06/07/2011 | Yazar: Özlem Sönmez Ertem

Geçtiğimiz hafta, üyesi olduğumuz Yıldız Teknik Üniversitesi Dağcılık Kulübü ile birlikte Aladağlar’daydık.

Geçtiğimiz hafta, üyesi olduğumuz Yıldız Teknik Üniversitesi Dağcılık Kulübü ile birlikte Aladağlar’daydık. Önce, hızı 10 ile 100 km arasında değişen, 3,5 saat rötarlı nefis tren yolculuğu sonrası Kayseri’ye gittik. Otobüs ile ulaştığımız Niğde’den, tıpkı otobüs gibi sevimsiz tekerlek icatlarından biri olan minübüs ile Çamardı Köyü’ne vardık. Eğlenceli traktör sefasının ardından nihayet kendimizi, günlerce bizi taşıyacak ayaklarımıza emanet ettik. 

Psikolojik ve fiziksel olarak zorlandığım faaliyetin ayrıntıları, bu kaydın konusu değil. Ben, aşağıdaki fotoğraflarla birlikte, Aladağlar’ın masalsı atmosferinden yola çıkarak karşılaştığım ve neyin gerçek olup olmadığı üzerine düşünmeme sebep olan bir tez çalışmasını paylaşmak istiyorum. 
 
Niğde Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Nedim Bakırcı’nın, yıllar önce, 2000 yılında sunduğu “Niğde Masalları” adını taşıyan yüksek lisans tezi, kendi ifadesiyle “Niğde’den derlenen 50 masal metnini gün yüzüne çıkarmayı amaçlıyor.” Bense, hepsini kayıt altına alan ve yazıya geçiren Bakırcı’nın veri tabanını, toplumsal cinsiyet olgusu ekseninde okumayı öneriyorum. Sadece giriş bölümlerine yer verdiğim bu “masallar”ın sonları, benim için önemli değil. Zira yeniden yazmak için “baştan” bozmak gerek!
 
Ne idik, ne olduk, ne olacağız? – İbrahim Dabak
Zamanın birinde, bir padişahın kızı, cariyelerle birlikte sarayın bahçesine çıkmış. Onlara, “Ben biraz uyuyacağım, siz gidin gezin,” demiş. Kız güllerin arasında uykuya dalmış. Uyurken bir yılan gelmiş ve boğazından karnına akmış. Gün geçtikçe kızın karnı şişmiş. Annesi sormuş: “Kızım sen ne yaptın?” Bir şey yapmadım dese de, annesini inandıramamış. “Babana söylemek zorundayım, aksi takdirde beni keser,” demiş. Kızını çağıran babası bakmış kızın karnı şiş, akıl danelerini çağırtmış. “Padişahım bu kızı öldürteceksin ya da kızı götürelim bir dağ başına koyalım. Orada bir çoban moban denk gelir, alır biri zevc eder. Hem sen katil olmazsın hem kızın yaşar. Zamanla arzu edersin, ne de olsa evlattır.” “Bildiğiniz gibi yapın!” emrini alan vezir kızı almış, bir dağ başına götürüp bırakmış…
 
İnsan yiyen kız – Ayşe Gencer
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bir padişah varmış. Padişahın da 9 oğlu. Bir gün dua etmiş: “Allahım bana bir kız ver; balta dişli, dahra (satır biçiminde araç) elli olsun.” Duaları kabul olan padişahın bir kızı olmuş. Bu kız açlığa dayanamazmış. Padişahın tavlasındaki atların kafasına elini dahla gibi yapıp vurur ve atların kanını emermiş; sonra da sürüne sürüne gelip beşiğine yatarmış. Bir gün padişah oğullarını yanına toplamış: “Kim bu atları öldüren?” diye sormuş. Sırayla nöbet tutan oğulları, bir türlü atları öldüreni bulamamış. Nöbet bekleme sırası küçük oğlan kardeşe gelmiş. Küçük kız sürünerek geldiği sırada, kıza vurmuş. Kız, kanı aka aka beşiğine geri dönüp yatmış…
 
Muradına Ermeyen Dilber – Zülbiye Arslan
Bir varmış bir yokmuş, bir sığır çobanı varmış. Hayvanları güderek geçinen bu adam, sağa sola borçlanırmış. Borçlular kapıya gelince, düşüncelere dalarmış. Bir gün kızları:
“Ne düşünüyorsun baba?” diye sormuş.
“Ne var da ne düşüneyim kızım. Yarama merhem olacak değilsiniz ya! Eksiksiniz.”
“Baba belki olurduk, derdini söyle bakalım.”
“Borç bul da verek.”
Bunun üzerine kızlardan biri, azığını-bohçasını alıp yola düşmüş. Babası da ondan evvel yola çıkıp köprünün altına girmiş. Kız köprüden geçerken “Dön eşşolueşek!” diyerek eline taşı almış. Kız koşarak kaçmış. Köye vardığında, ondan önce dönen babası köşkün gözüne oturmuş, sormuş: “Ne oldu kızım?”
“Baba, erenlerin arkasından bir adam çıktı, kaçtım.”
“Demedim mi kızım eksiksiniz diye. Erkek evladı aranmaz mı?”…
 
İftiraya Uğrayan Kız – Hacı Salim Aytekin
Vaktin birinde bir kız varmış. Anası, babası, gardaşı Hicaz’a gitmiş. Kızı hocaya teslim etmişler: “Bunun yiyeceğini içeceğini ver, masraflarını gelince halledelim,” demişler. Aradan 2-3 gün geçmeden hoca kıza yanaşmak istemiş. Kız istememiş. Elbise yıkamak için pınara gittiği bir vakit, hoca kızı takip etmiş. Biçağını çıkarıp:
“Kız yanıma yakın ol.”
“Olmam.”
“Kız yanıma yakın ol.”
“Olmam.”
“Bıçakla seni keserim, yanıma yakın oluyor musun?”
“Tamam oluyorum. Önce seni banyo yaptırayım. Ondan sonra yakın oluruz.”
Kız, hocanın kafasını, gözünü sabunlamış. Sırtına kazanı vurup kaçmış. Kızın babası Hicaz’dan dönünce, hoca: “Kızın bozuk çıktı, it ile zina ediyor!” Bu sözleri duyan baba oğluna, “Çabuk bacını götür, kes! Kanlı gömleğini al, gel” demiş…
 
Deli Memed – Halil Aksoy
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, bir köyde su kıtlığı varmış. Bu su kıtlığı da, devlerin vermemesinden ileri geliyormuş. Devler ancak, köylülerin sunduğu kızı yiyinceye kadar suyu akıtırlarmış…  
 

Etiketler: yaşam, gezi/mekan
nefret