02/10/2013 | Yazar: Çağdaş Bilir

Buluştuktan, konuştuktan, seviştikten sonra sağcı olduğunu öğrendiğim birçok gey ile girdiğim muhabbetler bana çok şey katmıştır hep.

Sevgili orospu idolüm Demet Yanardağ’ın son yazısını okuyunca gaza gelip başladım döktürmeye ve ilk defa bir yazıyı bitirebilmenin haklı gururunu yaşıyorum haliyle.
 
Demokratikleşme paketlerine atıp tuttuğumuz bu günlerde "biz ne kadar demokratız"ın çuvaldızını kendimize batırma zamanı geldi diye düşünüyorum. "Aktivist dediğin nasıl olmalı"nın ayarını verdikten sonra faşizmden bahseden pek değerli aktivist arkadaşlarım, ne Kemalistler, ne de Kürt hareketi birden aydınlanıp bizim mücadelemize destek vermeye başlamadı. Sosyalistlerin zaman içinde geçirdiği evrim de çük-kafalı parkalıların insafa gelmesiyle de olmadı.
 
Her hareket, içinde barındırdığı açık LGBT’lerin hak talepleri ve kendilerini sike sike kabul ettirme savaşıyla ilerleyebildi bu noktada. Eminim, liboşlukla suçlayanlar çıkacak ama karşıt görüşe bok atmaktan başka politik bir söylem üretmeyen ve diyaloğa girip ötekileştirdiği insanı anlamak yerine "ben işte böylelerinin mağduruyum" edebiyatı yapan aktivistçikler entelektüel mastürbasyonlarına devam etsinler. Hiçbir ideoloji tükenmez ancak dönüşür. O nedenle zerre anlaşamasam da ülkücüsü de, akapelisi de örgütlensin, kendi parti ve örgütleri içinde açılsın, o zihinleri bir nebze de olsa değiştirebilsin.
 
Sapkın olarak görüldüğüm için zamanında terk ettiğim TKP’nin geldiği noktaya bakınca, Kaos GL ile toplantı alan MHP teşkilatının gelecekte nasıl olacağını tahmin etmek güç değil. Kimileri ibneliğini, dönmeliğini bir ötekilik biçimi gibi yaşar ve bunun üzerinden Türklük, İslamiyet, ulus, devlet, aile, ataerki gibi konuları sorgulayarak aktivizme başlar; kimileri de bu kavramlardan rahatsızlık duymadan kimliklerini mevcut sosyal yapıya sindirme gayretinde. Buluştuktan, konuştuktan, seviştikten sonra sağcı olduğunu öğrendiğim birçok gey ile girdiğim muhabbetler bana çok şey katmıştır hep (dindar ve milliyetçi transların paradokslarına değinmiyorum bile). Birçok soruma cevap bulamasam da fark ettiğim şey aslında hepsinin toplumda ezilen, aşağılanan, baskılanan birinden çok, birer Beyaz Türk gibi davranması oluyor. Bunun da sebebi tabii ki her eşcinselin kendini gizleyip mutlu mesut yaşayabilme şansından kaynaklanıyor.
 
Yıllarca bu insanları suçlayıp durdum. "Açılmıyorlar, ellerini taşın altına koymuyorlar, fildişi kulelerinden hayata tozpembe bakıyorlar" gibi bir sürü gerekçeyle uzak durmayı yeğledim bu kitleden. Ancak, sözümona aktivist birçok eşcinselin de birkaç homofilik arkadaşına açılmak veya kendine bembeyaz bir eşcinsel arkadaş çevresi kurmak dışında verdiği somut mücadelenin arada bir partilere gelmek olduğunu görünce biraz daha farklı düşünmeye başladım. Lakin şimdi önümüzde bambaşka bir model var: muhafazakâr eşcinsel aktivistler.
 
Daha önceki deneyimlerimizi hatırlıyorum da, mevcut koşullarda, sağlıklı bir tartışma ortamı bile yaratamadığımız birçok ulusalcı, milliyetçi, muhafazakâr LGBT’yi kazanamadan kaybetmiştik toplantı ve forumlarda. Biliyorum, Gezi Direnişi’nden sonra bu faşist iktidarı yaratan hiç kimseye sempatiyle bakamaz olduk ama unutmayalım ki hâlâ bu insanlarla paylaşıyoruz yaşam alanlarımızı. Bu insanları dönüştürmediğimiz sürece de hak taleplerimizin karşılık bulmayacağına eminim. Bu dili beraber kuramıyorsak bile bırakalım bu insanlar da kendi örgütlerini kursun, kendi derneklerini açsınlar. Bu ideolojik çatışmanın biraz da biz mürekkep yalamış aktivistlerin sosyal sınıfımızın getirdiği komplekslerden kaynaklandığını düşünüyorum. Ortada bariz bir sınıf çatışması oluşuyor çoğu zaman.
 
Ne var ki, çatıştığımız bu arkadaşlara da örgütlenme aşamasında dindarlık ve ulusalcılık üzerinden çatıştığımız ama sonra gullümün birleştirici gücüyle örgütlenebildiğimiz trans arkadaşımıza kurduğumuz empatinin bir kısmını gösterip kendi fikirleriyle beraber mücadele ederken hiçbir ayrımcı ve faşizan söylemde bulunmamaları için telkinde bulundukça onları dönüştürebiliriz pek ala. Kürt düşmanı trans arkadaşım BDP’li vekillerle sarmaş dolaş fotoğraf çektiriyor artık aktivizme başladıktan sonra. Demek ki zor değil!
 
Çok uzattım, Tekyön’de kesiştiğimiz ülkücü manti ile Pinokyo’da karşılıklı göbek attığımız, Yenibosnalı konfeksiyon işçisi AKP’li lubunya ile derneklerimizi, alanlarımızı da paylaşabilmeliyiz artık. 

Etiketler:
nefret