15/08/2011 | Yazar: Yıldırım Türker

AKP’yi eleştirmek en tartışılmaz suç oldu. Yardakçılar hiç utanmadan AKP’nin ’yıpratılması’ çabalarından müşteki

AKP iktidarının ‘ustalık’ döneminin asal farkı, bütün ürküttükleri ve yandaşlarıyla birlikte Kemalist devlet aygıtlarının çökertilmesi sonrası yeni düşmana, Kürtlere karşı açık bir seferberlik ilanıyla işe girişmişliğidir. 
Kemalist Kişilik Bozukluğu’ndan mustarip kurum ve kişiler Kürt sorununun telaffuz edilmesini bile yasaklamış, onu bunu devlete ihbar ederek, hedef göstererek iktidarını sürdürmeye çalışırken o zamanın iyi kalpli mütedeyyin kesimi kimi hedef gösterilen liberal kalemleri de himayesi altına almıştı. AKP’nin iklimi belirleyen kesimi ümmetçi bir refleksle din kardeşi Kürtlerin sözünün dolaşıma girmesi için mahcup da olsa bir gayrete girmişti. 
Bir zamanlar Genelkurmay ve İzmirli kadınlara rağmen Kürt sorununu tartışma arenasına çekerek en korkunç tabuya balta sallayan, milliyetçi uğultuya pabuç bırakmayıp demokratik bir siyaset alanı yaratmaya niyetli görünen AKP, şimdi eski hasmının diline sarılmış, dehşet günlerine kronometre tutuyor. 
Çünkü bu memlekette devlet mangal başına oturup iyice bir ısınan, milliyetçiliğin harıyla pişmiş olarak milliyetçi dille karşımızda zuhur ediverir. 
TSK’nin muteber muhbirlerinin yerini şimdi AKP’nin tazecik muhbirleri aldı. Andıçlar artık karargâhlarda değil, gazete binalarında yazılıyor. 
Üstelik AKP’nin tartışmayı kışkırttığı, yasakların fiilen kaldırıldığı bir alanda rahatlıkla at koşturuyorlar. 
KCK davası tutuklularının tutuklanma gerekçelerini iyice bir inceleyin. Başbakan’ın seçim öncesi konuşmalarından farklı bir şey bulamayacaksınız. Orada burada hapse tıkılıveren adsız sapsızlar da hiçbirimizin yazdığından fazla bir şey söylemiş değiller. 
Dolayısıyla AKP, demokratik açılım adı altında herkesin yüreğine su serperek serbest bırakmış olduğu sözü, şimdi rahatlıkla bir numaralı hasmı olan Kürt siyasetçilerine ceza kesilmesi için kullanıyor. 
MHP-TSK-CHP milliyetçiliğinin bekçiliğini üstlenmiş, küçük yardakçılarının işaret ettiklerine mim koyuyor. 

Mertlik meselesi 
Başbakan, Nuray Mert’i bizzat meydanlardan küçük Samastlara işaret ederek örgütlü bir linç hareketini resmen başlatmış oldu. 
Mert ve Temelkuran, takıntılı Stasi memuru kılıklılarca ısrarla ve durmadan hedef gösteriliyor. 
Bu muhbirler bir zamanlar demokrat kesimle dirsek temasında olmayı güvenceli bulan yeni nesil Yeni Türk gazeteciler. 
Milletvekili adaylığını türban farkıyla kaçıran biri, adeta ‘yöneticilerimiz uyuyor mu?’ çığlıkları atarak her iki gazeteciyi de ‘Kandil muhibbi’ ilan ediyor. Onları hapse tıktırmadan içi rahat etmeyecek. 
Harbiliğiyle tanınan bir başka şöhret, ablaları olarak küçük muhbirlerin yanı başında kişisel düşmanlığının öcünü alma çabasında, aynı insanları hedef gösteriyor. Alçaklığa doyamıyorlar. 
AKP’yi eleştirmek, hükümete muhalif olmak neredeyse en tartışılmaz suç oldu. 
Yardakçılar hiç utanmadan AKP’nin ‘yıpratılması’ çabalarından müşteki. TSK’nin halledilmesinden sonra ‘AKP’nin yıpratılmasını’ isteyen hainler, TSK’yi yıpratmaya çalışanların yerine geçti. 
Doğal olarak da kimileri her halükârda hain, her halükârda hedefte kalıyor. 
TSK’nin da AKP’nin de andıçlarında rastlanabiliyor aynı isimlere. 
Şu an AKP hükümeti, bir göz kırpımıyla binlerce insanı hapse yollayabileceğini, Ergenekon’dan değilse PKK muhipliğinden istediğinin başını yakabileceğini bilmenin verdiği şevkle daha temiz bir savaşla her şeyi halletme hazırlığında. 
Kaldı ki PKK ile Ergenekon’un bacanak olduğunu iddia ediyor bu küçük muhbirler. Hiç bir attıkları boşa gitmesin diye. 
Kardeşler, bu günler de geçer. Her alçaklığınız kayda düşüyor. 
Okumadıysanız, Umur Talu’nun 4 Ağustos yazısından bir bölümü buradan okuyun bari. 
“..Öyle bir megalomani…Öyle bir narsisizm…Öyle bir fesat, kin, saldırganlık. Ah özellikle ‘sonraki kuşaklar’ nasıl böyle oldu; kalpleri bir yandan megalomanyadan, bir yandan sadistçe saldırganlık ve kötülükten nasıl böyle beslendi? İlk öğretmenleri kimdi? 
Nasıl bir medya patronluğu, idareciliği hepsi de eğitimli olan bu çocukları nasıl hızla devşirip kalplerini buruşturarak bir arenada birbirinin üstüne sürdü? Devlete sahip çıkanlar, hükümete sahip çıkanlar, vicdanları ve akıllarını, insanla ve meslekleriyle ilişkilerini bu mülkiyet ilişkisine ipotekleyenler nasıl bu kadar çoğaldı? 
(gazetecilik) Sadece ona buna yanaşmak, yanaşmalık gazıyla dalaşmak, gazetecilikten başka her şeye bulaşmak değildir… Yanındakini, karşıdakini dirseklemek, tokatlamak piyasaya, zamaneye münasip düşebilir ama… Gazetecilik, halk adına verilmiş bir sıfat olan ‘bekçi köpekliği’ni, kuyruk sallamak ve önüne geleni, özellikle meslektaşlarını ısırmak sanmak değildir… Nasıl oldunuz be çocuklar… Ne çabuk oldunuz! Tut ki şöhret oldunuz… Değer mi peki! Değdi mi?”
 

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret