27/01/2012 | Yazar: Erdal Partog

Anti-militarist bir siyasi dil tutturmadan, demokrasiyi kurumsallaştırmak imkânsız olacaktır. Dün ordu, bugün polis, yarın özel kuvvetler baş ağrıtmaya devam edecektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin göz bebeği Türk ordusu, ayrıcalıklı konumunu her zaman korudu korumaya devam ediyor. Her ne kadar vatandaşın gözünde son zamanlarda ordu yıpranmış görünse de her zaman kutsallığını koruyor. Düşmana karşı, vatana ihanet edene karşı, komüniste karşı ve PKK’ya karşı göğsünü seve seve vatanı için siper edebilecek milyonlar sırada bekliyor. 
 
Türk ordusunun bu ayrıcalıklı konumundan uzaklaştığını düşünenler biraz erken hava girmiş görünüyorlar. Bir ülkenin demokrasi ile mi güvenlik ile mi yönetileceğine henüz karar verilmiş değil çünkü Erdoğan ısrarla özgülükler için güvenlikten vazgeçmeyeceklerini söylüyor. Yani güvenlik ile özgürlük aynı terazide dengede duracak. Bu da demek oluyor ki, AKP demokrasisi yarı militer bir demokrasidir. Yani CHP’nin demokrasisinden farklı değil. Orduyu demokrasi çizgisine çeken AKP, polisi ordu çizgisine çekmekten milim taviz vermiyor. Militer güvenlik anlayışı dört başı mağrur devam ediyor. Bu yüzden CHP’nin ordusu AKP’nin polisi aynı anlayışın ürünüdür. Dolayısıyla orduyu sadece siyaset-asker bağlamında düşünmek oldukça hatalı olur. Siyaseti militarizm bağlamında tartışmaya açmak daha önemli bir meseledir.
 
Sadece ordu-siyaset ilişkisi üzerinden demokratik bir ülkeyi tanımlamaya kalkarsak, demokrasi açısından eksik bir tahlil yapmış oluruz. Çünkü demokratik bir ülke militarizm ile mücadele ettiğiniz oranda daha demokratik bir ülke olabilir. Üst komuta kademesinden bazılarının istifa etmesi ya da bazı generallerin yargılanması her zaman için demokratik bir ülke olduğumuz anlamına gelmeyecektir. Anti-militarist bir siyasi dil tutturmadan, demokrasiyi kurumsallaştırmak imkânsız olacaktır. Dün ordu, bugün polis, yarın özel kuvvetler baş ağrıtmaya devam edecektir. Kendi sınırlarını hep aşacaklarıdır çünkü siyasetin dili hep onları koruyacak ve onlara dil uzatanlara hadlerini bildirecektir. Muhafazakâr partiler -buna CHP’yi de katıyorum- hiçbir zaman güvenlik meselesini özgürlük meselesinin arkasında tutmayacak, her zaman her ikisini eşitlemeye çalışacaklardır. Bu yüzden Hobbes çizgisine hep sadık kalacaklardır.
 
Siyasi iktidarlar orduları kendi istedikleri şekilde düzenleme şansı elde ettikleri takdirde siyasi iktidarlar kazanmış görünseler de gerçekte siyaset kaybedecektir. Oysa demokrasinin kazanması için militarizmin halkın üzerindeki tahakkümün kaldırılması gerekir. Siyasetçinin işi budur; özgürlükleri güvenlikçi anlayışa ezdirmemektir. Siyasetin etik yanı, militarizmin ortadan kaldırılması ve insanların daha özgür ve mutlu yaşaması üzerine kuruldur.
 
Son zamanlarda bazı köşe yazarlarının ordunun vesayetçi anlayışının AKP hükümeti döneminde yıkıldığını düşünmeleri tamamen bir illüzyon çünkü militarizm hala sağlam köklerini bu topraklarda koruyor. Onun için bugün siyasi tahlili sadece siyasetçi ve asker ikilemi içinde düşündüğünüzde oldukça ilerici gözükebilirsiniz. Ancak halk ve militarizm bağlamında demokrasiyi düşünürsek, bu kesimlerin ne kadar gerici olduğunu görebilirsiniz. Kimsenin derdi militarizm ile halk bağlantısını eleştirmek değildir. Daha birkaç hafta önce şehitlere methiyeler dizen sanki bu siyasetçi bu medya değilmiş gibi…
 
Demokrasilerde özgürlük hiçbir zaman güvenlik anlayışı ile aynı seviyede düşünülmez çünkü demokrasi demek özgürlük demektir. Bu yüzden bu hükümet ordusuz bir devlet düşünmediği gibi, asker ve polisin gücünü de zaafa asla uğratmaz. Türkiye’nin siyasi ve coğrafi konumu dolayısıyla, ordumuz bizim göz bebeğimiz olmaya devam edecektir. Bu millet ordusundaki asker sayısı ile övünmeye devam edecektir. Milli bayramlar militarist bir ruhla kutlanmaya devam edecektir.
 
Milli güvenlik dersinin zorunlu okutulduğu bir ülkede militarizm ile beslenen bir halk her zaman darbelere davetiye çıkaracak, ordusuna asker doğuracak bir potansiyeli hep taşıyacaktır. Bu yüzden militarizmi siyasi olarak önlerine koyamayan bir siyasi anlayış nasıl demokratik bir ülke hayal edebilir ki? Olsa olsa bu ordu siyasi iktidarın ordusu olacaktır. İktidar değişir ordu da bu iktidara göre konumlanır. Bu yüzden demokrasilerde halkın ordusu yoktur; devletlerin orduları vardır. Orduları “demokratik ordu” ya da “demokratik olmayan ordu” şeklinde göstermek tamamen aldatmacadır.
 
Olaylara daha temel bir yerden bakarsak militarizmin sadece ordu ile sınırlı olmadığını ve sivil alandaki militarizmin orduyu beslediği gerçeğini gözden kaçırmamış oluruz. Ordusunu seven bir halk ortada dururken, bu vatan için canım feda olsun diyen milyonlar dururken, siyasetçiyi aklamak askeri boklamak hiç samimi değil.
 

Anti-militaristlerin uzun yıllardır mücadele ettiği bu alanda, anti-militarizme tek bir destek bile vermeyenlerin militarizme karşı olduğunu düşünmek saflık olur. Bu yüzden bazı kesimlerin AKP hükümetinin ordunun artık darbe yapamaz pozisyona çekmesini alkışlamaları siyasi bir manevradır. Hiç yoktan iyidir ancak bu, AKP’nin ve CHP’nin anti-militarist olduğunu göstermez. Bilakis bu partiler -buna MHP de dâhil- güvenlik ve özgürlük dengesini korumaya devam edeceklerdir. Yani bugün siyaset, ordunun vesayetine karşıdır ama militarizme karşı değildir. 

Bu yazı Kaos GL Dergisi’nin 121. sayısında yayınlanmıştır.


Etiketler:
nefret