28/08/2014 | Yazar: Tayfun Atay

Erdoğan-sonrası dönemde AKP’de yenilerin ne ölçüde ima edilen anlamda ‘yenilikçi’ oldukları çok tartışmalı.

Olayları kendi tarihsel bağlamları içinde değerlendirdiğimizde Erbakan-sonrasında siyaset sahnesine çıkan yeni isimlerle şimdi Erdoğan-sonrasında ortaya çıkan yeni isimleri ’yenilik’ ve ’yenilikçilik’ açısından aynı kefeye koymak, ’İkinci Yeni’ tabiriyle böyle bir algı yaratmak yersiz ve komik olur.
 
Sonucu baştan belli bir ‘arayış’la yapılan dünkü AKP olağanüstü kongresinde öne çıkan bir ‘İkinci Yeni’ tartışması var. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına çıkışı sonrası parti içinde yaşananların 2000’ler dönümünde Fazilet Partisi bünyesinde yaşananlarla benzerliğini ima etmeye çalışan bu ‘İkinci Yeni’ motifini, adına olağanüstü dense de her şeyin gayet olağan seyrettiği bir siyasi parti kongresi karşısında ‘sansasyon’ eksikliği/sıkıntısı çeken medyanın bir ‘buluş’u olarak değerlendirmek mümkün…
 
Açık ki ortada Erdoğan-sonrası dönemde AKP’de siyasete taze kan sunacak nitelikte yeni, dinamik ve hırslı isimler var. Ama yenilerin ne ölçüde ima edilen anlamda ‘yenilikçi’ oldukları çok tartışmalı. Çünkü karşımızda İslâmcı siyasi hareketin kendi içinde bir kırılma sonrası Fazilet Partisi’nden AKP’ye, daha açık deyişle Erbakan’dan Erdoğan’a geçişin faillerini tanımlama yolunda kullanılan ‘Yenilikçi’leri çağrıştıran/andıran bir siyasi aktörler grubu yok.
 
Aslında Bülent Arınç’ın bu aktörleri tanımlamak için bir vesileyle kullandığı kaydedilen ‘Yeniyetmeler’ tabiri çok açıklayıcı ve duruma-görüntüye ‘cuk oturmakta’ ama tabii sözcüğe nereden baktığınıza bağlı bu… ‘Yeniyetme’, farklı bir arayış içindeki yenilikçiler ya da ‘İkinci Yeni’ anlamına alınmayıp daha çok biyoloji derslerinde öğrendiğimiz ‘spor’ları işaret ediyor olabilir!..
 
Söylediğimi temellendirme yolunda FP’den AKP’ye kırılma günlerine dönüp o zaman kaleme aldığım, benim için çok anlamlı bir yazıya gönderme yapmama izin verin!.. Yazı ‘anlamlı’ çünkü benim Radikal’de yazma serüvenimin ‘prehistoryası’na denk geliyor. Ara-sıra ‘Radikal İki’ için yazı kaleme alıp gönderdiğim yıllara… (‘Top ve pop çağında köktencilik’, Radikal İki, 29 Temmuz 2001.)
 
O yazıda kullanılmış ve Erdoğan ile Erbakan’ın fotoğraflarının kolajlandığı görselin altındaki şu yazı bile her şeyi anlatmaya yeter: “Yenilikçi Recep Tayyip Erdoğan, Erbakan’a karşı”. Bugün böyle bir karşıtlığın olmadığı sanırım herkesin takdiridir.
 
Yazıda da Erdoğan-Gül ekseninde şekillenen ‘Yenilikçi’ oluşumun, Erbakan önderliğindeki hareketin on yıllarca sürmüş çizgisinden sapma içeren bir söylem ve pratikle temayüz ettiğini belirtmekteyim. Tabii bugünden bakıldığında, özellikle 2000’lerin başındaki Erdoğan’la 2010’ların başındaki Erdoğan farkı üzerinden bu ‘sapma’dan geri dönüş yahut ‘rücu’ tespiti yapanlar olacaktır ve bu tespiti yabana atmak da kolay değildir. Ancak o günün pratiğine bakıldığında söylenebilecek olan ve de söylediğimiz, Erbakan’ın her partisinin kapatılması sonrası yeni kurulan partilerle gerçekleştirilen ‘rejenerasyon’un çok dışında ve uzağındaki Erdoğan-Gül ‘Yenilikçi’ hareketinin gerçekten farklı bir mahiyete sahip olduğu idi.
 
Başka bir deyişle Erbakan hareketi, ‘mutasyon’a uğramıştı. Artık anti-kapitalist tınılı ‘Milli Görüş’, ‘Adil Düzen’ retoriği yerine geç-kapitalizmin toplumda iyice yaygınlaşmış tüketimci mantığı ile de örtüşen ‘liberal’ bir çağrıyla ilerleniyor, hem sahne-şov dünyasından hem de yeşil sahalardan isimler siyasete devşiriliyor (o yüzden yazıya ‘top ve pop çağında köktencilik’ başlığı atmışız!), dolayısıyla mevcut dünya sistemine muhalif değil, onunla mutabık bir tavır sergileniyordu.
 
AKP böyle çıktı. Bu, Erbakan çizgisinden farklı olarak dünyayı İslâm’a değil, İslâm’ı dünyaya uydurmaya talip ‘mutant’ bir hareketti.
 
Dediğim gibi, köprülerin altından çok su aktı. Evet, bugünkü AKP, o günkü AKP’den farklı. Erbakan epey bir zaman göz ardı edildi, şimdi yâd ediliyor. Liberal demokrasi prensibinden bir hayli uzaklaşıldı, seçim sandığındaki çoğunluğa endeksli, onunla sınırlı ve lider sultasına kilitli bir ‘otokratik demokrasi’ noktasına gelindi.
 
Ancak her halükârda olayları kendi tarihsel bağlamları içinde değerlendirdiğimizde Erbakan-sonrasında siyaset sahnesine çıkan yeni isimlerle şimdi Erdoğan-sonrasında ortaya çıkan yeni isimleri ‘yenilik’ ve ‘yenilikçilik’ açısından aynı kefeye koymak, ‘İkinci Yeni’ tabiriyle böyle bir algı yaratmak yersiz ve komik olur. Biyolojik terminolojimize dönecek olursak ‘İkinci Yeni’ tabir edilen isimlerin ‘mutasyon’dan ziyade ‘sporla üreme’ye benzetilebilecek bir söylem ve pratiğin temsilcileri olduğu ileri sürülebilir.
 
Spor, bir organizma tarafından kendi başına (eşeysiz) üretilen ve kendisi de büyüme-gelişme kapasitesine sahip bir hücredir. Mesela mantarlar çok sayıda spor oluşturur ve her spor ulaştığı ortama yapışkan bir madde salgılayarak yapışıp yeni bir organizma oluşturabilir.
 
Evet, durum anatomik, fiziksel, fizyolojik ve genetik açıdan budur. Ortada ‘mutasyon’ yok ‘sportif’ bir gelişme vardır. (Radikal/Hayat)

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam