28/03/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Öcalan’ın geleceğe dönük talepleri, hani neredeyse ortalama bir Avrupa Birliği ülkesinde sağdan sola tüm siyasi güçlerin üzerinde anlaşacağı, demokratik haklardan öte değil gibi.

Barış, çatışan tarafların tümünün ‘kaybettiği’ bir sonuçtur. Bir tarafın yenilgisiyle sonuçlanan savaşlardan sonra yapılan barış anlaşmaları mağluba kaybettiklerini kabul ettirme belgeleridir. Yenilenin olmadığı çatışmalara son veren barışlar ise, tarafların ben hangi talebimden vazgeçebilirim, sorusuna verdikleri yanıtla inşa edilebilir. Demem o ki, ancak kaybetmeyi göze alabilenler barışabilir.
 
Bir milat olduğundan tam tarihini yazmak zorunlu olan 21 Mart 2013 Perşembe günü Diyarbakır Nevruz alanında kutlanan ‘Newroz Bayramı’nda okunan Öcalan’ın mesajı ‘Türk’ tarafında neden olduğu ‘büyük infiale’ karşın aslında ‘Kürt’ tarafının neleri kaybetmeyi göze aldığının ilanıydı.
 
Değil federasyon özerklikten bile söz edilmeyerek, iyimser bakılırsa PKK’nin (Öcalan’ın) en büyük gücünden, silahlı mücadeleden, vazgeçme karşılığındaki beklentisinin ne denli az olduğu ilan edildi.
 
Öcalan’ın geleceğe dönük talepleri, hani neredeyse ortalama bir Avrupa Birliği ülkesinde sağdan sola tüm siyasi güçlerin üzerinde anlaşacağı, demokratik haklardan öte değil gibi.
 
Anadolu-Mezopotamya Birliği gibi temel olarak kapitalistlerin, emperyal güç tutkunlarının, yayılmacıların iştahını kabartıp, ağızlarından salya akıtmalarına neden olabilecek bir gelecek tahayyülü konuşmanın her sözcüğüne sinmiş durumda.
Anlamayanların ‘tarihin çöp sepetine gidecekleri’ öngörülen ‘zamanın ruhu’ bu olsa gerek.
 
Öyle ki, konuşmanın ana eksenlerinden birini oluşturan ‘sünni islam’ vurgusunun, silahlı mücadele tarihinin en büyük kazanımlarından olan ‘feodal tahakkümü yıkmış, laik, özgür, eşit Kürt kadını’ imgesini tehdit etmesi bile göze alınmış durumda.
 
Peki Öcalan- Kürtler nelerden vazgeçebileceklerini bu denli açıkça dile getirmişlerken, Erdoğan- AKP ve bu ikilinin kapsamadığı diğer ‘Türkler’ nelerden vazgeçebileceklerini, neyi kaybetmeyi göze alabileceklerini aynı açıklıkla dile getirdiler mi?
 
Görüşlerini kabul edin etmeyin, onaylayın onaylamayın diğer tarafın tek samimi siyasi aktörü MHP. Bahçeli, değil göze almak, vazgeçme ya da kaybetme sözcüklerine bile tahammülleri olmadığını açıklıkla dile getiriyor. MHP için barış, PKK’nin silahlarını bırakıp teslim olmasından ibaret.
 
Peki CHP? Yapıp edebildiği tek eylemin milletvekillerine SMS’le Nevruz hakkında görüş bildirmeyin demek olduğunu bakılırsa, ne yazık ki tarihin çöp sepetine doğru hızla yuvarlanıyor.
 
AKP’nin 2013 Nevruzu için yapabildiği açıklama, İçişleri Bakanının, kürsüde mesajı okunan kişinin posterlerini taşıyanlar hakkında adli işlem yapılacaktır, şaşkınlığı ile kalbimiz kırıldı bayrak yoktudan öte değil.
 
İktidar, barış için kaybetmeyi göze aldıklarını ve nelerden vazgeçebileceğini açıklamıyor. Kaybedilecekler, Apo posterine ve bayraksızlığa tahammül edebilmekten ibaret olamayacağına göre belki de hiç bir şeyi kaybetmeyeceğini sanıyor. 
 
Şu meşhur ‘süreç’ bu yönüyle çözümlendiğinde AKP- Erdoğan’ın Kürtleri kandırdıklarını en azından mecbur bıraktıklarını sandıklarını gösteriyor. Hani şu BDP- PKK- Kürtlere koro halinde söylenen, aldanıyorsunuz, saçmalığına paradoks bir şekilde aldatmak isteyenlerin de inanması hali. Kürtler de aldatılmaya çalışıldıklarının farkında ama özgüvenleri o denli yüksek ki bu aldatma oyunundan galip çıkacaklarını ‘ava gideni avlayacaklarına’ inanıyorlar.
 
İnsan hayatıyla oyun oynanmaz, hele halklarla, toplumlarla, acıyla hele gelecek umutlarıyla.
 
Aldatan oyunlara girenler sadece ağlatan oyunları göze almış olurlar.  

Etiketler:
İstihdam