27/09/2014 | Yazar: Sami Mert Eğilmezer

Lezbiyen terimiyle özdeşleşen, erkek egemen sistemin karşısında durabilme cesaretini gösteren ve her ne pahasına olursa olsun sistemi eleştirme gücünü kendisinde gören Sappho kimdir?

Fransızca ve İngilizcede “eşcinsel kadın” anlamında kullanılan lezbiyen terimi etimolojik açıdan incelendiğinde, Eski Yunancada yer alan lesbos sözcüğünden türemiştir. Ancak Eski Yunancadaki karşılığı “Midilli Adası”, “Lesbos’lu” ve “Lesbos’lu kadın şair Sappho”dur. Terimin Eski Yunancadaki anlamlarına bakıldığında, coğrafik bir bölge olarak eski adı Lesbos olan Midilli Adasından ve orada doğmuş Antik Yunan şairi Sappho’dan bahsedilmektedir. Peki, lezbiyen terimiyle özdeşleşen, yaşadığı M.Ö.6.yy da özgür ve özgün düşüncenin sembollerinden biri olan, erkek egemen sistemin karşısında durabilme cesaretini gösteren, kadın haklarının ilk savunucularından olarak kabul edilebilecek ve her ne pahasına olursa olsun sistemi eleştirme gücünü kendisinde gören Sappho kimdir? 
 
Araştırmacı ve yazar Jean Christophe Tamisier, Eski Yunanlıların mitoslara dayanan düşünce tarzını bilinçli olarak bir yana bırakmaları ve hakikat anlayışlarını kökten değiştirmelerini, Mykenai döneminden (M.Ö.16.yy-M.Ö.12.yy), retorik sanatının (konuşma ustalığı) ve ikna etme yetisinin iktidarın araçları olduğu demokratik sitenin M.Ö.13.yy ve M.Ö.7.yy’lar arasında ortaya çıkışına kadar uzanan çok özel bir toplumsal evrimin mantıksal sonuçları olduğu tespitini yapar. Mitoslardan akılcı düşüncelere geçişlerin olduğu bu evrimsel süreç içinde siyaset felsefesinin de fiili olarak doğduğu kabul edilen ve tarihte “Bilgiler Çağı” (Bazı kaynaklarda “Bilgeler Çağı”) olarak isimlendirilen M.Ö.7.yy ile 5.yy arasındaki dönemde birbirinden önemli Yunanlı düşünürler, yazarlar, şairler ve teorisyenler ortaya çıkmıştır. Antik Yunan döneminde ortaya çıkan, analitik düşünce tarzı ve eleştirel düzeyi oldukça yüksek entelektüellerin ortak özelliği hem özgün düşüncenin sembolü olmaları hem de tabuları yıkan düşüncelerini ne pahasına olursa olsun dile getirmeleridir. Bunlardan en önemlilerinden biri de, özellikle karşısına erkek egemen sistemi alan, Eski Yunanlı kadın şair Sappho’dur.
 
Sappho, M.Ö.7.yy da (Sappho’nun doğum yılı bazı kaynaklarda M.Ö.630, bazılarındaysa M.Ö.612’dir) eski adı Lesbos olan ve o dönemde Ege Denizinin en önemli ticaret merkezi olduğu kabul edilen Midilli adasında dünyaya gelmiştir. Lesbos’lular genellikle geniş toprak, bağ ve bahçe sahibi olan, ticaret ile uğraşan ve refah içerisinde yaşayan bir topluluktur. Sahip oldukları bahçelerden çıkan mahsulleri adaya gelen tüccarlara satarak geçimini sağlayan Lesbos’lular, sanata, mimariye, şiire ve edebiyata düşkünlüğü ile tanınmakla birlikte dönemin ünlü ressamları, şairleri ve heykeltıraşları adaya gelmekte eserlerine ilham kaynağı aramaktadırlar. Böylesine sanat ve ticaret merkezli, servet ve refah içerisinde var olan Lesbos’da, zengin ve aristokrat bir ailenin kızı olarak büyümüş ve çok iyi bir eğitim görmüştür. Lesbos’un en güzel kızlarından biri olarak görülen ve genç yaşlarından itibaren evlilik teklifleri alan ancak hepsini geri çeviren Sappho, edebiyata ve özellikle de şiire olan düşkünlüğü ile tanınmaya başlamış, şiirlerinde aşkı ve kadın erotizmini büyük bir tutkuyla işlemiş, etrafına topladığı genç Lesbos’lu kızlarla edebiyat ve şiir sohbetleri yapmaya başlamıştır. Şiirleri, önce ada halkının önemli bir bölümü sonrasında ada yönetimi tarafından tepki toplamaya başlamıştır.
 
Tarihçi ve yazar Reşad Ekrem Koçu, Sappho’nun şiirlerindeki eğilimi şöyle değerlendirmektedir:
 
“Âşıklarla karşılaştı, izdivaç teklifleri karşısında kaldı; fakat hiç kimseye yüz vermedi ve bütün teklifleri reddetti. Erkekleri hodbin (kendini gören, bencil) ve mütehakkim (hâkim olan, hükmeden, zorbalık eden) buluyordu, onlardan nefret ediyordu. Ve yaşı ilerledikçe kızların güzelliğinin cazibesi kendisi için yegâne şiir mevzuu oldu.”     
 
Koçu’nun da altını çizdiği gibi, erkekleri bencil ve zorba olarak gören Sappho, bu düşüncesini ataerkil yani erkek egemen sisteme dayandırıyor, bu argüman üzerinden sistem eleştirisinde bulunuyordu. Erkeklerin iktidara, yönetime ve güce sahip olma isteğini sistematik biçimde eleştiriyor, o döneme kadar erkek ve kadın ilişkilerini ele alan şiirlerin aksine kadınları temel alan, kadın erotizmi ve iç dünyasını odak haline getiren şiirleriyle tanınıyordu. Dönemin aristokrat geleneklerinden biri de dinleyicileri etrafına toplayarak onlarla görüşlerini paylaşmak, çeşitli konularda sohbet etmek ve bir Antik Yunan telli çalgısı olan lir ile şarkı söylemektir. Sappho’da bu geleneğe uygun olarak Lesbos’lu genç kızlarla düşüncelerini ve şiirlerini paylaşmaktadır.
 
Sappho’nun günümüze kadar ulaşan az sayıda şiirlerinden birinin çevirisini Koçu’nun makalesinden aktarıyorum: 
 
Ey kipros’lu kız, sen benimsin artık…
Senin lâyemut (ölümsüz, ölmez) vücudunu,
Herperos’un meşalesindeki ışığın içinden aldım…
Tatlı fısıltıların, fırtınadan sonra yorgun denizin kırık sesi gibi,
Faniyim…
Fakat mabutların (kendisine ibadet edilen, ilah) çanağından Kevser şarabı içtim.
Üzerindeki tüllerin mavi dalgalarını kaldırıyorum.
Kehkeşandan yatağının üstünde sarı bir nilüfer gibisin,
Misk kokulu…
Elim seni okşarken, gözlerin kapanıyor güzel şey!
 
Sir Lawrence Alma-Tadema (1836-1912) tarafından 1881’de yapılan, "Sappho and Alcaeus" isimli tuval üzerine yağlı boya eseridir.  
 
Sappho, çok geçmeden eleştirdiği sistemin baskısı altında kalmaya başlamış, kendisine yöneltilen eleştiriler zamanla sertleşmiş ve “genç kızları kendisi gibi aile yuvası kurmaktan kaçınmaya teşvik etmek” ile suçlanmıştır. Ölümle tehdit edilen Sappho, açık yürekliliği, içten tutumu, cesur biçimde ortaya koyduğu aykırı ve eleştirel duruşu, insanlık tarihinde neredeyse her dönemde yaşandığı gibi belirli çevrelerde rahatsızlık uyandırmış, baskılara daha fazla dayanamayan şair, Lesbos’u terk ederek Sicilya’ya yerleşmiştir. Şiir çalışmalarına gözlerden uzak ve sessiz bir hayat sürdürdüğü Sicilya’da sürdüren ve yaklaşık kırk yaşlarına ulaşan Sappho’nun, bir rivayete göre, burada karşılaştığı Faon isimli genç bir erkeğe âşık olduğu söylenir.
 
Koçu bu rivayeti şu şekilde aktarır:
 
“Faon bir balıkçı idi. Şiire karşı, musikiye karşı kayıtsızdı. Her gün, yarı çıplak, çok kaba konuşan, küfreden, kavga eden adamlar arasında basit bir yaşam sürüyordu. Safo’nun alakasına karşı en küçük bir mukabelede (karşı karşıya gelme, yüzleşme, karşılaşma) bulunmadı. Faon’la beraber yaşayabilmek için bir balıkçı olamadığına yanan Safo, derin bir ümitsizliğe düştü.”
      
Koçu’nun bir rivayetten aktardığına göre düştüğü bu umutsuz durumla birlikte çok sevdiği Lesbos adasından uzak kalışı, yaşadığı sürgün hayatı ve duyduğu özlem Sappho’yu hayattan koparmıştı. Bu rivayet konusunda iki farklı görüş hâkimdir. Edebiyat yazarları ve tarihçilerin bir bölümü, Sappho’nun Faon isimli genç bir erkeğe âşık olduğu için umutsuzluk yaşadığını söylerken, yazar ve tarihçilerin önemli bir bölümünde, yaygın bir kanaate göre, Yunan mitolojisinde Afrodit’in Adonis adındaki güzel çoban çocuğuna olan aşk menkıbesinden etkilenerek bu rivayetin ortaya atıldığını ve Sappho’nun söylemlerinin ve duruşunun bilinçli bir şekilde lezbiyen kimlikten uzaklaştırıldığı görüşü hâkimdir. Buna karşılık olarak, bazı tarihçiler Sappho’nun intihara sürüklenmesinin ana nedeni olarak Lesbos adasında genç kızlar için açtığı dikiş-nakış okulunda, bir eğitim esnasında genç bir kız öğrencisine âşık olduğu hatta aşkına karşılık alamamasıyla derin bir kedere ve yalnızlığa sürüklendiğini ifade etmektedirler.  
 
Sappho’nun ümitsizliği sebebi her ne olursa olsun fırtınalı bir gecede, geceye, rüzgâra ve azgın dalgalara karşı gözyaşları içinde birkaç şiirini okuyarak kendisini Sicilya’nın yüksek bir uçurumunun eşiğinde duran kayaların üstünden aşağıya atlamak suretiyle intihar etmesine neden olmuştur, ardından şiirlerini bırakarak. Sappho’nun kaleme aldığı aşk ve kadın temalı şiirlerin yanı sıra Lesbos adasının doğal güzelliklerini anlattığı doğa temalı şiirleri de mevcuttur. Karşı karşıya kaldığı baskı ve zorbalık neticesinde Lesbos adasından uzaklaşmasına neden olan ve düşmanlarına karşı yazdığı hicviye türündeki yazı ve şiirleri, görüş ve değerlendirmeleri, onu ifade özgürlüğünün en erken örneklerinden biri yapmakla birlikte özgür, özgün ve farklı düşüncenin de sembolü haline getirir. Bu bağlamda çağlar öncesine ait bir yüzyılda, erkek egemen sistemi oluşturan iktidar, yönetim ve bürokrasi karşısında eşcinsel kimliğin de özgür ve cesur bir ifadesi, bir çığlığı niteliğindedir.
 
Arkeologlar tarafından 1922’de yapılan bir dizi kazı çalışması sonucunda ortaya çıkan ve Sappho’ya ait olduğu düşünülen şiir ve yazmalar, 2005 yılında Köln Üniversitesi tarafından Mısır kasabası Oxyrhynchus’ta başlatılan ve ön saflarında Michael Gronewald ve Robert Daniel gibi uzman arkeologların bulunduğu kazı çalışmalarında, M.Ö.3.yy dönemine ait olduğu düşünülen bir mumya üzerine sarılmış papirüs üzerinde yer alan şiirler karşılaştırılmıştır. Yazmalar üzerinde yapılan bilimsel analizler sonucunda papirüslerin aynı kaynaktan ve aynı elden yazıldığı sonucuna varılmış, el yazması şiirlerin Sappho’ya ait olduğu saptanmıştır.
 
Times dergisinin edebiyat ekinde yayınlanan Sappho’nun 2600 yıl sonra bulunan, yaşamının son bölümlerinde kaleme aldığı anlaşılan ve lir eşliğinde okunmak üzere yazılmış bir şiirini aynen aktarıyorum:
 
Siz, göğsü mis kokan Peri’nin güzel hediyeleri!
Coşun kızlar ve söylesin tatlı sesli lir,
Ama benim bir zamanlar körpe olan yaşlı bedenim artık kocadı.
Saçlarım kara yerine beyaza döndü;
Yüreğim ağırlaştı.
Bir zamanlar yavru geyikler gibi hızla dans eden dizlerim…
Artık beni taşımaz.
Halime inleyip dururum.
Ama ne gelir elden?
Yaşlanmamak…
Ve insan olmak, imkânı yok.
 
Sappho’nun günümüze kadar ulaşan en sağlıklı şiiri, Afrodit’e yazdığı aşk şiiridir. Diğer şiirlerinin tamamına yakını birbirinden kopuk ve ayrı parçalar halindedir. Ancak Sappho’nun bir araya getirilerek oluşturulan şiirlerinin toplandığı şiir kitapları mevcuttur. Kadın erotizmini, dünyasını ve aşklarını dile getirdiği şiirleriyle birlikte lezbiyen terimi ile özdeşleştirilmiş olan Sappho’nun bu terimi literatüre kazandırma hikâyesi görüldüğü gibi yüzyıllardır dile gelen bir düşünce savaşının, bir birey özgürlüğünün ve bir kazanımın hikâyesidir. 

Etiketler:
İstihdam