21/11/2008 | Yazar: Barış Sulu

Barış Sulu

Barış Sulu
Ertuğrul Özkök’e bugünkü köşesinde dillendirdiği konu için teşekkür etmek lazım, şöyle ki ana akım medya eşcinsel hakları ile ilgili çalışan derneklerin anayasa ile ilgili çalışmalarını, siyaset ile ilişkilerini, ayrımcılık konusunda neler yaptıklarını, yürüyüşlerini, eylemlerini, kapatılma davalarını görmezden gelmekten başka bir şey yapmıyor, tıpkı Erdoğan ve Baykal gibi.

Tam da dün gece ana haber bülteninde Deniz Baykal’ın çarşaflı kişiye rozeti geçirdiği kareleri izlerken ben de aynı soruyu sormuştum, acaba açık eşcinsel bir kişi CHP’ye katılmak istese yine parti rozeti takar mıydı Baykal? Eğer Ertuğrul Özkök bu soruyu Erdoğan’a ve Baykal’a sormasaydı biz bu kadar kısa sürede zor duyururduk sorumuzu.

Sanmıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi dünya üzerinde türünün son örneği durumda çünkü şu yüzyılda neredeyse tüm sol partilerin eşcinsel politikası var ve bu konuyu dillendirebiliyorlar. Hatta LGBT kolları olan partiler bile var Türkiye’de. Ama CHP’nin eşcinsel politikası sadece şu; eşcinsel politikası olmaması, ‘görmezden gelme politikası’ izlemesi. Türkiye’deki siyasetçilerin kulislerde eşcinsellik hakkında çok fazla konuştuklarını düşünüyorum ama basın önünde çok profesyonelce bu konuyu görmezden geliyorlar, gıklarını çıkarmıyorlar. Partileri kapanır diye mi korkuyorlar acaba eşcinsellikle ilgili açıklama yapınca.

Unutmadan açıklama yapabilenler var ama onlar da olumsuz örnek, yıllar önce Erdoğan bir konuşmasında eşcinseller partimize üye olamaz demişti. Ben düşüncesinin değiştiğini sanmıyorum. Toplumun her kesimi derken de bir sınırlama getiriyorlar işte. Yalan konuşulmaya alışılmış ne de olsa, dilimize bile yerleşmiş; ‘bana siyaset yapma’ denir, boş konuşma anlamında kullanılır. ‘Eşcinseller bizim partimize üye olamaz’ diyorsanız ‘toplumun her kesimini kucaklayacağım’ diyemezsiniz.

Dünyaya bakacak olursak, İtalya’da transeksüel milletvekili Vladimir Luxuria, Berlin´de gey Belediye Başkanı Klaus Wowereit, Fransa´nın başkenti Paris´te gey Belediye Başkanı Bertrand Delanoë, Amerika’da Oregon Eyaleti’nin Silverton kentinde travesti Belediye Başkanı Stu Rasmussen var. Hatta Hollanda’da bırakın sol partileri sağ partilerin bile LGBT kolları bulunuyor. Çağın gerisinden takip ettiğimizi biliyoruz hep dünyayı ama bu kadar da gerisinden takip etmeyelim değil mi? En kısa zamanda siyasi partilerin eşcinsel açılımlarını duymak istiyorum kendi adıma.

Bakın Ertuğrul Özkök’ün bu sorusu yanıtsız kalacak gibi geliyor, demedi demeyin, Baykal ve Erdoğan bu soruyu duymazdan gelecekler. En baş köşede oturan bir kişi bile bu soruyu sorsa, eşcinsellikle ilgili politikanız gereği yanıtlamazsınız… Ne acıdır ki ikisinin tek ortaklaştığı/anlaştığı konu bu; ‘eşcinselleri duymazdan/görmezden gel’…

Ertuğrul Özkök’ün bugünkü köşesindeki yazısı:

Gey'e parti rozeti takar mısınız?

DÜN bütün gün toplantıda olmasaydım, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a şu soruyu soracaktım: "Bir gey’in yakasına da parti rozeti takar mıydınız?"

Aynı soruyu başka kimlikler için de sorabilirim.

Mesela: "Genelev kadınları CHP’ye katılmak isteseler, tören yapıp rozet takar mısınız?"

Veya: "Kürtlere kültürel kimlik, hatta federasyon hakkı isteyen kişileri partiye kabul eder misiniz?"

Bu soruları hince bulup Baykal’a çakmak için sorduğumu zannedebilirsiniz. Aynı şekilde çarşaf savunucuları da, kendilerinin gey’lerle veya travestilerle aynı kefeye konulmasından rahatsız olabilirler. Hayır, amacım asla hinlik değil. Baykal’a çakmak değil, tam aksine son açılımlarına bütün kalbimle destek verdiğimi anlatmak için soruyorum. Baykal son zamanlarda çok doğru işler yapıyor.

Partisini, yıllardır içine kapandığı gettodan çıkarıp oy tabanını genişletecek adımlar atıyor.

Böylece, AKP’nin, bütün yanlışlarına rağmen kendi eviymiş gibi kullandığı bir siyasi mahallede, "Ben de varım" diyor. Bu politikayı mutlaka desteklemek gerekir. Yan masaya su kadehini kaldırmayı bile zül gören bir Başbakan’ın karşısına bu mahallede çıkmak, siyasetin normalleşmesi açısından son derece önemli.

Bu konuya biraz geç girdim. Bugüne kadar yazılanları dikkatle okudum. Eleştirilerin çoğu klasik, yeni hiçbir şey getirmeyen dar çerçeveli bildik yaklaşımlardı. Mesela, Baykal’a şu soruyu kimse sormadı: "Siz çarşaflı kadınları partiye alıyorsunuz. Dini sembollerle ilgili siyasetiniz de değişecek mi?"

Bildiğim, takip ettiğim kadarıyla, CHP’nin bu politikalarında bir değişiklik yok. Kurultayda da olacağını sanmıyorum. Buna rağmen türbanlı, çarşaflı kadınlar partiye geliyor, oy vereceğini söylüyorsa, bunun kime zararı var?

Gey’ler CHP’ye oy verdiği takdirde, gey evliliğine izin vereceğim diyor mu? Hayır... Federasyon isteyen Kürtler geldiği takdirde, federasyon tezini kabul ediyor mu? Hayır... Öyleyse toplumun her kesiminden insan CHP’ye gelirse kime zararı olur?

Ama ben daha ileri gideceğim. CHP, tabanını genişlettikçe, toplumsal projesini de liberalleştirmeli, demokratikleştirmeli. Mesela, benim gönlüm, üniversitede türban konusunu mutlaka CHP’nin çözmesini arzu ediyor. Çünkü hukuki çözüm ancak bu yolla, bütün toplumun meşru çözümü haline gelebilir.

Deniz Baykal’ı yıllardır tanıyorum. Birçok AKP’liden daha samimi inançlı bir insan olduğuna tanığım. Ama inancını hiçbir zaman siyasetinin emrine sokmadı. Yani, son adımlarının sadece siyasi açılımla izah edilmesini de haksızlık olarak görüyorum.

CHP doğru yoldadır ve bu yolda cesaretle yürümelidir. Tabii orada bu açılımı görünce, gözüm ister istemez AKP’ye kayıyor. Acaba onlar da "Öteki" mahallelere doğru bir açılımı düşünmezler mi? Bütün toplumun partisi olmak gibi bir arzuları yok mudur?

Sakın bana, "Biz zaten bütün toplumun partisiyiz" demesinler. Hayır değiller. Ben kendi payıma, AKP’nin benim mahalleme uğradığını düşünmüyorum.

Hissetmiyorum, hissettirilmiyor. Baştaki bütün gayretime rağmen, o güveni ne yazık ki alamadım. Şimdi Baykal’dan sonra aynı soruyu Başbakan Erdoğan’a da soruyorum:

"Bir gey gelse, yakasına parti rozeti takar mıydınız?"

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam