19/05/2009 | Yazar: Murad Esin

Anlamak en büyük devrimdir demişler.

Anlamak en büyük devrimdir demişler. İçinde bulunduğumuz süreci anlamak, şartları değerlendirmek ve geçmişimizle geleceğimizi bir arada düşünerek yaşama karşı bildiklerimizi her an sorguya çekerek ve gerçeklerle yüzleşerek hayata bakmak önemli bir anlayıştır. Haklarımızı kullanırken ve savunurken temel aldığımız noktaları bilmek lazımdır. Hak kullanmak adına yöneltilen eleştirileri linç olarak değerlendirmek mazlum rolüne bürünmek ucuz bir yöntemdir. Bu bağlamda, aşağıdaki yazıda Ali Bulaç’ın Zaman Gazetesinde çıkan 16 Mayıs 2009 tarihli makalesini analiz edeceğim.

Makalenin ilk paragrafında kendisine karşı bir provokatif haberden söz ediyor. Ancak asıl provokatif ve tartışmanın temel konusu olan CNN Türk’teki sözlerini savunmaktan geri kalmıyor. Hoşgörülü olduğunu kendi yaşamıyla ilgili örnekler vererek destekliyor. Kendi mazlumluğunu desteklemek için, yazarı olduğu gazetenin bağlı olduğu cemaatin diyalog çalışmalarını ve iktidarı, yetmeyerek Ergenekon çalışmaları ve Kürd sorununu işin içine katıyor.
 
Sonra hızını alamayarak üstü örtülü bir şekilde Amerikalılar için sanki tecavüze uğramanın bir onursuzluk olmadığını belirterek, Araplar için bunun şeref ve onur özelliği olduğundan söz ediyor ve bir iddia daha dillendiriyor ki; (ABD'liler bölge halkı üzerinde derinlemesine araştırmalar yapıp şu sonuca varmışlar: "İşgale karşı direnci kırmanın yolu, Ortadoğu halkının çok değer verdiği onurlarını (şeref) kırmaktan geçer.’ ) ABD’nin bu işi sistemli olarak yaptığından söz ediyor. Şunu unutmayalım dünyanın neresinde olursa olsun tecavüz onur kırıcı ve aşağılayıcı, faili içinse yüz kızartıcı bir suçtur. Kendisi Amerika’da bulunmuş biri olarak Amerikalılar için de böyle olduğunu sanırım görmüştür.
 
Ve eşcinsel askerlerin katliam failleri olduğu iddiasından söz ediyor. Irak’ta tecavüz ve masumların öldürülmesi olaylarına karışan bir kısım askerlerin biyografilerine bakalım;
 
İlki, Steven Dale Green 2006 yılında Irakta 14 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz etmiş ve ailesini öldürmüş. Paducah, Kentucky Federal Mahkemesinde idam cezası ile yargılanıyor. Bu suçu işlediği öteki üç arkadaşı ise ayrı ayrı 90 yıl hapis cezası almışlar.
 
İkinci, Abu Gharib hapishanesindeki olaylardan dolayı 17 asker görevden uzaklaştırılmış. Yedi asker yargılanmış ve çeşitli hapis cezaları almışlar. Bunlardan Javal Davis 26 yaşında, 4 yaşında oğlu, 10 yaşında bir kızı var. Görüldüğü gibi ilk çocuğu kendisi 16 yaşında iken olmuş. Ivan Frederick 37 yaşında evli. Uzman Charles Graner (erkek) ve eski nişanlısı uzman Lynndie England (kadın) 10 yıl ve üç yıl hapis cezaları almışlar. Lynndie’nin bir oğlu var. Evlenmiş boşanmış ve Irak’ta olduğu süre içinde Charles ile ilişki yaşamış. Charles, Lynndie ile nişanlı iken Megan Ambuhl (kadın) ile ilişki içinde. Megan da aynı hapishanede görevli ve işkenceden yargılanıyor. Suçlu bulunuyor. 2005 yılında Charles Graner ile evleniyor. Sabrina Harman (kadın) suçlulardan biri, eşcinsel olduğuna dair bir kayıt yok. Babası bir detektif, eve ölülerin resimlerini getirirmiş. Psikopat bir tip. Er Jeremy Sivits (erkek) 2002 yılında Holly Louise Sivits ile evlenmiş, asker bir aileden geliyor. Yukarıda yedi askerin yaşam öykülerini gördük. Hangisi eşcinsel? Bunlar heteroseksüel diye şimdi heterolardan mı nefret edelim? Ali Bulaç iddiaları söylerken dikkat etmeli. İçi boş, bir kısmı rencide edici uydurma iddiaları dillendirmekten kaçınmalı.
 
Yazıyı analize devam edelim, askeri pilotlar. Ali Bulaç’ a çok sevdiği birinden bir söz hatırlatalım, askerlik yan gelip yatma yeri değildir. Ve askeri pilotlar da taşıdıkları bombaları süs için taşımazlar. Kendilerine verilen emirleri uygularlar. Pilotlar yerdekileri görmez ve uçaklarının taşıdıkları füzeleri ateşleme emri gelince ateşlerler. Bunun içinde cinsiyet yoktur. Öyle olsaydı Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombasını atanlar ‘gey’ olmalıydılar. Oysa Paul Tibbets, Hiroşima’ya atom bombasını atan pilot. İki defa evlenmiş. Nagasaki’ye atom bombasını bırakan uçağın pilotu Charles Sweeney, onun hakkında da ‘gey’ olduğuna dair bir bilgi yok.
 
Gelelim eşcinsellerin örgütlenmesine, eşcinseller örgütlenmek zorundalar, çünkü baskı altındalar, tehdit ediliyorlar, öldürülüyorlar. Onlardan Hitler nefret ederdi, 100 bin eşcinsel onun döneminde yargılandı ve 10 bin civarı o ünlü toplama kamplarına gönderildi. Taliban nefret eder onlardan, Irak’ta geçen senenin sonunda bir kısmı öldürüldü, İran’da yargılanıp idam edilirler, Türkiye’de eşcinseller her an tehdit altındalar. Onlarca travesti ve eşcinsel, aile içi şiddet ve kimlikleri nedeniyle karşılaştıkları nefret sonucu öldürüldüler. Ali Bulaç, eşcinseller bu nedenle örgütlüler.
 
Ve Ali Bulaç homofobisini dışa vuruyor. Çocuklarından ve torunlarından korkuyor. Onların gey olmasından, eşcinsel olmasından. Hiç bir eşcinsel örgütünün amacı kimsenin çocuğunu eşcinsel yapmak değildir. Korkmayınız kimse kimseyi eşcinsel yapamaz, eşcinsellik ancak yaratılış ile alakalıdır, bir tercih değişimidir. Zorla olmaz, hele özentiyle hiç. Olsaydı eşcinsel çiftlerin evlatlıklarının eşcinsel olması gerekirdi. Oysa değil. Korkmayınız Ali Bulaç, korkularınızla yaşayamazsınız.
 
Ali Bulaç yukarıda analizini yaptığım yazısında mazlum rolüne bürünüp kendini savunmaya çalışmış, bu nedenle Amerika’ya saldırmış. Eşcinseller konusunu fırsat bilerek onların sistemli bir şekilde Iraklıları öldürdüğünden söz etmiş. Yazarı olduğu gazetenin cemaatini işin içine katmış. Amerika’dan nefretini açığa vurmuş. Eleştirilerini sıralamış. Ancak dikkatli olmasında yarar var çünkü cemaat burada Amerikalılarla, politikalarını belirleyen kuruluşlarla, siyasetçileriyle çok içli dışlı. Amerika’yı eleştirirken Amerika’yı bilmesinde yarar var. Amerika Birleşik Devletleri dünya üzerinde, Müslümanların özgürce yaşadıkları tek ülkedir. Öyle olmasaydı cemaatin lideri soluğu burada almazdı. Eleştirirken dikkatli olmakta fayda var.
 
Mazbut paradigmadan dünyaya bakanlardan biri olduğunu söylüyor. Kendisinin anlayışla karşılanmasını istiyor. Oysa özgürlüklerini kullanan ötekiler konusunda sessiz; Salman Rushdie ölüm korkusuyla yaşamakta, kitabını Türkçeye çeviren Aziz Nesin içinde bulunduğu otelde yakılarak öldürülmek istendi. İlhan Arsel sürgünde, Turan Dursun, Bahriye Üçok öldürüldüler. Ve işkenceler, cinayetler, Hizbullah yıllarca Türkiye’nin bir kesiminde satırları kullanırken, ölüm evleri kurarken, 1980 sonrası Diyarbakır Cezaevinde her sabah düzenli bir şekilde makatlarından mahkûmlara cop kullanılırken Ali Bulaç, neredeydiniz? Taliban vahşice cinayetler işlemekte, en son kız çocuklarının gittiği okulda 90 öğrenciyi zehirlediler, Irak’ta Al Qaida tarafından katliamlar gerçekleştirilmekte, bir kaç ay önce gey erkekler öldürüldü, Türkiye’de eşcinsel olduğu için insanlar öldürülüyor. Birileri İslam adına masum insanları öldürürken İslami kimliğinizle nerdeydiniz? Eşcinseller hakkında konuşmaktan gülerek keyiflendiğiniz görüldü. Eğlenceli değil, hiç değil. Birileri ölürken böyle davranmak, birilerinin ölmesinden, tehdit altında olmasından üzülmemek nasıl ifade edilir?
 
Ali Bulaç eşcinseller için kurduğunuz tabuları yıkın. Siz de bir gün KAOS’a gelin. Oturun, çaylarını için tokalaşın, çay içmekle, tokalaşmakla bir şeyler olmaz. Amerika’ya bir daha geldiğinizde yanınızdakilerden ayrılın haber verin bana, sizi Amerika’yla tanıştırayım. Buradaki etnik gruplarla, Amerikalı Müslümanlarla tanışın ve onların bu ülke için nasıl her gün dua ettiklerini görün. Değişin, nefretten uzaklaşın, karşınızdakini sevin. Korktuklarınız başınıza gelmeden korkularınızla yüzleşin. Nefret edilen, yitirilme ile yüz yüze olanları korumak için, eleştirdiğiniz derneklerle beraber çalışın, isteyerek yapın yoksa gün gelir ihtiyaçtan birlikte çalışırsınız, kim bilir? 


Etiketler: medya
nefret