20/03/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Anne sütü ırkçılığı ırkçılığın en hası olarak da tarihsel yerini almış oldu

Sağlık Bakanlığı “anne sütü bankası” projesini askıya aldı. Çiçeği burnunda Bakan, kamuoyu tepkisini göze alamayacaklarını dile getirdi. Böylece laiklik denilen mevhumun öyle başı açıp kapama ‘özgürlüğüyle’ ilgili olmadığı, şu meşhur ‘bizim dinimiz ırkçılığa cevaz vermez’ böbürlenmesinin de kofti olduğu açıklığa kavuştu. Anne sütü ırkçılığı ırkçılığın en hası olarak da tarihsel yerini almış oldu.
 
Anne sütünün insan yavrusu için iki önemi var. İlki hayati; içerdiği maddeler yeni doğanın hayatta kalabilmesi için zorunlu. Bebeğin bağışıklık sisteminin güçlenmesinden tutun da anne karnında tamamlayamadığı gelişiminin eksikliklerini gidermeye kadar hayati önem taşıyor. İkincileyin emzirme; doğduğunda henüz kültürel olarak insanlaşmamış yavrunun insanlaşması için en önemli etken olan dokunma ve bağ kurma süreçlerini geliştiriyor. Yavru emebildikçe insanlaşıyor.
 
Özellikle de erken doğan bebeklerin hayatta kalma şansları anne sütü emebilmelerine dolaysızca bağlı. Anne sütü alamayan erken doğanlarda ölüm oranı çok yüksek. Anne sütü sadece hayatta kalmayı sağlamıyor. Erken ya da zamanında doğan bebekler anne sütü alamazlarsa gelişimleri sekteye uğrayabiliyor ve erişkinliklerinde hastalıklara dirençlerinin düşüklüğünden, zeka ve diğer becerilerine kadar hemen tüm alanlarda olabileceklerinin çok gerisinde bir hayat sürdürüyorlar.
 
Bakan, süt anneliğin Avrupa’da 150 yıldır devlet tarafından sistematik olarak uygulanan bir yöntem olduğunu öğrenmiş neyse ki. Anadolu’da ise binlerce yıldır uygulandığını ise biliyordur, herhalde. Binlerce yıldan süzülüp gelen kültürel bir geleneğin devlet eliyle ‘akıl ve bilim ışığında’ hayat kurtaran bir projeye dönüştürülmesi, ilk bakışta insana iyi ki bilim var, akıl var dedirtiyor.
Gel gör ki Türkiye’nin yönetici eliti artık devleti aklın ilkelerine göre idare etmekten vazgeçmiş durumda. Zurnanın zırt dediği yer tam da burası oluyor. Bu süreçte laikliği, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana biçimsel bir sıradüzenden öteye taşıyamayanların kabahati de büyük.
 
Büyük büyük ama şimdi  Türkiye’de her yıl doğan 3000’den fazla prematüre bebekten anne sütü alamadıkları için ölenlerin yakınlarına, bebeğinize süt verdirmedik çünkü sütün sahibinin ‘ateist mi, komünist mi, gayrimüslim mi’ olduğunu bilemeyecektik, üstelik ya bebeğiniz yaşayabilip de büyürse ve de Allah korusun kendisine süt veren kadının çocuğuyla yolları kesişirse bir de birbirlerine aşık oluverip evlenirlerse, maazallah! diyecek bir Sağlık Bakanı’mız var. Kendisi tıp doktoru ve eğitim gördüğü yıllarda da Türkiye’de Kemalist Cumhuriyet tüm haşmetiyle iktidardaydı. 1982 yılında mezun olduğuna göre de sağ olsun, Allah uzun ömür versin, Kenan Paşa’nın mutlakıyet zamanlarında okuyup doktor olmuş oluyor!
 
Dahası da var, anne sütü haramdır fetvasını verenler de yine şimdilerde yargılandığı iddia edilen Kenan bey’in kurduğu YÖK’ün yönettiği üniversitelerin birinin İlahiyat Fakültesi’nden bir ‘profesör’! Hakkaten analar  ne profesörler doğuruyor, bu kadar olur!
Laiklik, yıllarca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak yutturulmaya çalışıldı. Oysa laiklik devletin aklın ilkelerine göre yönetilmesinden başka bir şey değildir. Türkiye’de de değil Cumhuriyet, Tanzimat’tan bu yana en azından mühendislik, askerlik ve sağlık alanları aklın ilkelerine göre yönetilirdi. O pek sevdikleri Abdülhamit bile iş mühendislik, sağlık ve askerlik olunca dine değil akla bakarmış.
 
Eskiden sağlık alanında aklın ışığında bir düzenleme yapılır ve imamlardan bu düzenlemeyi halka benimsetme çabasında katkı istenirdi. Şimdi ise ‘ulema’ ya halktan önce soruluyor ve fetva alınmazsa uygulamadan vazgeçiliyor.
 
Anne sütü projesine fetva vermeyen ulemayı, annenin ‘sütü bozuk’ olduğundan emin olmayacakları için sütünü almayıp ölümüne neden oldukları, bir bebeğin ana babasına verin, bakın göreceksiniz kamuoyu laik mi değil mi?  

Etiketler:
İstihdam