16/04/2009 | Yazar: Lale Düşnar

Fas kökenli Fransız şarkıcının yorumuyla Léo Ferré şarkıları… 

Fas kökenli Fransız şarkıcının yorumuyla Léo Ferré şarkıları… 

Dünyaca ünlü sanatçı Sapho, 7 Nisan’da Ankaralılarla birlikteydi. Fransız müziğinin efsane ismi Léo Ferré’nin hiçbir zaman tazeliğini yitirmeyen şarkılarını yorumladı; sözleri Baudelaire, Aragon, Rimbaud, Verlaine gibi Fransız devlerine ait olan unutulmaz parçaları. Güçlü, şaşırtıcı şekilde güncel ve politik olan bu şiirlerin bazılarında savaş ve anlamsızlığı sorgulanıyor (Est-ce ainsi que les hommes vivent?), bazılarında ise ilgisizlik (L’Etranger). Yaptığı uyarlamalarla Ferré’nin müziğine renk kattığını düşünüyor Sapho ki çok haklı. Biraz gitan, biraz Endülüs (Flamenco de Paris, l’Espoir, le Bateau Espagnol). Biraz Paris, biraz Arjantin havası (Temps du Tango, Monsieur Williams). Ya da Ferré klasiklerinden ‘Comme à Ostende, La Chambre ve Avec le temps’. Sapho’nun dil, ses ve notaları karıştırma biçimi bazen çok yüksek sesli, ama hep ilginç. Bu şarkıları söylemek onun için öncelikle bir keyif. "Beni gençken heyecanlandırırdı, şimdi olgun bir havayla okuyorum Léo Ferré’yi. Ama o naif coşkuyu hiç kaybetmedim. Léo çok yönlü biriydi, hümanist bir duruşu, etiği vardı. Hayır diyen bir adamdı’ diye açıklıyor aradaki gönül bağını.
 
Sapho’ya flamenko gitarda Vicente Almaraz, kajonda ise Alyss Kalbez eşlik ediyordu. Çok derin anlamları olan şiirler eşliğinde, İspanyol hareketliliği ile paylaştık Ferré şarkılarını; yağmuru bol bir gecede, 26.Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nde. Sahnede kelebekler gibiydi Sapho; bütün doğallığı, güler yüzü ve müthiş pozitif enerjisiyle. Finalin sürprizi ise kanun eşliğinde Arapça bir parçaydı; ‘Avec le temps’ şarkısının versiyonu. Arapçasını daha iyi söylediğini düşünüyor Sapho.
 
Sanatçı, dünyanın dört bir tarafında çıktığı sahnelerde barış sözcüsü gibi. Bu savaşlar dünyasını ‘korkunç, insanlık için küçültücü ve aşağılayıcı’ buluyor, ‘Anlamsız şeylerin tutsağıyız" diyerek. 1950 doğumlu Sapho, aynı zamanda şair ve yazar. Şiir onun için bir tutku. ‘Paris’in buğulu etnik sesi’, ‘oryantal Diva’ ya da ‘lokum sesli’ olarak anılan bir şarkıcı. Ama bu sıfatlar yetmiyor onu tanımlamaya. Çünkü Sapho bir asi; insan hakları, kadın hakları ve Filistin davasının sıkı bir savunucusu. Yoksulluk olsun, ifade özgürlüğü önündeki engeller olsun, yılmaz bir politik kavganın içinde. İnandığı, savunduğu davaları hep sanatla harmanlayan biri. Her albümüyle kendini yenileyen, her seferinde bambaşka bir renk sunan... O sahneden bu sahneye koşturan yorulmaz bir yolcu (Fransa, ABD, Japonya, Kanada, Almanya, Hollanda, İskandinav ülkeleri, Arjantin, İsviçre, Fas, Belçika, Senegal, Moritanya, Gine, Cezayir, Mısır, Bosna, Lübnan, İsrail, Bağdat). 
 
Marakeş doğumlu (1950) Sapho, Yahudi bir ailenin çocuğu. 16 yaşına kadar Fas’ta yaşıyor. Sonra ailesiyle birlikte önce Fransa, ardından İsviçre’ye gidiyor. 18 yaşında Paris’e yerleşiyor; efsane semtler ‘Quartier Latin ve Saint-Germain-des-Prés’de özgürlüğü keşfediyor. Önce tiyatroyu deniyor, Paris sokaklarında gitar çalıyor, Edebiyat fakültesine gidiyor. O zamanlar ‘Québecliyim -Kanada-’ deyip, ‘Bergamot’ lakabını kullanıyor. Tiyatrodan tamamen vazgeçtikten sonra ise Yunan kadın şair Sapho’nun adını alıyor. Rastgele bir seçim olmadığı kesin.
 
Yolunu müzikle çizmeye karar veren Sapho, rock şarkıcısı olarak çıkıyor bu uzun yolculuğa. 30 yıldır Fransız punk müziğinin sesi, sahnede taşkın. İlk albümü (1977): "Le balayeur du Rex". Sonra New York, ardından Londra’da çıkardığı yeni albümü "Janis". Agresif rock yapan Sapho, 60’lı yılların Amerikan müziğinden etkileniyor; Doors’dan Janis Joplin’e. Görüntüsü de söylediklerinin yansıması: Porselen bir ten, siyaha boyanmış dudaklar ve kirpi saçlar: uzun süre şarkıcıya has işaretler oluyor.
 
İnanılmaz bir üretkenlikle devam eden albümleri ile hep ırkçılığın karşısında ve düşüncelerini cesurca dile getiriyor. 1985’e kadar sadece rockçı olarak gördüğümüz şarkıcı, "Passions, passons" albümünden sonra kökleri ile buluşuyor, içinde büyüdüğü ama Paris’e geldikten sonra biraz unuttuğu Yahudi-Arap dünyasıyla. Rocka, Mısır’ın divası Ümmü Gülsüm’ün parçalarını ekliyor.
 
1987’de Meksika’da evlendikten sonra "El sol y la luna" albümünü çıkarıyor. Ardından Tel-Aviv yolculuğu; İntifada çocukları filmini çekmek için: "Discours à la mer". Ne yazık ki filmin dağıtımını yapacak birilerini bulamıyor. Ama Filistin davasına daha da sıkı sarılıyor. 1989’da Paris ziyareti sırasında Yaser Arafat’la görüşüyor, hatta ona bir şiir ithaf ediyor.
 
"La traversée du désir" (1991) albümü Arapça, Fransızca ve İngilizce. Müzikler iyice çeşitleniyor, şarkı sözleri daha da anlamlı hale geliyor. 1992’deki yeni albümüne adını veren, Ümmü Gülsüm’ün "El Atlal" şarkısına getirdiği yorum, gerçek bir artistik başarıya dönüşüyor. 1994’te, Kudüs’te katıldığı bir festivalde olmazı başarıyor: El Atlal’ı söyleyerek, bir tür barış çığlığı atıyor ve bu konserde Filistinlilerle İsraillileri aynı sahnede birlikte dans ettiriyor!
 
1996 tarihli "Jardin andalou" albümü müzik bahçesi gibi: Arap ve Endülüs etkisi, biraz da rock var. Sapho, 1997’de çıkan "Digital Sheikha"da ise düğünlerde-kutlamalarda geleneksel şarkılar söyleyen Faslı kadınları anlatıyor. Kayıtlar bu şarkıcı kadınlarla birlikte (Fransızca ve Arapça) Casablanca’da yapılıyor. Ortaya hiç de alışık olunmayan, şaşırtıcı bir albüm çıkıyor; etno-dans denen türden.
 
Yıllarca İsrail-Filistin yakınlaşması için çabalayan Sapho, 1998’de Gazze’de, son derece gergin koşullarda, zoru başarıp konser veriyor. 1999 tarihli albümü "La Route nue des hirondelles" ile de Fas’ın sıcaklığını çıkarıyor ortaya. 2003’te "Orients", hayli sansasyon yaratıyor: Lübnanlı orkestra şefi Elie Askhar yönetiminde, Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan 20 müzisyenden oluşan Nazareth orkestrasıyla çıkardığı bir albüm. Elektronik müzikle Orta Doğu seslerinin karışımından doğan melez bir müzik... Arapça, Fransızca, İspanyolca, İngilizce «bir varmış bir yokmuş’ cümlesiyle, güzel bir hikâye ile başlayan Orients, öncelikle kadınların; aşkta ihaneti ve sadakatsizliği yaşayan kadınların albümü. Acıyla dolu zamanlara ait bir günlük gibi.
 
2004’te Sapho, kadın haklarının ateşli bir savunucusu: Tabu olan bir konuda bu kez dünya kadınlarının sözlerinden yola çıkıyor. Eve Ensler‘in 26 dile çevrilen ‘Vajina Monologları’ oyununda oynuyor. Sonra ‘Sapho chante Ferré" (2006) geliyor. Son albümü "Universelle" (2008), Sapho’nun, doğululuğuna daha fazla rock ekleme isteğini yansıtıyor. Bugüne kadar biriktirdiklerinin tümü... Faslı Sapho, Parisli, New-Yorklu, flamenko delisi, dünya müziği maceraperesti Sapho, tek sesli/çok sesli, reggae ve Rock..
 
Rol aldığı birçok opera var. Yazmak ise ayrıca önemli Sapho için. İlk romanı (1982) "Douce Violence". Onu "Ils préféraient la lune" (1987), "Un mensonge" (1990), "Patio, opéra intime" (1995) izliyor. 1999 tarihli "Beaucoup autour de rien" adlı kitabında, yılın bir bölümünü geçirdiği Marakeş’i, doğduğu şehri anlatıyor. 2004’te yayımlanan bir de şiir derlemesi var: "Le livre des 14 semaines". Bir başka derleme ise ‘Un très proche Orient’: Filistinli, İsrailli, Güney Amerikalı, Avrupalı, Kuzey Afrikalı 100 kadar kişinin (yazar, şair, filozof, psikanalist vs) yazılarından oluşuyor. Sapho, katılımcılardan, Orta Doğu anlaşmazlığını, işin içine politika ve ideoloji karıştırmadan, sadece duygularından yola çıkarak ‘tek bir sayfa’ ile anlatmalarını istiyor.
 
Sapho, unutulmaz Léo Ferré (1916-1993) şarkılarını yorumlayan tek müzisyen değil; Charles Aznavour, Juliette Gréco, Jacques Brel, Dalida, Jane Birkin, Serge Gainsbourg, Yves Montand, Édith Piaf, Joan Baez, Alain Souchon, Julien Clerc, Noir Désir, Patricia Kaas, Victoria Abril gibi sanatçılardan biri.
 
Fransız müziğinin ustalarından, Monaco doğumlu Ferré, besteci, yazar, yorumcu, orkestra şefi ve radyo animatörü. Onu böyle özel yapan nedenlerden biri de çok ünlü şairlerin dizelerinden şarkılar yapması: Andre Breton’dan Apollinaire’e kadar... 7 yaşında Monaco katedrali korosunda müzik dünyasına adım atan bu özgürlükçü adam, biraz anarşist, biraz komünist, hatta nihilist. 1968'in Quartier Latin’ini en güzel anlatan Fransız şarkıları ona ait. Enstrümanı: Piyano. 40’ın üzerinde albümle hayatı Toscana’a son eren Léo Ferré, lirizmle argoyu, aşkla anarşiyi harmanlayan bir çılgın. 


Etiketler: kültür sanat
nefret