12/05/2017 | Yazar: Tunca Özlen

‘Kutsal annelik’ sadece muhafazakârların değil, bu mesele üzerine kafa yormaktan kaçınan herkesin sığındığı bir liman.

Her Mayıs ayının ikinci pazarı, gelişini önceden sürekli artan bir şiddette hissettirir. Meydanlardaki reklam panolarında, gazetelerde, internette beliren yanardönerli reklamlar bu önemli günün, Anneler Günü’nün yaklaşmakta olduğunu bildirir, bizi harekete geçmeye çağırır.

Reklamlarda öne çıkarılan ürünler, toplumsal iş bölüşümünde anneliğe atfedilen rollerle tamamen uyumludur. Her bütçeye uygun ürünler, kadınların toplumdaki pozisyonuna işaret eder. Kişisel bakım ürünlerinin haricinde bunlar ağırlıklı olarak ev işlerinde ve çocuk bakımında kullanılacak ürünlerdir. İş dönüşü angaryadan farksız olan ev işlerine gömülen çalışan kadınlar da hedef kitlesinin içindedir.

Ancak bu yazının meselesi, “bir para tuzağı olarak Anneler Günü” değil… Bu tür günleri boykot etmek hali hazırda giderek popülerleşiyor. Annelerin senede bir gün hatırlanmasını şiddetle protesto edenler, allanıp pullanan anneliğin bir parçası sayılan toplumsal iş bölüşümünü sorgulamayı çoğunlukla tercih etmez.

Hane halkının kendini yeniden üretebilmesi için ihtiyaç duyulan ev işlerinin yapılmasını, çocukların yetiştirilmesini, manevi desteği ve kişisel bakımı kapsayan annelik görevinin tarihsel karakteri, “bu kadınların doğasında var, ilk insanlardan beri böyle, hormonal bir şey” argümanlarıyla kamufle ediliyor. “Kutsal annelik” sadece muhafazakârların değil, bu mesele üzerine kafa yormaktan kaçınan herkesin sığındığı bir liman.

Oysa anneliği toplumsal bağlamından, annelik kavramına atanan rollerden bağımsız, salt biyolojik bir var oluş biçimi olarak ele alamayız. Tarihsel bir kurum olarak annelik, içeriği egemen sınıfın ihtiyaçları doğrultusunda ve her coğrafyaya özgü biçimde doldurulan davranış ve roller bütünüdür. Örneğin, insanların ana soylu, yani çocuklarının babalarının belirsiz olduğu geniş topluluklarda yaşadığı dönemle günümüz arasında annelik kurumuna yüklenen anlam bakımından hiçbir benzerlik yoktur. Annelik (doğurganlıktan söz etmiyorum) insan doğasının değişmez bir özelliği değil, tarihsel olarak inşa edilmiş bir olgudur.

Burjuva toplumunda annelik, üniversite okuyup evlenince ev işçisi olmaktır. Annelik, senelerce çalıştıktan sonra çocuk sahibi olur olmaz “bebeğe kimse annesi gibi bakamaz” propagandası eşliğinde işten ayrılmaktır. Annelik, bağımsız bir kişilik ve yaşam pahasına da olsa ailenin ihtiyaçlarını karşılamak için yitip gitmiş bir ömür demektir.

Bu haliyle “annelik" kadınlara vurulmuş bir prangadır.

Annelik kurumunun nimetlerinden ise en çok erkekler yararlanır. Daha beşikteyken “aslanım, koçum” diye sevilen, penisiyle gurur duymaya koşullandırılan heteroseksüel erkek, hayatına giren kadınlardan aynı ilgiyi, şefkati ve pohpohlamayı bekler. Kendisini karşılıksız sevgi ve emek olarak gösteren annelik, erkeklerin diğer kadınlarla ilişkilerinde temel aldıkları bir davranış normu olarak bilinçaltına kök salar. Ne de olsa, “ana gibi yar olmaz.”

Annelik aynı zamanda kendi çocuğunun mutluluğunun diğerleri ile eşit bir ilişki kurmasından değil onlardan üstün olmasından geçtiği düşüncesini yayan, çocuğunun bir yetişkine dönüştüğünü kabullenmeyi imkânsız hale getiren, insanı bencilleştiren bir ruh halini körükler.

Dolayısıyla annelik, anne ile çocuk arasındaki bir ilişkiden çok daha fazlası, toplumun kadınlar üzerinde (erkeklerin kadınlar ve kadınların kadınlar üzerinde) kurduğu çürütücü tahakkümün bir parçasıdır. Burjuva toplumunda annelik erkek egemenliğinin bir uzantısı, kadının topluma ve kendine yabancılaşmasının bir tezahürüdür.

Bir kurum olarak annelik, üretim ilişkilerinin geldiği düzey göz önüne alındığında arkaiktir ve yaslandığı temelle birlikte tasfiye edilmelidir. Burjuva ailesinin yerini özgür birlikteliklere bıraktığı, toplumsal cinsiyet rollerinin ortadan kaldırıldığı, üretici güçlerin gelişiminin önündeki engellerin yok edildiği yeni bir toplumsal düzende “annelik” de yerini hiçbir zorunluluğa ve tahakküm ilişkisine dayanmayan yeni bir biçime bırakacaktır.

Sosyalist Türkiye’de kadınların özgüven sahibi bireyler olarak yetişmelerini sağlayacak, kendilerini değersiz hissettiren ahlakçı ve cinsiyetçi yaklaşımları etkisizleştirecek, hayatlarına giren bireylerle sevgiye dayalı ilişkiler kurmalarını kısıtlayan toplumsal mekanizmalarla mücadele edeceğiz.

Sosyalist Türkiye’de çocuk sahibi kadınları ev işçiliğinden üretim alanlarına çekecek, çocuk bakımını kolektivize edecek, iş yerlerinde ve mahallelerde çamaşırhaneler, aş evleri ve kreşler açarak onları "annelikten" kurtaracağız.

Evet, anneleri “annelikten” kurtaracak, anneliği bugün içinde yer aldığı gerici bağlamından çıkartarak özgürleştireceğiz.


Etiketler:
İstihdam