03/08/2017 | Yazar: Duygu Aloğlu

Berlin’deki LGBTIQ seçmeni için yerel seçim öncesi en önemli konular homofobi, transfobi, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, göçmen ve sığınmacı politikaları.

Berlin’deki LGBTIQ seçmeni için yerel seçim öncesi en önemli konular homofobi, transfobi, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, göçmen ve sığınmacı politikaları.

Almanya’da Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in imzası ile yürürlüğe giren yasa ile Ekim’den itibariyle eşcinsel çiftler evlenebilecekler. Uzun zamandır LGBTIQ* derneklerinin gündeminde olan “herkese evlilik hakkı” derneklerin yoğun çabası, eşcinsel politikacıların ve partilerinin desteğiyle konuyu gündemde tutması sayesinde kamuoyu baskısı yaratılmış, bu baskı sonucunda eşcinsel evliliğe karşı çıkan Merkel istemeyerek de olsa yasa tasarısını meclise sunmayı kabul etmişti.

Yasanın kabulü çok önemli bir emeğin karşılığı ve mühim bir sürecin sonucu. Bu olumlu gelişmeye rağmen, Almanya’daki LGBTIQ bireylerin yaşadığı ayrımcılığı ve sorunları düşündüğümüzde sevincimiz kursağımızda kalıyor. Almanya Eylül ayında genel seçimlere gidiyor. Almanya’daki 2015’teki sığınmacı krizinden sonra gerilen siyasi ve toplumsal atmosfer, hem kendini LGBTIQ toplumunda gösteriyor hem de LGBTIQ seçmenlerin oylarını daha da kritik hale getiriyor. Bu toplumsal gerilim, son bir kaç yıldır LGBTIQ seçmenin aşırı sağa oy verme eğiliminde kendini gösteriyor. “Gey dostu aşırı popülist sağ” olup olmadığını sordurtan bu eğilime dair teoriler ortaya atılıyor, araştırmalar yapılıyor, bu eğilime bir açıklama bulma ihtiyacı kendini gösteriyor. Örneğin, Viyana Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet araştırmaları Bölümü ile Berlin Brandenburg Eşcinseller Birliği’nin yaptığı (LSVD Berlin-Brandenburg), 2016’daki Berlin yerel seçimlerine yönelik bir LGBTIQ seçim araştırması gibi…

1058 LGBTIQ seçmeni katıldığı online anketin sonuçlarına göre, Berlin’deki LGBTIQ seçmeni için yerel seçim öncesi en önemli konular homofobi, transfobi, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, göçmen ve sığınmacı politikalarıyken seçmenler daha toleranslı ve çoğulcu bir Berlin istiyorlar ki bu da Berlin’de ayrımcılığın ve homofobinin/transfobinin varlığını gösteriyor. Fakat öte yandan, ankete göre LGBTIQ toplumu içinde Müslüman ülkelerden gelen sığınmacılara yönelik bir ayrışma var. Bir taraftan, LGBTIQ sığınmacılar için sosyal entegrasyon ve koruma seçmenlerce istense de, öteki taraftan eşcinsellere yönelik şiddetin ve nefretin temelinde Müslümanları ya da İslam’ı sorumlu görüyorlar.

Seçmenlerin partilere yönelik oy verme eğilimde, genel olarak Sol Parti, Sosyal Demokratlar ve Yeşiller başı çekerken, AfD gibi aşırı sağcı ve popülist bir partinin ankete katılan seçmenlerin oy verme eğiliminde %7 gibi bir rakama ulaşması dikkat çekici. AfD’ye oy verme eğilimindeki seçmenler için öncelikli konular ayrımcılık, homofobi ya da transfobi değil daha çok şiddet ve suç/ceza, Euro ekonomik krizi, göç ve sığınmacı politikası, vergi politikası ve ekonomik gelişme. Partilerin seçim programı ile ankete katılan seçmenlerin eğilimi üzerine bir eşleştirme yapılmış. Araştırmaya dâhil edilen dört partinin (die Grüne, SPD, die Linke, FDP) seçmeni, ayrımcılık, homofobi/transfobi ve herkes için evlilik konularını LGBTIQ seçmenleri için önemli konular olarak ortaklaştırırken, AfD seçmeni için önemli konu herkes için evlilik konusu.

Bu bahsedilen ortaklık, gene dört partinin yerel seçim programında da karşımıza az çok çıkıyor. Ayrımcılığı önleyici politikalar, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin çeşitliliğinin tanınmasına dair adımlar, homofobiyi ve transfobiyi önleyecek politikalar gibi.

Ama AfD’nin seçim programına baktığımızda, bir model olarak Alman ailesini gösterirken burada anne ve babadan oluşan bir aile resminde ısrarcılar. Cinsel yönelim gibi mevzular parti için “kişisel mevzular“dır, bu nedenle herkes için evlilik ve eşcinsel çiftler için evlatlık edinme hakları kabul edilemez. Kaldı ki AfD ve seçmeni uzun zamandır toplumsal cinsiyet çalışmalarının ve toplumsal cinsiyet politikalarının kaldırılması için uğraşmakta. Seçim programlarında “okullarda toplumsal cinsiyet ideolojisine son/ erken erotikleştirmeye son!” çağrısına yanıt verme ihtiyacı duyan AfD seçmeni, Almanya’nın çoğu kentinde çocuklarını toplumsal cinsiyet denilen “aptallık”tan ve eşcinsellikten korumak için “herkes için protesto” (demo für alle) adı altında protestolar düzenliyor. Bu araştırma şu günlerde 2017 genel seçimleri için yapılıyor, ama 2016 verilerinin bir nevi 2017 verilerini yansıttığını söyleyebiliriz.

Diğer yandan, sığınmacı dalgasının ardında toplumsal gerilim iyice yükselmiş durumda. Özellikle Müslüman sığınmacı ve göçmenlere karşı önyargıların arttığı, açık açık İslamifobiden bahsedildiği bir noktada bu gerilimi LGBTIQ topluluğu içinde de gözlemlemek mümkün. Homojen bir gruptan, ortak değer ve çıkarlardan bahsetmiyoruz bu toplumu dile getirirken, ama bu toplumsal gerilimin AfD gibi aşırı sağcı partilere, LGBTIQ* seçmenden oy kazandırdığı çokça dile getiriliyor. Yukarıda bahsettiğim araştırmada, bu durumu açıklıyor. Aynı eğilim, 2015 Viyana seçimleri için yapılmış aynı araştırmanın sonuçlarında ve 2017 Fransa seçimlerinde de gözlenmekte.

AfD’ye geri dönersek, Müslümanlar ile LGBTIQ bireyleri nasıl karşı karşıya getirdiklerini şu görselle anlatmak belki daha kolay ve anlaşılır olacaktır. AfD, 2016 Berlin seçimleri için şöyle bir seçim pankartı yaptırıp Berlin sokaklarında bu pankartı gezdirmişti. Pankartın üzerinde “Bizim sevgimizi ölümcül bir günah olarak gören Müslüman göçmenlerin tanınmasını, ben ve partnerim onaylamıyoruz” yazıyor.

Fotoğraf:dpa

Bu “karşı karşıya getirme” geriliminin son örneklerinden biri, bu yıl Haziran ayında Berlin’de açılan liberal bir caminin Almanya’nın ilk gey/trans dostu camisi sıfatıyla LGBTİQ bireylere kapısının açık olduğunu açıklaması ve akabinde caminin kurucusu olan Seyran Ateş’in 100’ün üzerinde ölüm tehdidi alması oldu.

Aynı zamanda, Almanya’da homofobik ve transfobik saldırılar giderek endişe verecek şekilde artıyor. Sadece Berlin’de 2016 yılında 291 homofobik ve transfobik saldırı vakası kayıtlara geçti. 2015’te bu sayı 255, 2014’te ise 225’ti (veriler Berlin’deki eşcinsellere yönelik şiddete karşı olan Maneo projesinden). Çoğunlukla saldırılar aşağılama, fiziksel saldırı ve tehdit olarak gerçekleşiyor. Neredeyse her gün yeni bir saldırı haberi medyada yer buluyor. Almanya geneli için, Alman İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2016’nın ilk dokuz ayı içinde gerçekleşen homofobik ve transfobik saldırı sayısı 205, 2015’e göre %15’lik bir artış söz konusu. Alman İstatistik Ofisi ise 2016 için bu sayıyı 222 olarak belirledi.

Belirtmek lazım ki bu polise intikal eden vakaları yansıtıyor ve bu sayının çok üzerinde -polise intikal etmemiş- saldırı vakasının gerçekleştiğini tahmin etmek çok zor değil. Polislerin, homofobik ve transfobik saldırıyı ciddiye almayacağı algısı ve saldırıya uğrayan LGBTİQ* bireylerin utanç, korku, polisler tarafından sözlü saldırıya uğrama ihtimali gibi sebeplerle polislere güvenmemesi polise intikal eden vakaların azlığını açıklıyor. LGBTİQ* dernekleri polislerin, transfobik ve homofobik saldırılara karşı eksik ve bilgisiz olduklarını dile getiriliyor ve buna dair polislere hizmet içi eğitim verilmesini talep ediyorlar. 2015’te çıkan Nefret Suçu Yasası’nın da homofobik ve transfobik saldırıyı göz ardı etmesi, bu eleştiri ve taleplerin haklılığını ve yoğunluğunu arttırıyor. Avrupa Konseyi Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığıyla Mücadele Komisyonu (ECRİ), yasayı nefret suçu tanımını dar tuttuğu ve polislerin mağdurun saldırıyı nasıl algıladığını değil, failin hangi nedenle saldırıda bulunduğunu dikkate aldığına dair eleştirilerini dile getirdi. 2014’teki ECRİ raporunda da mağdurlar ile üçüncü kişiler tarafından "ırkçı, yabancı düşmanı, homofobik veya transfobik” olarak algılanan bütün saldırıların "nefret suçu” kapsamında değerlendirilmesi istenilmişti.

Bu bir yandan İslamafobi diğer yandan transfobi ve homofobinin artması, LGBTİQ sığınmacıların durumunu iyice zora sokuyor. Sığınma yurtlarında, hiç bir özel alana sahip olmadan yüzlerce kişiyle kalmak zorunda kalan LGBTİQ sığınmacılar, her türlü şiddetle bu yurtlarda yüzleşmek zorunda kalıyorlar. 2014 ile 2016 arasında kayıtlara geçen saldırı sayısı 355. Lakin esas saldırı vakaları sayısı, bu rakamın kat be kat üzerinde. LGBTİQ dernekleri, LGBTİQ sığınmacıların bu yurtlardan çıkmaları için hükümete ve yerel hükümetlere baskı yapıyor. LGBTİQ sığınmacıların, daha farklı şartlarda şiddete ve ayrımcılığa karşı korunmalarının, daha özel politikalar ve uygulamalar ile gerçekleşeceği aşikâr. Bu sadece yurtlardan çıkmakla değil, bürokratik anlamda ilgili tüm birim ve çalışanların da bu konuya dair hassas, çoğulcu, saygılı ve dikkatli bir tavır sergilemesi ile mümkün. Yurt meselesi en büyük sorunlardan biri, bu sebepten ötürü Berlin‘in çeşitli semtlerinde adresleri gizli olan sadece LGBTİQ sığınmacı bireyler için sığınmacı yurtları açıldı. Dernekler, danışma, dil kurs, eğitim, sosyal ve kültürel alanlarda ve bürokratik işlemlerle ilgili hizmetler sunuyorlar ama bu sorunların ortadan kalkmasına tek başına neden olmuyor. Bu sebeple, LGBTİQ ve insan hakları derneklerinin, genel seçim öncesi partilerden talep ettiklerinin arasında LGBTİQ sığınmacılara yönelik politika ve hizmetler de yer alıyor. Aynı zamanda, LGBTİQ toplumunun LGBTİQ sığınmacılara karşı duruşu ve bu duruşun oylara yansıması da ilerde ele alınması gereken önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor.


Etiketler:
İstihdam