05/04/2013 | Yazar: Tunca Özlen

Sayın Ahmet Türk, Geçtiğimiz günlerde Ezgi Başaran’a verdiğiniz mülakatta kulaklarımı çınlatmışsınız.

Sayın Ahmet Türk,

Geçtiğimiz günlerde Ezgi Başaran’a verdiğiniz mülakatta kulaklarımı çınlatmışsınız. Sağdan soldan okumuş olsam da, yüzüme söylenmiş sayıyorum. Başaran arayıp da, “Yanıt hakkı doğdu, ne düşünüyorsun” demediği için çareyi mektup yazmakta buldum. Sizin de bildiğiniz gibi, bir süredir herkes birbirine mektup gönderiyor.
 
Siz kulaklarımı çınlatınca ben de, haddim olmayarak, son süreçte yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendirdiğinizi araştırdım. Malum artık bilgi çağındayız, gazete arşivlerinde toz yutmama gerek kalmadı. Sözcüklerinizi alt alta, kelimelerinizi üst üste koyunca, gözümün önünde kocaman bir yazı belirdi: “AKP’yle sulh, bölgede savaş” Ne zaman çatışmalar artsa, gerilim yükselse kısılan sesinizin neden son süreçte yeniden yükseldiğini daha iyi kavradım.
 
Paris’te 3 Kürt kadınının katledilmesinin arkasında hangi güç olduğunu sorgularken, “olağan şüpheliler” arasında İsrail’in yanı sıra İran ve Suriye’yi saymışsınız. Cinayetin arkasında değilse bile, emperyalizmin bölgesel planlarının önünde duran İran ve Suriye, yani “Şii cephesi” sizi rahatsız ediyor gördüğüm kadarıyla. Bağdat hükümeti ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki gerilimi de bir kenara not ediyorum. Son zamanlarda İslam kardeşliğinden, yani aslında “Sunni cephesinden” sıkça söz edilmesinden, içeride “barışın” tesis edilip savaş mevzilerinin bölgeye kaydırılmasının planlandığı anlaşılıyor.
 
Haberleri tararken, Davutoğulu’ya ait olmadığını farklı kaynaklardan teyit ettiğim şu sözleriniz gözüme çarptı: “Eğer Türkiye Kürt sorununu çözerse inanıyorum ki Orta Doğu’da çok güçlü bir devlet, çok saygın bir devlet ve Orta Doğu içinde çok önemli bir model olur.” ABD’lilerin “Win win” yani “Kazan kazan” dedikleri stratejiyi öyle güzel sunuyorsunuz ki, AKP’li bakanların ağzından dökülünce savaş propagandası sayılan bu sözcükler, çoğumuzun ruhunu okşuyor.
 
Benim kusuruma bakmayın siz, bugünlerde biraz huysuzum. Barıştan, silahların susmasından, anaların gözyaşlarının kurumasından söz edilirken diğer yandan Suriye’nin hedef gösterilmesi, İran’ın adım adım kuşatılması, ümmet vurgusu, “Büyük Türkiye” masallarıyla ülkemizin yayılmacı ve militarist bir dış politika izlemesi, kuşkularımı perçinliyor. Birincisinden dışlanan Kürtlerin ve İslamcıların el ele vererek ikincisini inşa ettikleri Cumhuriyet’in adalet, kalkınma, barış ve demokrasi ilkeleri üzerinde yükseldiğine bir türlü aklım yatmıyor. İçimde tutayım da dert mi olsun yani?
 
Sayın Ahmet Türk,
 
Geçtiğimiz günlerde Ezgi Başaran’a verdiğiniz mülakatta kulaklarımı çınlatmışsınız. “Sosyalist dostlarımız Kürtler bizi satıyor demesin. Biz çok acılar çektik. Bizi de anlayın. Bu fırsatı kaçıramayız” demişsiniz. Bütün sosyalistler adına bir şey söyleyemem. Ben sözlerinizi, “Acı çekme sırası sizde, artık kendinizle baş başasınız, bu süreçte ayağımıza dolanmayın” şeklinde yorumladım. Sürecin kazanımlarından söz edenler, “Sol İyimser” manşetleri atanlar da var. Belli ki acı çekmek, yalnız kalmak ve ayağınıza dolanmak istemiyorlar.
 
“Kürtler çok acı çekti, ne yapsa haklılar, size anlamak ve destek olmak düşer” yaklaşımınız, sola beklentilerini aşağıya çekmesi çağrısıdır. Ümmetçilik, piyasacılık, emperyalizmle uzlaşma arayışları, cemaatle diyalog…  “Geçmişte çok bedel ödemiş ve tarihsel bir fırsatla karşı karşıya olan” Kürtler adına atacağınız adımlara dokunulmazlık kazandırabilmeniz için, solu susturmanız gerekiyor. Sus payı olarak bu sefer onlara sunabileceğiniz hiçbir şey kalmadığı için, belki de ilk kez solculara karşı bu kadar samimi ve açık konuştunuz. Ben de öyle yapmaya çalışacağım.
Sayın Ahmet Türk,
 
Özünde etno-politik bir karaktere sahip olan Kürt meselesinin bu yönü aşınıyor, emek boyutu öne çıkıyorken… Halkları emperyalizmin ve gerici güçlerin bölgesel planları konusunda uyarmak gerekiyorken… Anayasa’nın İkinci Cumhuriyet’in ilanı anlamına geldiğini emekçilere anlatmak elzemken…  Yeni bir Aydınlanma hamlesinin, özgürlük ve eşitlik temelinde yeni bir ülke kurma mücadelesinin yegâne temsilcileri bizken… Kürt hareketinden dostlarımız sosyalistler bizi sırtlarını dönüyor demesin. 100 yıldır boşuna çekilmedi bunca acılar. Emekçiler eninde sonunda bizi anlayacaktır. Bu tarihsel sorumluluğu yerine getirme göreviyle baş başayız.
 
Hoşçakalın.

Etiketler:
nefret