07/12/2010 | Yazar: Emre Korlu

O fotoğrafın çekildiği günü hatırlıyorum. Yüzünde limon suyu içmiş gibi bir ifade vardı.

O fotoğrafın çekildiği günü hatırlıyorum. Yüzünde limon suyu içmiş gibi bir ifade vardı. Yalan da değildi aslında, o gün Eminönü'nde bir bardak dolusu sıkma limon suyu içmiştin. Saçların yağmur yemiş kadar ıslaktı. Oysa; aslı bu değildi, kim daha önce iskeleye varacak diye yarış etmiştik seninle. O  yarıştan kalma terdi, saçlarına düşen.
 
Hani derler ya, zaman ne kadar hızlı akıp gitmiş diye. Sadece fotoğrafta kalan ekşimtrak duruşun kaldı geriye. Bana sadece o kaldı.
 
Sen; öleceğini biliyordun. Ben; inanmak istemiyordum belki de. Denizi herkesten daha çok seyrediyordun. Daha çok film izliyor, daha çok kitap okuyordun. Daha çok sevişiyorduk... daha çok, hep daha çok yaşıyordun.
 
Başladığın hiçbir üniversite'nin hiçbir bölümünde tutunamadan okul hayatına son verdiğinde üç-beş eşyamızı alıp Marmaris'e gitmiş, o gün, karar vermiştik orada yaşamaya. Ben; iş hayatımı terk etmiştim, sen; bu terk edişten memnun gülümsemiştin. Bizim için yaşanmamış hiçbir şey kalmasın istiyorduk.. Paramız suyunu çektiğinde bile 'azla yetinmeyi biliyorum' deyip sırtımı sıvazlıyordun. Hırsızlık bile yaptık ama aşırdıklarımız hep küçük şeylerdi. Hiç sabıkamız olmadı. Sen; yakalanmaktan korkmayan yaramaz bir çocuktun.
 
İstanbul'a dönmemizi gerektiren annemin vefatı oldu. Şimdi keşke annem yaşasaymış diyorum.
 
İstanbul'a; Harem otogarına vardığımızda olacakları daha önceden bilmeyi çok isterdim. Altıncı hissi kuvvetli olan, yalancı insanlardan biri olmak ve asla geleceği hesaplamamak ... Suratına tükürdüğüm hayatta, bunu sana yapanların en can alıcı yerlerine hızlıca vurmak. Vurmak, vurmak ve dahası vurmak... Zalim olmak, boyun eğmemek, kapı kapı dolaşıp o fotoğraftaki çocuğu geri almak.
 
Seni bana geri vermeyecekler. Bu sistem; seni bana sadece fotoğraflardan gösterecek. Bana da bununla yetinmeyi öğretecek.Özlediğimde yanımda olamayacak, yatağımda uyuyamayacak, peynirli krep'imden yiyemeyeceksin. Akşam çayları uzaklarda kalacak, kış'ı yalnızca salep yudumlamak için, beklemeyeceksin. Elin acımayacak, dizini yanlışlıkla bir yerlere çarpamayacaksın. Çünkü; ölüler acıyı hissedemezler.Aşık olamaz, gülümseyemez, limon suyu içemezler...
 
Seni öldürdüler. Annenin sırtındaki yerini unuttuğu beninin tam yanından, kalbine saplandı kurşun. Benim yakınımdan, senin bedeninden geçti. Biz evimize hiç savaş sokmadık. Sen; en çok 'yüreği' koltuğuna oturtan filmleri tercih ettin. Çocukluğumuzun bölük pörçük anıları tuttuğumuz günlüklerimizde bile yer almadı. İstedim ki; ölüm uzak olsun senden, adresini şaşırıp, koltuk altına konuk olmasın.
 
Sabahın yedisiydi. Kimine göre bir pazartesi, kimine göre salı'ydı o gün. Bilseydim zamanı tersyüz ederdim. Sanırım bunu yapamamamış olmak hayatımdaki tek pişmanlık olarak kalacak.
 
Sen; lacivert ceketin üzerinde, bizi Emirgan’a götürecek taksi arama telaşındaydın. Ardından bakıp 'beni bekle' demiştim. Şimdi; sana o gün söylediğim sözlerin dilimde kalması ve ölünceye kadar silinmemesi için dua ediyorum.
 
Tek bir sesle irkildi oradaki herkes.An'lık ve salisesini şaşmayan bir zamanda vurdular seni. Adını bilmeyen, seni hiç tanımayan insanlar etrafında toplandılar.
 
'Aramayıs' diye bağırdım. Sıcaktı, yüzüm yandı. Bahardı.


Etiketler:
İstihdam