16/03/2016 | Yazar: Gözde Demirbilek

haziran’dan beri ankara’da yaşıyorum. yaşamak denirse... gibi bir arabeske özellikle şu günlerde hiç gerek yok diye düşünüyorum. kelimenin gerçek anlamı mecazından kuvvetli bir noktaya geldi. ve evet, yeniden üzerinde durmak gerekirse: yaşıyorum.

ankara'da yerleşik olarak ilk yılımın içindeyim. neden yerleşik? geçen yılın büyük bir çoğunluğunu izmir'de yaşamama rağmen ankara'da geçirmiştim ama bir yere tamamıyla yerleşmiş olmak farklı. çoraplarını yıkadığın bir yer hâline geliyor, yerleştiğin yer. belki de fesleğen yetiştirdiğin bir yer. kim bilir. şehrin aidiyeti tartışmalarına girmeyi hiç istemiyorum. haziran'dan beri ankara'da yaşıyorum. yaşamak denirse... gibi bir arabeske özellikle şu günlerde hiç gerek yok diye düşünüyorum. kelimenin gerçek anlamı mecazından kuvvetli bir noktaya geldi. ve evet, yeniden üzerinde durmak gerekirse: yaşıyorum. 

tek sebebim olmasa da, diğer sebeplerime güç veren bir sevdayla taşındım bu kente. yıllarca hiç yakın mesafeli bir gönül ilişkisinde bulunmamış olmanın getirdiği tedirginlikleri de birden nasıl yapacağız ile başlayan sevimsiz telaşeyi de birlikte atlattık. birlikte ve atlatmak. bu iki kelimenin ağırlığını daha sonra yaşayacaktım. 

1,5 yıl yalnız yaşamış biri olarak bu yazı sevgilimin ailesinin evinde geçirdim. yeri geldi "yeni gelin ilk senelerde kaynanasının evinde oturur tabi" diye geyik yaptık yeri geldi "ev üstünde ev olmuyor artık" diye bekledik; sevgilimin çocukluğunun vedahi hızlı solcu gençliğinin geçtiği odada "sessiz" olmanın ve basılmaların kıyısından geçmenin ne demek olduğunu öğrendim. hayat işte diye düşündüm bi dönem, annem 20'sinde beni doğurdu ben de 20'imde iç güveysilik gördüm diye, bir de adetleri gelenekleri çok sahiplenirmişim gibi geyiğini yapma hakkını kendimde gördüm. sonra birlikte bir eve taşındık. merkeze yakın olsun dedik, etkinlikler hep merkeze yakın oluyor dedik tuzluçayır'daki aile kokan evden taşındık, birlikte.

gel zaman git zaman, 10 ekim oldu ilkin. sabah öyle bir akıl tutulması yaşadık ki, bizi o tutulma korudu. eylem günü ankara'da taksiye binmek bir akıl tutulmasıdır. çünkü trafik akmaz, 5 dakikalık mesafe olur sana 20 dakika. oflaya poflaya gittik ofise malzemeleri almaya. şehirdışından bir sürü arkadaşımız, bazı arkadaşlarımızın anneleri gelmişti. toparlanıp çıktık, yürürken alana bir ses geldi. melahat yakında inşaat olduğunu sesin oradan gelmiş olabileceğini söyledi, biz de inandık. belki inanmak istedik, belki gerçekten inandık. alana girmek üzereyken biri üzerimize koştu, verdi haberi. sonrası yıkım. o hastaneden bu hastaneye, en son bilgisayar başında aklımızı kaybedeceğiz sandık. yattık. ben o gece bilirim, uyanıp uyanıp birinin nefesini kontrol ettiğimi. uyudukça kabus görmek, uyandığında kendini daha büyük bir kabusun içinde bulmak. etkileri uzun süre geçmedi. her şeyden travmatize olur hâle gelmiştim. sabah bindiğim serviste, birden mantar panoya odaklandığım derste; gökte uçan kuşa, yürürken takıldığım taşa bile ağlıyordum. sürekli o sabah metroyla ofise gittiğimizi, 10 dakika erken alanda olduğumuzu düşündükçe kıpkırmızı bir burnu ve her an açılmaya hazır göz pınarlarımı kontrol etmeye çalışıyordum. bir patlama sonrası terapisine katıldım, terapi 2 saatse ben 1,5 saat ağladım. hiç geçmeyecek gibiydi. geçti gibi hissettim. atlattık. birlikte.

bir seçim atlattık. böyle kolay mıydı diye halka içerledik. terörist olarak görülen bizden sonra 17 şubat oldu. akşam bir arkadaşımızın doğum gününe davetliydik. biraz hızlanalım, hadi ofiste bir biz kaldık diye diye birbirimizi geriyorduk tam ki bi ses geldi. alışmak mı? değil. öngörmek belki artık. çok yakında dedik, evet patlama oldu. trafik durdu. bir panik hâline düşmeden yarım saat bekledik. ters yönden, kızılay'a değmeyen bir bölgeden döndük taksiyle eve.  yahu o neydi ne oluyor ikincisi olur mu bilmem ki... diye düşündük. yine de suruç'tan beri kendine gelemeyen arkadaşımızın doğum gününe gittik. kutlama havasında olmasak da, bir arada olmak iyi geldi. yani, atlattık bunu da. birlikte.

mart... feminist forum o kadar enerji verdi ki. inanamazsınız, yorgunluğumu hissetmediğim bir akşam. istanbul'a dönecek arkadaşlar kızılay'daydı. biz de melahat'la karnımızı doyurup yanlarına geçecektik. doyurduk, geçtik. gelecek diğer arkadaşlardan haber bekliyoruz. farklı yerlerde tanışan, sohbet etmek isteyen insanlarız nihayetinde. melahat'in çok yoruldum demesiyle benim de ertesi gün olan sınavı hatırlamamla "artık eve dönelim" dedik. sora oyalanasımız tuttu telefonda birkaç video izledik. biraz üşendik sarıldık. hadi artık kalkalım dediğimiz an, bulunduğumuz bina devrilecek sandık. hem sarsılma hem ses. artık bir öngörünün ötesinde, bir patlamanın ne olduğunu biliyoruz. arkasından sokakta "allahu ekber" seslerini duyup birden koşmaya başlayan kitle... saatlerce, arkadaşlar mekanı kapatana kadar eve dönmedik. şehirdışından gelen arkadaşlar iyi mi, eve birlikte geçelim mi, hah tamam kalacak yer bulmuşlar mı, orası görece daha güvenli mi... eve vardık, üst katımızdaki mülteci ailenin evinde bir kıyamet koptu. kabus bitmiyor dedik. bilmediğimiz bir dilde, kavga eden bir sürü insan. uzun süre girip çıkan oldu apartmana. bir dertleri varsa çıkıp sormaya cesaretim kalmamıştı. belki bir kayıpları oldu onların da dedik. inanmak istedik. birlikte.

patlamadan sonraki sabah bölüm başkanının kayınpederi öldüğünde ders iptal edilen okuluma, hiçbir şekilde iptal edilmeyen sınav için giderken çok korktum. sokağın 1 hafta öncesine görece tenhalığından, insanların korku dolu bakışlarından, mutsuz yüzlerinden; bu hasarlı, histerik ve melankolik havadan olsa gerek. dün yalnız çıkmadım evden, melahat geldi benimle. evden çıktık. birlikte.

bunu atlatır mıyız, atlatırız. atlatmalıyız. ben uyanıp uyanıp sevdiklerimin soluğunu kontrol etmek, bir durakta beklerken buraya freni patlayan bir otobüs mü çarpar yoksa bomba mı patlar diye düşünmek, "bu dönem de eylem olmayabilir" gibi sokak mücadelesini zedeleyici düşüncelere dalarken kendimi yakalamak, bu "katliamı" hangi yapı üstlenecek diye beklemek, gün gelir bir patlamaya kurban giderken bombanın olduğu arabaya kimliğim parmağım bilmem nem sıçrar da eylemci konumundan ailemi tehdit altında bırakır mıyım gibi dıdısının dıdısı bi felaket senaryosu uydururken kendime gelmek; bir şeylere ALIŞMAK istemiyorum. ben sadece bu dönemi, en az hasarlı şekilde ATLATMAK istiyorum.

atlatalım lütfen. birlikte. 


Etiketler:
nefret