış hayal olur.

Çağrı: Beraber Başaralım!
Son sözüm bu amfinin kurulmasını çeşitli reflekslerle engellemeye çalışan, farkında olmadan ulusalcılık denilen 1930’lar milliyetçiliğinin temsilciliğini yapan arkadaşlara:

Eğer gerçekten özgür ve demokratik bir üniversite talebinde uzlaşıyorsak; gelin, hep beraber Mahmut Esat Bozkurt Salonu’nun adının değiştirilmesi için çalışalım. Üniversitenin özgür bir yer olduğunu hatırlayarak, fakültedeki Atatürk heykellerinin kaldırılması için mücadele edelim. Demokratik talebimizi, resmi ideolojinin ve onun sadık uygulayıcılarının belirlediği kalıplara sığmayan bir grup hukuklu olarak herkese iletelim.

Bu fakülteden Adnan Menderesler özgür mezun olsun;

Onlar avukat olsun, hakim-savcı olsun, hatta başbakan olsun; fakat yok olmasın!

http://www.facebook.com/adnanmenderesamfisi
 

Etiketler:
İstihdam