09/12/2008 | Yazar: Yıldırım Türker

Yakında er meydanına çıkacak bu yiğit adam. Merdane mi merdane. Fatih Altaylı’dan söz ediyorum. Hayati gündemimiz olacak bir hacmi olduğundan değil elbet.

Yakında er meydanına çıkacak bu yiğit adam. Merdane mi merdane. Fatih Altaylı’dan söz ediyorum. Hayati gündemimiz olacak bir hacmi olduğundan değil elbet. Ama hayati gündemimizin altından sık sık sırıtarak görünen çehresine şöyle bir dünya gözüyle uzun uzun bakalım diye. Gün, maalesef yine o gündür. Yıldırım Türker’in yazısı.

Yakında Hasan Mutlucan için artık çok geçse de diyelim Emin Çölaşan da ortalığa çıkar. Sanal ortamdan ünledikleri pek uzak bir fısıltı olarak yankılanıyor kulaklarımızda. Yetmez.
Televizyon programlarıyla, dişli tırnaklı köşeleriyle gelmeleri lazım üstümüze üstümüze.
Nitekim Turgay Ciner’in basın meydanına girerken bir gazeteciden çok bir bodyguard’a ihtiyacı olduğuna karar vermişliği anlaşılıyor. Fatih Altaylı gibi bir ismin, şu krizin tam göbeğinde büyük paralar saçıp ayağa diktiği ekibin başına geçip çıkaracağı yeni bir gazeteden ne bekliyorsunuz?

Fatih Altaylı, kendisini unutturmamayı pekâlâ biliyor. Bu ne yapıp edip patronların gözdesi birkaç gazetecinin ligine yükselmiş kanaat önderimiz hakkındaki hisleriniz nedir? Size de karanlık bir geleceği hissettirmiyor mu, o ve onun gibilerin hâlâ yepyeni postlarla huzurumuza çıkarılması?

Fatih Altaylı, cehalet ve saldırganlık alaşımının cisimleşmiş hali olarak, kamusal serüveninin başından beri, ‘delifişek, yeri geldiğinde duygusal, öfke patlamalarıyla sivri, hakikati her ne pahasına olursa olsun kimileyin okurunun yüzüne şak diye patlatmaktan çekinmeyen, kimselerden korkmayan yiğit’ imgesine çalıştı durdu. Aynı gözüpek delikanlı dili, benzer köşelerin sahiplerinde de rastlanan, epeyi bir okur karşılığı da olan bir girişimin vazgeçilmez öğesi.

Altaylı’nın ilk marifeti değil, sonuncusu olacağa da benzemiyor. Gülay Göktürk’e sinirlenip yine ordusunun savunmasını kadınlara yönelik ağır taciz cümleleriyle kaleme aldı: ‘Hanımefendi belki farkındasınız, belki değilsiniz ama o ordu sizin bacak aranızı da koruyor... Türk ordusuna sallayan hanımefendi bilmelidir ki, Türk ordusu Türkiye’nin sınırlarını korur. O sınır ne yazık ki, kadınlarımızın bacak arasına kadar uzanır.’

Kadınların medya izleme grubu (MEDİZ) bir bildiri yayımlayarak kendisine gerekli cevabı verdi:

‘1- Kadınlar toprak ya da eşya değildir!
2- Kadınların akılları, fikirleri, düşünceleri vardır!
3- Kadınlar kimsenin mülkü değildir!
4- Kadınların bedenleri, bacak araları, dirsekleri, topukları veya herhangi bir uzuvları savaş alanı ya da kimsenin koruma alanı değildir.
5- Kadınlar ve bedenleri ve cinsellikleri ve kadınlara karşı işlenebilecek tecavüz gibi suçlar medya mensuplarının, siyasilerin, herhangi bir siyasi tartışmanın malzemesi ya da tehdit aracı değildir!
6- Erkek gazeteciler, yazarlar, fikrine katılmadıkları kadınlara yanıtlarında o konudaki farklı, karşıt fikirlerini yazabilirler. Fikir kıtlığı çekmeleri söz konusu olsa dahi kadınların ‘bacak araları’, ‘yatak odaları’ yani cinselliklerini anarak saldırmak yoluna gidemezler.

Erkeklerle tartışırken yapılmayan bu bedensel ve cinsel atıfları kadınlarla tartışırken kullanmak cinsiyet ayrımcılığı ve kadın düşmanlığı yapmak demektir. Böyle yapıldığı durumda, tekil olarak o kadına ve onun şahsında tüm kadınlara yönelik cinsiyet
ayrımcılığı ve taciz söz konusudur!

Cinsiyet ayrımcılığı yapmak ve cinsel taciz gazetecilik etiğiyle asla bağdaşmayacağı gibi yasal olarak da suçtur! Yıllardır fikrine katılmadığı kadınlarla her tartışmasında ‘bacak aralarını’, ‘yatak odalarını’ yani cinsiyetleri ve cinselliklerini hatırlayan ve hatırlatmayı alışkanlık haline getiren Fatih Altaylı’ya çok elzem olan bu bilgileri bir gazeteci olarak dikkate almama lüksü ve sorumsuzluğu içinde olamayacağını bir kez daha hatırlatıyor; gazeteciliği, kadınlara yönelik şiddet ve suç aracı haline getiren bu ve benzer yazıları yoluyla yaptığı cinsel tacizlerinden dolayı Fatih Altaylı’yı ve bu tür ifadeleri yayınlayarak söz konusu suçlara ortak olan tüm medya kuruluşlarını kınıyoruz!’

Altaylı’lar çoğalırsa

Değerli fikir adamımızın seviyesini en iyi ortalayan alıntılardan biri Kürtlere ve Kürt sorununa getirdiği çözümdü: ‘Dünyayı tanıyan, daha iyi eğitimli ve muhtemelen daha akıllı olan, çocuklarına iyi eğitim verme imkânına sahip olanlar. Biz bunları duya duya çocuk sayımızı kısıtladık. 2’ye 1 çoğaldığımız için sayımız artmadı... Oysa...kendi köyünden bile fazla uzaklaşmamış olanlar. Eğitimsizler, muhtemelen daha az akıllı olanlar, dünyayı tanımayanlar, çocuklarına doğru düzgün eğitim verme imkânından yoksun olanlar bu propagandayı duymadılar... Biz giderek azalıyoruz, onlar giderek çoğalıyor. Bununla mücadelenin yolu çok çocuk yapmaktır. Bizim gibilerin çok çocuk yapmasıdır’

Faşizmin tanıdık söylemiyle kadının savaş kuluçkası tanımı kendisine çok yakışıyor.

Fatih Altaylı’nın kadınlar konusunda İbrahim Tatlıses’i aratmayan fikirlerine aşinayız. Kendisinin anaakım medyanın 90’lı yıllardan bu yana hep merkezinde kendine yuva bulabilmesi basınımızın seviyesini gösteriyor maalesef.

Dolayısıyla Altaylı’nın ipuçları ortalıkta dolanan ruh sağlığı sorunlarıyla değil basının ve onun gibilerince meşrulaştırılmaya çalışılan vahşi ideolojik saldırıların peşindeyiz.

Altaylı’nın cehaleti ve basitliğinin bu kadar baştacı ediliyor olmasının altında yatan onun gözüpek omurgasızlığıdır. Hiç kimsenin hiç birşey hatırlamadığını zanneder. Ortalıkta türkürerek gezerken tükürdüklerini bir gün aynı iştahla yalayacağını, aynı küstah ve burnundan kıl aldırmayan dille insanları ürküterek bu eylemi de inandırıcı kılacağını düşünür.

Özellikle kadınlar konusunda, uğruna kendini savaş meydanlarına attığı büyükleri tarafından hiç uyarılmadığından iyice fütursuzdur. Zamanında Ruhat Mengi’ye da aynı dille saldırmışlığı vardır.

Daha önce defalarca yazmış olduğum Eren Keskin’e yönelik hakaretlerini tekrar hatırlatacağım. 2002 yılında bir radyo programında nasılsa kamuoyu nezdinde küçük görülmeyeceğini, lanetlenmeyeceğini, hele hele sırtının tapışlanacağını bilmenin verdiği rahatlıkla esip gürlemişti: ‘Aslında bu kadınları ciddiye almamak lazım...’ diye haykırıyordu. ‘Almanya’nın Köln kentinde bir toplantıda konuşan İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı avukat Eren Keskin, Türkiye’de askerler kadınlara cinsel taciz uyguluyor, sadece işkence olsun diye evli kadınlara bile bekâret testi yaptırıyor diye iftirada bulunmuş...Ben bu Eren Keskin’i ilk gördüğüm yerde cinsel tacizde bulunmazsam, namerdim... Yaa... olacak şey değil yaa... Yani Türkiye’yle ilgili söylesen, Türkiye’de yeteri kadar sorun var zaten, abartmanın ne âlemi var. Palavranın ne âlemi var. Herhalde şunu demek istiyor. Eren Keskin, bana niye cinsel tacizde bulunmuyorsunuz demek istiyor. Manyak mıdır nedir?’

Aynı gün bilgisayarının önüne geçmiş, şunları kaleme almıştı: ‘...Fransızların bu tip insanlara ilişkin çok güzel bir lafı vardır ama... Eren Keskin için bu lafı kullanmak çok istemem. Mal... bilmem ne derler, ama söylemeyeyim. (Frankofon da olduğu anlaşılan yiğit yazarımız ‘baise’sini yazamamış, bilenlere göz kırpıyor) onlar böyle saldıracak yer ararlar, bu tipler. Eren Keskin de galiba öyle...
Eren Keskin geldiğinde bir taciz alacağı var diye düşünüyorum ona..etmiyorduk ama edelim demek lazım hakikaten. Belki de istediği, kendisinin de o.’

En büyük gazetenin en büyük yazarlarından olan beyefendinin kariyeri böylesi bir taşkınlık sonucu sarsılmayacaktı elbet. Sarsılmadı da. Kendisini bile isteye zulmün her türlüsünün menziline yerleştirmiş, hayatını insan hakları mücadelesine adamış olan Eren Keskin değerli basınımız için nasılsa kolay gözden çıkarılabilir, onuru kolay çiğnenebilir bir vatandaştı. Hatta kendisine sözde vatandaş demenin mümkün olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla kimi kadın kuruluşlarının çıkardığı gürültüye rağmen basınımız Altaylı’yı incitecek bir tavra girmeyi reddetti.

Mesele işte budur. Fatih Altaylı, bir ortalamaya seslenmesini biliyor. Her oturduğu postta da patronunun ‘mitralyözü’ olarak işlev görmeyi kendisine yedirebiliyor. Sıvaşık iktidar mürekkebi. Hangi kaptan beslenip hangi kaba tüküreceğini kestirmek fevkâlâde kolay. Bu adam, şimdi büyük bir gazetenin başında. Böylelerinin henüz miadı dolmadı. Daha çok kirletecekler ortalığı.


Etiketler: medya
nefret