24/09/2010 | Yazar: KAOS GL

"Bir kısım" -ne yazık ki büy

"Bir kısım" -ne yazık ki büyük bir kısım- Türk ve Türk yönetici, biraz akıllarını başlarına alsa iyi olacak; çünkü ne istediklerini bilmiyorlar.
 
Kürtler haklarını terör yoluyla almayı seçtiğinde -haklı olarak- terör yoluyla hak talebinin sonuç vermeyeceğini, sorunun barış içinde ve siyaset yoluyla çözülebileceğini söylüyorlar. Ama onlar ne zaman sorunları için demokratik mücadeleye kalkışsa, ne zaman siyaset yoluyla çözüm için bir çaba ortaya koysa, o vakit de "Böyle talep olur mu" diye itiraza başlıyorlar.

Bakıyoruz, Kürt siyasetçiler demokratik özerklik gibi bir siyasi projeyle geliyorlar; bu projeyi Meclis başta olmak üzere bütün platformlarda tartışmaya açmak istediklerini söylüyorlar; bu kesim "Üniter yapı tartışılamaz" deyip çıkıyor işin içinden...
 
Anayasa'daki vatandaşlık tanımının değişmesini istiyorlar ama lafı ne zaman açsalar, "Anayasa'daki Türk ifadesi etnik bir aidiyete referans yapmıyor; itiraz edecek bir şey yok" diyor geçiştiriliyor. Yıllardır bunca Anayasa değişikliği yapılıyor ama şu 66. maddeye bir türlü sıra gelmiyor.
 
İşte şimdi yine aynı şey oluyor:
Karşımızda dört dörtlük bir hak arama mücadelesi, tipik bir sivil itaatsizlik hareketi var: Anadilde eğitim hakkı için başlatılan okul boykotu... Eylem hiçbir şiddet içermiyor, son derece haklı ve meşru bir zemine dayanıyor; geniş kitlelerin talebini yansıtıyor; ortaya atılan talep uluslararası hukukun en temel metinlerinde; İnsan Hakları ve Çocuk Hakları Evrensel Bildirgeleri'nde en temel insan hakkı olarak nitelendiriliyor ve özel vurgu yapılıyor.
 
Gelin görün ki, bu haklı ve meşru talep de daha önce olduğu gibi yine "bölücülük" gibi suçlamalarla karşılanıyor.
 
Hani siz demokratik mücadele demiştiniz? Siyaset yoluyla çözüm demiştiniz?
Kürtler'in herhangi bir talebini meşru görmeniz ve desteklemeniz için, bu talebin sizin için kabul edilebilir olması mı gerekiyor mutlaka? Sizin aklınıza yatmayan talep demokratik talep olmuyor mu? Kürtler demokratik hak mücadelesi verirken, ortaya atacakları taleplerini önce size onaylatıp "makuldür" teyidini aldıktan sonra mı harekete geçecekler?
 
Şimdilerde yine ön plana çıkarılan "seçmeli ders" seçeneği var ya, doğrusu bu da çok samimiyetsiz bir tutum.

Anadilde eğitime karşı olanlar, her sıkıştıklarında, yani anadilde eğitim talebi her baş gösterdiğinde, seçmeli dersi hatırlıyor ama hemen sonra unutuyorlar.

Boykotun başlaması üzerine yine "Seçmeli ders neyinize yetmiyor" deyip duranlar, önce şu seçmeli dersin neden bir türlü konmadığını da açıklamalılar. Pek mi zordu bu uygulamayı başlatmak? Bundan on yıl kadar önce üniversiteli gençler Kürtçe'nin seçmeli ders olması için dilekçe verdiklerinde okullarından atılmadılar mı? Hapsi boylamadılar mı? O zaman aklınız neredeydi?

Kimileri ise anadilde eğitim sorunu ortaya atanların asıl niyetinin "siyasi" olduğunu; bu meselenin siyasileştirilmesinin ve hele hele bu siyasileştirmede çocukların "kullanılmasının" son derece yanlış olduğunu söylüyorlar.

Bu sözler ne kadar da tanıdık... Yıllardır başörtüsü yasağını savunanlar da aynı şeyi söylemediler mi? Ve genç kızların kimilerinin "siyasi amaçları için" kullanıldığını iddia etmediler mi?

Anadilde eğitim talebi elbette siyasidir. Bu talebin siyasi olduğunu söyleyerek akıllarınca karalamaya kalkanlar ne demokrasiden ne de siyasetten hiçbir şey anlamaz görünüyorlar. Demokratik rejimlerde siyasetin halkın haklı ve meşru taleplerini siyasi alana taşımak dışında yapacağı bir şey var mı? Bu talepler siyasileşmezse, siyaset alanına taşınmazsa, siyasetçi neyi tartışacak, neyi çözecek, neyi oylayacak?

BDP, bugün tam da siyasi bir partinin yapması gereken şeyi yapıyor. Halka topyekun yeni anayasa sözü verildiği bir ortamda, Anayasa'nın "Türkçe'den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" diyen 42. maddesini de unutmayın, diyor; bunu değiştirin diye baskı yapıyor. Ve bu baskıyı da bir haftalık bir boykotla yapıyor.
 
x x x

Defalarca söyledik, yine söyleyelim: Anadilde eğitim yasağı çok açık bir hak ihlalidir. Bu hakka karşı çıkanların argümanları da mantıken başörtüsü serbest bırakıldığında ülkeye şeriat geleceğini savunanlarınki kadar geçersiz, ahlaki bakımdan da bir o kadar kabul edilemezdir. Bir insanın düşüncesini ifade edebilmesi, dinini yaşayabilmesi ya da kendi dilinde eğitim görmesi ne ülkeyi böler ne de toplumu...

Tam tersine, eğer bir ülke bölünürse, kendi vatandaşına bu hakları verdiği için değil vermediği için bölünür.


Etiketler: insan hakları
nefret