20/08/2010 | Yazar: Umut Güner

kaosgl.org’da tatil anılarını okudukça gaza gelip bende yazmak istiyorum ama bir türlü beceremiyordum.

kaosgl.org’da tatil anılarını okudukça gaza gelip bende yazmak istiyorum ama bir türlü beceremiyordum. Çünkü tatil benim için uzunca bir süre hiç de hoş bir çağrışım yaratmıyordu. Tatil anılarını yazanların çoğu ise hoş anılarını paylaşıyordu, benim tatillerimin ise ne yazık ki trajikomik bir hoşluğu bulunuyordu.
 
Yazamamamın ikinci bir nedeni ise, sanırım çalışmaya başladığım andan itibaren “sözlüğümden” çıkardığım bir kelime olması idi. Eski iki dostum, her şeyi planlıyorsun, bir sonraki adımı hep görmek istiyorsun diyordu. Evet genel olarak yaşamımı planlayarak ilerlemek istiyorum. Ancak tatil böyle bir şey değil sanırım, biraz kendini bırakabilmek gerekiyor, biraz rahatlama ihtiyacını ön plana çıkarmak gerekiyor.
 
Neyse bunları fark edince ve tatilimi değerlendirici bende yazmaya karar verdim. Son tatilim, “aile tatili” tadında geçtiği için ben de dünden bugüne aile tatillerimi yazmaya karar verdim.
Annem ve babam öğretmendi o yüzden tatillerimin büyük bir kısmı öğretmen kamplarında geçti. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı öğretmenevlerinden arta kalan tatillerimin bir kısmını da teyzemin Keşan-Erikli’deki yazlığında ya da dayımların Bodrum-Fethiye’deki evlerinde geçirirdik.
 
Dayımların yanına kendim kaçıp gittiğim için genelde tatilimin sınırlarını ben çizerdim bu yüzden her zaman eğlenceli olmuştur. Teyzemin yazlığı ise, daha çocukluk dönemlerine denk geliyor ve daha çok askeri kamp izlenimi veriyordu. Teyzemin yazlığına, genellikle anneannem, annem, abim ve ben giderdik. Her gittiğin de annem pişman olurdu, çünkü teyzem bizi parasıyla dövermiş gibi davranırdı.
 
İlk gittiğimiz akşam, bizi “dışarıda” yemeğe götürürdü. Ancak her birimizin ne yiyeceğine kendisi karar verirdi. Anneme tavsiye edeceği iyi bir yemek, anneannemle yılların getirdiği hesaplaşamamanın kiniyle zoraki diyet uygulaması ve çatal-bıçak kullanmayı bilmediğimiz için çorba, pilav üstü tavuk siparişleri de bize gelirdi. Düşünüyorum da sanki aynı kadro şimdi gene gitsek, teyzem aynı siparişleri verebilir.
 
İkinci günden itibaren, denize ne zaman gideceğimizden öğlen yemeğini ne zaman yiyeceğimize, bir gün içinde uzaktan kumanda ile kaç kez kanal değiştireceğimize ilişkin direktifler yağmaya başlardı. Durup dururken kanal değiştirmemiz gerekirdi, ama kanal değiştirmek için nasıl bir meşru gerekçe olabilirdi ki… Çay bardağına çayı koymadan önce şekeri koyup, şeker kaşığını çıkartıp, sonra çayı doldurup sonrasında, çayı karıştırmak gerekiyordu. Sanırım şekerli çay ile aram teyzemin evinde bozuldu.
 
Bakkaldan, babamın verdiği parayla abur –cubur almak yasaktı, çünkü teyzem bizi evde aç bırakıyor izlenimi yaratabilirdi… Bu yüzden eğer canımız her hangi bir şey isterse bunu teyzeme söylerdik, teyzem de hem ne kadar zengin olduğunu hem de bizi ne kadar sevdiğini göstermek için koliyle onu alırdı. Örneğin bugün canımız badem kraker istediyse, 20 gün boyunca badem kraker yemek zorunda kalıyorduk, yemediğimiz zaman da maymun iştahlı olmakla suçlanıyorduk.
 
Askeri kampa benzetmek için sanırım yeterli olduğunu düşünüyorum. Bir diğer konu ise, “bizim” (buradaki biz, annem, anneannem, abim ve ben oluyorduk) nereli olduğumuz ile ilgili idi.
 
Teyzem sürekli beni tembihlerdi, “Ankara’da Emek’te oturuyorsunuz, Ankara’dan geliyorsunuz.” Ama hiçbir zaman bana nerede okuduğumu söylemedi.
 
Ben de teyzemin nezih komşularından biri, nerden geliyorsunuz diye sorduğunda, “Ankara’dan Emek’ten geliyoruz” demiştim, nerede okuyorsunuz sorusuna ise, “Yozgat Celal Atik İlköğretim Okulu” yanıtını vermiştim. Ve tabii ki kıyamet o anda kopmuştu. Teyzem benim zoraki yalanımı düzeltmek için devreye girmişti, benimle hesaplaşmayı eve erteleyerek. Sanırım bu yüzden annem zaman içerisinde hem teyzemli tatillerden sıkıldı hem de teyzemden…
 
Lise, üniversite derken, aile tatillerinden uzak durmaya çalıştım. Ve dayımlara yaptığım kaçamak tatiller dışında ailemle yolum hiç kesişmedi ki daha bu seneye kadar.
 
Babam üç senedir Datça’da, oraya yerleşti. Yarım ağızla da olsa birkaç kere beni yanına çağırdı. İlkinde ben yanına geleceğim dediğimde, “Burada doğru düzgün davranırsın, eşcinsel olduğunu belli etmezsin” dedi. Tabii ki ben kıyameti kopardım, küstüm, konuşmadım vs. Ama sonra fark ettim ki biz babamla 13 yaşımdan beri konuşmuyoruz. Babam için yeni bir durum söz konusu değil.
 
Bu sene, en azından nasıl bir yerde yaşıyor, ne yapıyor diye görmek için yanına gittim. Abim, yengem ve yeğenim okullar tatil olduğunda hemencecik Datça’ya gittikleri için onlar benden biraz daha fazla ev sahibi moduyla beni ağırlamaya çalıştılar. Her gün beraber zaman geçirdik. Denize beraber gittik, kahvaltıyı beraber yaptık, akşam yemeğini beraber yedik vs. vs. her gün çay bahçesine, çay içmeye gittik. 2-3 saat boyunca havadan sudan konuştuk. Geçmişimizle hesaplaştık. Onlar, ailenin yok sayılan eşcinsel evladı olmanın ne demek olduğunu anladılar biraz, biraz da benim nasıl bir hayat kurmak istediğimi ve bu hayat içerisinde ailenin heteroseksist yapısıyla kendisini olduğu gibi muhafaza etmesinin benim için imkansız olduğunu…
 
Benim bu tatilde zihnim dinlendi. Tatilde arkadaşlarımdan biriyle konuşurken, Facebook iletilerimden birini beğendiğini ve bu tatilin bana iyi geldiğini düşündüğünü söylemişti. “Babamın kedileri var, kedileri sevmeye başlamış” gibi bir şeydi,  sonrasındaki cümleyi yazmaya cesaret edememiştim, “beni ne zaman sevmeye başlayacaktı” sonraki cümle. Ancak tatilde babamın beni sevdiğini gördüm. Hissettim, duydum.
 
“Ne yapmamı istersin?” diye sorduğunda, yıllardır doğru düzgün bir saç kavurması yemediğimi, patlıcanlı kebabı çok özlediğimi, kuzu şiş istediğimi bir çırpıda söyledim. Beş günümde mangal kuruldu ve babam, mangalın başında, tüm istediklerimizi pişirdi.
 
Bu tatilde, bütün tatillerimle hesaplaştım. Babamla, annemle, abimle hesaplaştım. İlk defa babam ve abimle açık açık konuştum. Benim için dert olan şeyleri söyledim. Gerçekten tatil gibi bir tatildi. Ailemi özlemişim.
 
Eylül’de tekrardan babamın yanına gideceğim. Bu sefer sadece babam ve ben olacağız. Bu sefer sanırım baba-oğul olma yolunda bir adımı daha atabiliriz diye düşünüyorum. Belki 13 yaşımdan bu yana içimde biriktirdiklerimi kusmadan doğru dürüst anlatma fırsatı bulabilirim…
 

Etiketler: yaşam
İstihdam