22/09/2010 | Yazar: Murat Köylü

Osman Sınav da öyle. Yalnız değiller; istisna da değiller.

Osman Sınav da öyle. Yalnız değiller; istisna da değiller. Sıklıkla karşılaştığımız ve ne yazık ki pek şaşırmadığımız bu önyargılı cehalete dayalı ayrımcı, damgalayıcı ve dışlayıcı açıklamalarıyla ahlak savaşçısı Osman Sınav’ın ve benzeri isimlerin arkalarında koskaca bir küresel sistem var. Farklı insan gruplarının neredeyse tüm coğrafyalarda bir arada ve barış içinde yaşamalarını engelleyen bir sistem bu. Erkek egemen, heteronormatif, önyargılı ve ayrımcı kültür, her yerde kendisini iktidardaki “çoğunluk” olarak görüyor, göster(t)iyor. Hukuk, eğitim, sağlık, meyda ve benzeri tüm yapılar bu sahte “çoğunluk” söylemini yayan iktidarların elinde. Sadece eşcinseller, biseksüeller ya da transgenderler değil; şu sahte “çoğunluk” dışında kalan tüm etnik kültürler, diller, inançlar, topluluklar, zihinsel ve fiziksel farklılığı bulunan her türden kesim, kimi zaman apaçık, kimi zaman satır aralarına sığınmış sivil ve resmi yaylım ateşleri altında yaşam hakları için mücadele ediyorlar.  Önyargılı ve ikiyüzlü bir “genel ahlak” sanrısı, kendi dışında gördüğü, bıraktığı ve işaretlediği tüm farklı kimlikleri suçluyor, bastırıyor, yok sayıyor. Bu küresel baskıcı sistem, popüler tüketim kültürü ile de eklemlendiğinde, hele bu kültür Türkiye gibi muhafazakarlığı ile yüzleşememiş bir toplumun bizzat kendi çocuklarını hedef almış dikenleriyle dolu bahçesinde serpildiğinde, Osman Sınav benzeri faillerin ortaya çıkması son derece beklenir oluyor.
 
Dünyada ya da Türkiye’de açık eşcinsellerin, eşcinselliğin toplumsal iktidarlara ve eşit paylaşılan özgürlüklere ne kadar ortak olabildiği kolaylıkla görünür: Koca bir hiç kadar, diyebiliriz. Tabii ki birkaç ülkede, eyalette, kentte, semtte, sokakta, barda butik özgürlük(çük)ler ve haklar kullanıyor olabilir eşcinseller. Bu butik özgürlük(çük)ler, içeriğinde egemen sisteme yönelik son derece radikal sorgulamalar  barındıran eşcinsel özgürlük hareketlerinin aslında sistem ile entegrasyonunu ve hatta sistem tarafından asimilasyonunu da destekliyor olabilir. Bununla birlikte, eşcinselleri “ahlaksız” olarak tanımlayan ve binlerce yıldır dünyayı yöneten ister muhafazakar, ister liberal, kapitalist, sosyalist ya da dini iktidarlar hep heteronormatiftiler; büyük oranda da  homofobik oldular. Bu sözde ahlaklı heteronormatif iktidarlar, kendi güçlerini yaygınlaştırmak uğruna savaşırken, öldürürken, katliamlar ve soykırımlar yaparken, yüz binlerce insanın üzerine intikam olsun diye atom bombaları atarken, 16 yaşındaki çocukların kimlikleriyle oynayıp onları “ibret olsun” diye darağaçlarında sallandırırken, doğayı ve ekolojiyi hiçe sayarak gezegeni riske atarlarken, sayısız bitki ve hayvan türünün soyunun yok olmasına neden olurken, kendilerini hep “genel ahlak” olarak sundular; “çoğunluk”tan da buna inanmasını ve bu ikiyüzlü iktidarların söylemlerine itaat edip performanslarına ortak olmasını beklediler.
Mallarına el koyabilmek için “ahlak” olup kadınları cadı ilan ederek yakan, inanç temsilcisi olup çocuklara ve kadınlara cinsel tacizlerde bulunan, barış ve demokrasi vaatleriyle sonu gelmeyen etnik kan davaları yaratan, kültür savunucusu olup daha çok kar ve daha çok tüketim uğruna binlerce yıllık tarihi ve ekolojik değerlerin üzerini barajlar ile kapatan, bilim ve teknoloji olup bombalarla ya da nükleer santrallerle milyonlarca insanın, hayvanın ve bitkinin yaşam hakkını yok eden; milyonlarcasının umutlarını boğan bu ikiyüzlü iktidarlardır. Kısacası, Osman Sınav’ın dizilerindekiler gibi “delikanlı adam” olup yasadışılığı, hukuksuzluğu ve militarizmi, ölümü, cinayeti “rol keserek” kutsayan, estetize eden hep bu ikiyüzlü ahlakın elçileridir. Şaşırmıyoruz ki heybesinde binlerce yılın suçunu barındıranlar ya da Osman Sınav gibi o heybeden geçinenler için ilk hedef gösterilecekler, bu acımasız iktidarların kurbanlarının ta kendileri olacaktır. Osman Sınav’ın bayağı etiğinden etkilenen televizyon karakterleri silahlanmaya, erkekleşmeye, babalanmaya devam etsinler; “halktan birileri” de silahı ya da sözü eline alacak, ve yanlış gördüğü başka birilerinin hayat hakkını gasp etmek için daha fazla neden aramayacaklardır. Çünkü Osman Sınav ya da Aliye Kavaf gibi “kültür büyükleri” bu hakkı onlara dolaysız olarak tanıdılar.
 
Ne acı vericidir ki, öyle bir tüketim kültüründe yaşıyoruz ki, biz Osman Sınav için bunları yazaduralım, bu yazının naçizane etkisiyle veya diğer LGBTT örgütlerinin karşı çıkışlarıyla, Sınav’ın dizisinin bilinirliği, popüleriliği ve reytingi artacak; Sınav daha çok izlenir olacak. İki yüzüne bir de reklam yüzünü ekleyen ahlak simsarları, ürünlerine daha çok reklam alacaklar. Daha çok kazanacak, daha çok kazandıracaklar. Sınav’ın dizileri birer kurgu olmayı bırakıp, gerçek savaşların,katliamların, ahlaksızlıkların ve yok oluşların anlamsızlaştırıldığı “haberler”in en unutkan heves ile takip edilen gündelik gündemlerinden de olacak. Bu dizilere reklam verenler de yine tüketim kültüründen beslenen yandaş iktidarlar olacak. Barajlara kredi veren bankalar, haberlere savaş veren silah endüstrisi; tüketici egosunun uzantısı fetiş arabalardan ve diğer gündelik nesnelerden beslenen petrole bağımlı enerji sektörü, Irak’taki savaş, ya da “delikanlı adamların kozmetik dostu kadınları”, hep bu reklamlardan ve Osman Sınav dizilerinden beslenmeye devam edecek.
 
Vazgeçmeyelim; çünkü karamsarlık, ikiyüzlü ahlakın yol arkadaşıdır ve ondan bulaşır. Ruhu ve bedeni sevgi ile, aşk ile, tutku ile, merak ile, şefkat ile, eşitlik ve özgürlük isteği ile dopdolu insanlar karamsarlık nedir bilmezler. Onların karamsarlık sandığı şey, üzerlerine her gün yeniden doğmakta olan güneşi perdeleyen ikiyüzlü ahlakın kör edici gölgesidir. Sahte, ikiyüzlü bir “genel ahlak” sarayından seslenen Osman Sınav ve onu ya da klişe karakterlerini taklit eden diğer saray soytarıları; kadınları, eşcinselleri, biseksülleri, travesti ve transseksüelleri vurup kırarak erkeklik gösterilerine devam etseler, hak ve özgürlük yoksunu şehadetlerini estetize edip meşrulaştırmaya çalışsalar da bizler inanmalıyız ki; gerçekçi olan, özgür olan, dürüst olan, samimi olan bizleriz: Yaşamın tüm ayrımcılığa uğrayan kesimleri; eşcinseller, translar, seks işçileri, kadınlar, engelliler, yoksullar, kendine erkek olanlar, hayvanlar, bitkiler ve diğerleri. Çoğunlukta olan bizleriz. Pek “ahlaklı” iktidarların yok edici ve özgür doğanın ışıltılarını hiçe sayan güçlerine karşı, dünyayı bizler zenginleştirecek, yaşamı bizler renklendireceğiz!


Etiketler: medya
İstihdam