10/03/2013 | Yazar: Nehir Kovar

Bu yazı, gönül bağıyla bağlandığım bir oluşumun an be an sönümleniyor olmasından duyduğum derin iç sıkıntısı nedeniyle kaleme alındı. Ve okuyan her İstanbul Üniversitesi öğrencisini silkelemeyi amaçlıyor.

Bu yazı, gönül bağıyla bağlandığım bir oluşumun an be an sönümleniyor olmasından duyduğum derin iç sıkıntısı nedeniyle kaleme alındı. Ve okuyan her İstanbul Üniversitesi öğrencisini silkelemeyi amaçlıyor.
 
Üniversitelerdeki LGBT öğrenci topluluklarının pıtrak gibi çoğaldığı son yıllarda İstanbul Üniversitesi’nin topluluğu olan RADAR hazin bir sona doğru hızla yuvarlanıyor. 2009’dan beri faal olan, iş üreten bir topluluktan sesi soluğu çıkmaz bir eski kütleye dönüşmesini baştan beri emek vermiş biri olarak açıkçası hüzünle izliyorum. Bir noktada tüm öğrenci örgütlenmelerinin karşısına ceberut gibi dikelecek bir sorun olan taze kan arayışının cevapsız kalacağı günler bizi de buldu. Öğrenci özneli hareketlerin en büyük sıkıntılarından biri bu sirkülâsyonun devam edeceğinin garantisinin olmaması. LGBT örgütlenmelerinin buna ek olarak; kişisel ilişkilerdeki kırgınlıkların, anlaşmazlıkların topluluğun kendisinin önüne geçmesi gibi bir problemi de var. Birisi birisiyle sevişir benzer hisleri paylaşmaz, öteki berikinin husumetli eski sevgilisiyle muhabbet halindedir, küçük madilikler* büyük ayrılıklar doğurur vesaire vesaire. Bir yandan üniversitede görünür olmanın kendisinin pek de herkes için kolay olmaması eklenince vay haline homofobi-transfobi mücadelesi vereceklerin.
 
Kampüse açık ilk etkinliğimizi yaptığımızda Aralık’ın 10’undaydık. Yılların 2009’unda. Şimdi bakınca dört yılını doldurmuş, olgunlaşmış ve meyvelerini vermiş bir oluşum Radar.  O vakitler beş altı arkadaş çay çorba içiyor ve Radar adını duyurmaya, insanları bulmaya çabalıyorduk. Lambda’nın asma katlı şirin mi şirin eski yerinde buluşup film izliyor, şarap içiyorduk. Bunlar ilk temaslarımız ve birlikte olmanın sindirildiği güzel günlerdi. Özel alanı güçlü kurup kamusal alana çıkışımızı hazırlıyorduk. Nitekim iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda insanın, kamusal alana ilk çıktığı etkinlik, İnsan Hakları Haftası’nda, İnsan Hakları üst başlığıyla özelde LGBT haklarının konuşulduğu bir panel oldu. Kaos GL’nin desteğini ta o ilk panelden bugünlere değin hep hissettik sağ olsunlar. Ne yalan söyleyeyim o zamanlar her toplantıya gitmeme rağmen işin mutfağına girmiyordum. Afiş hazırlanmış asmaya çıkıyordum, el ilanı yapılmış yemekhanede, amfilerde, bahçede filan onları dağıtıyordum. Ama o afişlerin, ilanların membaını sormuyordum.
 
Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Melek Göregenli ve Kaos GL’den Umut Güner’in katılımıyla tek oturumlu bir panel yapmıştık. Biz bize olsak da moral bozmak yok diye düşünürken salonun hemen hemen tamamı doluydu. Aralarda derelerde birkaç boş koltuk salonun havasına sevimlilik bile katıyordu diyebilirim. Ya da içtiğimiz çay çorbaların geri dönüşünün hazzı ile her şeyde bir güzellik bir sevimlilik vardı. Salondakilerin iletişim bilgilerini aldık ve yolumuza baktık. O tarihten sonra Kaos GL’nin programı olan ve tüm Türkiye’ de yapılan Homofobi-Transfobi Karşıtı Kampüs Buluşmaları’nı her yıl İstanbul Üniversitesi’nin farklı fakültelerinde, farklı salonlarında gerçekleştirdik. Laleli’deki Edebiyat Fakültesi’nde başlayan macera, Öğrenci Kültür Merkezi’ne( ki bu merkez öğrencileri bir arada tuttuğu için yönetimce tarumar edilmiştir), Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne hatta faşistlerin barındığı Avrasya Enstitüsü’ne -ya görmezden geldiler ya da gördüklerini anlamadılar çok emin değilim ama sorunsuz atlattık oradaki buluşmayı da- kadar taşındı. Yıllar içinde tek oturumlu panelden 2-3 günlük etkinlik dizilerine kavuştuk. Bu sırada Türkiye’nin farklı büyük şehirlerindeki toplantılara, buluşmalara Radar ismiyle katıldık. Üç beş arkadaşın sabrı ve metanetiyle gün geçtikçe büyüyen topluluğumuz koordinasyon toplantılarında yoğun kalabalık nedeniyle koordine olma güçlükleri yaşar hale geldik. Topluluğa katılan herkesin motivasyonun düşmemesini sağlamak gerçekten çok büyük bir enerji gerektirir. Bunun en sağlam çözümünü ise birlikte mesai harcamakta, politik etkinlik üretimi dışında da derin arkadaşlık bağları kurabilmekte görüyorum.
Kurulduğumuz tarihten itibaren lezbiyen, gey, biseksüel ve trans’ların olduğu güzel bir çeşitliliğe sahip, dönem dönem kadın ağırlıklı bir ekip olarak devam etti mücadelemiz. İş götüren, daha fazla sorumluluk alan, inisiyatif kullanarak topluluğa hareket kazandıran her arkadaşın mezun olup gitmesine rağmen geride kalanlar mücadeleye hep el vermişti. Büyüyerek çoğalmamızın en önemli kısmını bu el verme hali sağlıyordu.
 
Geçen yılın ilk tanışma çayına 50 kişilik bir grup geldi. Başından beri mücadele içinde olan üç beş arkadaş heyecandan gözlerimiz pırıl pırıl ilk defa gördüğümüz mücadele arkadaşlarımızla tanışıyorduk. Kimimiz göbek bağımızı koparsak da fikri hayatımızda izlerini zaman zaman gözlemlediğimiz bir hissiyatla “çocuğumuz büyümüş” gibi hissediyorduk. Emek verdiğiniz bir mücadelenin büyümesi inanın muazzam bir keyif kaynağı. Ve bu keyfi tadabilmiş biri olarak Radar için kaygılıyım. Kaygıdan da öte kederliyim. Eğer aktif bir topluluk olabilseydik bu yıl beşincisini organize edeceğimiz ve artık gelenekselleşen kampüs buluşmalarına (gün sonu Tarihi Osmaniye Kurufasulyecisi’nde kurupilav ve leziz turşulardan yemek de buna dâhil) bir katılımcı olarak eklenecektim.  Heyhat. Mümkün olmadı.
 
Aslında anlatılacak, tarihe not düşülecek çok şey var. Teoriyle pratiğin harmanı tatlı bir deneyimi kısaca aktarmaya çalışmak güç. Hele ki bu hareketlilik tüm Türkiye’de üniversiteli LGBT’lerin görünür olmaya başladığı daha da önemlisi homofobi ve transfobinin karşısına bunu kendi meselesi olarak algılayan bireylerin ve toplulukların dikilerek genişlettiği bir mücadele zemininde,  zamanında…
Son kertede bu yazı, gönül bağıyla bağlandığım bir oluşumun an be an sönümleniyor olmasından duyduğum derin iç sıkıntısı nedeniyle kaleme alındı. Ve bu yazıyı okuyan her İstanbul Üniversitesi öğrencisini silkelemeyi amaçlıyor. Ne diyorduk, harekette bereket vardır. Kişisel olarak ben, biriktirdiğim mücadele deneyimini tüm inceliklerine kadar aktarmak, şanlı bayrağımızı başka birilerine devretmek hasretiyle yanıp tutuşuyorum. Paylaştığımız atölyeleri, panelleri, forumları, partileri, piknikleri, tartışmaları, meyleri, aşkları meşkleri hatırlayıp tebessüm eden herkese selam olsun.
 
www.iuradar.blogspot.com
http://iuradar.tumblr.com

Etiketler: insan hakları, eğitim
nefret