23/03/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Başbakanın önce kaçak Ermenileri gönderirim tehdidi, ardından öğrenci olaylarını yorumlarken komünizm illetinden söz etmesi, onu demokrasi havarisi olarak gören

Başbakanın önce kaçak Ermenileri gönderirim tehdidi, ardından öğrenci olaylarını yorumlarken komünizm illetinden söz etmesi, onu demokrasi havarisi olarak görenleri şaşırttı. Üstüne özellikle Ermeni tehdidini eleştiren liberallerin ağızlarının payını vermesi o cenahta küskün bir hayal kırıklığına neden oldu.

Dudakları titreyerek ‘överken iyiydi ama’ diye küsenler de var, örtük seçkinciliklerini denetleyemeyerek ‘sen kendini ne sanıyorsun’ diyenler de. Örtük seçkincilik üzerine daha sonra yazmak üzere, Başbakan’da kristalize olan AKP zihniyet dünyasına daha yakından bakmak mümkün.

Eskiden insanların belli bir yaşa geldikten sonra inanç, düşünce ve dünyayı anlama biçimlerinin değişmediği düşünülürdü. Bu yaklaşım zamanımızda geçerliliğini yitirmiş durumda. Zamanımızın kimliği akışkandır. Hız çağında insanların inançları da düşünceleri de sabit kalamıyor, değişip dönüşüyor.

Bu değişim özellikle politik kimlik ve aidiyetlerde daha da belirginleşiyor. Bu süreç döneklik diye adlandırılmayacak denli karmaşık. Yirmili yaşları boyunca sıkı bir milliyetçiyken otuzları boyunca liberal bir çizgi izleyip, kırklarında dindarlaşanlar var. Göz önünde olan, bu değişim görüntüsüyle şu ya da bu rantı elde edenlerden söz etmiyorum, sıradan, sokakta yaşayan ve bu değişimleri geçiren çok sayıda insan var. Yukarıdaki milliyetçi, liberal, dindar çizgisi sadece bir örnek; sosyalist, dindar, liberal ya da sosyal demokrat, liberal, komünist gibi daha çok sayıda farklı değişim örüntüleri var.

Bu akışkanlığı esnek üretim tarzı, göç, sürekli iş ve ev değiştirmek zorunda kalmak,  yarı zamanlı çalışma, üretimin fabrika dışına çıkması, turizm, iletişim ve eğlencenin küreselleşmesi belirliyor. İnsanlar doğdukları ev ve şehirlerde büyüyüp, yaşlanamıyor; aynı işte 25- 30 yıl çalışıp emekli olamıyor.

Tüm bu akışkanlık içinde hemen herkes kendisini, sınırları belirsiz bir demokrasi, eşitlik, insan hakları, çok kültürlülük anlayışı, kadın ve çocuk hakları söyleminin düzeninde yaşamak zorunda hissediyor. Politik görüşleri taban tabana zıt insanlar tartışırlarken bu söylemin içinden konuşmak zorunda kalıyorlar. Bu durumda sanki politik düşüncelerin birbirinden farkı yokmuş gibi bir yanılsama oluşuyor ve söylemi en parlak ifade eden oyları alıyor. Çok sayıda ülkede politik liderlerin birbirlerinden ayrışmak için imajlarına ağırlık vermelerinin ardında da bu yatıyor.

Artık politik mücadelenin içinde yetişmiş liderlerin yerini eski film oyuncuları, iş adamları, mankenler gibi mesleklerden gelenler alıyor. Her zamanki gibi süreci başlatan o zalim 1980 yılında Reagan ile ABD olmuştu. Türkiye’de Boyner ve Uzan gibi örnekler belki de çok erken sahne aldıklarından başarılı olamadılar. Ama örneğin, Çiller bu gruba iyi bir örnektir. Üniversitedeki odasından doğrudan Başbakanlık koltuğuna geçmişti.

Bu akışkan politik kimlik ve demokrasi söylemi yine de geçmişte kökleşen inançları tümden silip atamıyor. Stres altında söylemin denetleyiciliği yetersizleşiyor ve alttan yetişme çağının ilk çekirdek fikirleri fışkırıp dışarı taşıyor.

Bu zihniyet sürçmelerinin en çok Erdoğan’da olması, demokrasi söylem düzenine ne denli eğreti tutunduğunun kanıtı. O zaman derindeki zihniyeti bir arkeolojik kazı gibi gün ışığına çıkarmak gerekiyor.

AKP zihniyetinin görünür yüzeyindeki demokrasi söylemi kazıldığında ortaya çıkan her katmanda başka bir üstü örtülmüş inanç ve düşünce açığa çıkıyor.
İlk görülenler antikomünizm, başta Yahudiler ve Ermeniler olmak üzere Gayrimüslim ve Alevi karşıtlığı, Kemalizm düşmanlığı, kendisini Halifelik gücünde sembolize eden bir Osmanlı nostaljisi.

Bu denetlenmeye çalışılan örtük inançların bilince fırlayıp, Başbakan’ın zihin sürçmelerine neden olduğu çok sayıda örneği bulmanız mümkün.


Etiketler: yaşam, siyaset
nefret