11/02/2011 | Yazar: Rahmi Öğdül

Fotoğraf sanatçısı Karen Knorr, “İmajları sindirmeden, hapur hupur mideye indiriyoruz” diyordu.

Fotoğraf sanatçısı Karen Knorr, “İmajları sindirmeden, hapur hupur mideye indiriyoruz” diyordu. Fast-imaj toplumunun bireyleri olarak ayaküstü mekânlarda alelacele imaj atıştırıyoruz durmadan. Müze, galeri gibi görsel şölen mekânlarında ise açık büfede tabaklarını yiyecekle tıka basa dolduran bireylerden farkımız yok. Ne kadar çok tıkınırsak o kadar çok kâra geçeceğimiz hissine kapılıyoruz. Görsel tüketim çağının görsel obezleri olarak önümüze konan her imajı silip süpürüyor, bize sunulan imajların kırıntısını bile kaçırmamak için fal taşı gibi açılmış gözlerle imajları seyrediyoruz. Gelgelelim araya giren öteki bedenler, imajları ağız tadıyla tüketmemizi engelleyebiliyor çoğu kez.

Karen Knorr’un 1986 tarihli “Tahayyülün Zevkleri: Uzman” adlı fotoğrafı galerinin steril, tasarlanmış ortamında duvara asılı bir peyzajın keyfini çıkarmak için bedenini, dolayısıyla bakışını uygun bir konumla sabitlemiş meraklı bir erkeği gösterir bize. Bir resimden diğerine geçerken geçici olarak, imaja kenetlenmiş bir bedendir bu. Perspektif kurallarına uygun resmin yalancı derinliği gözü aldatır. Bakan kişi aldatılmaya, baştan çıkmaya çoktan hazırdır. Seyyar bakış, süslü bir çerçeveyle sınırlandırılmış bir doğa tasvirine takılı kalmıştır. İmaj ile bakış arasına, bu huşu içindeki tavrı bozacak hiçbir şey girmez. Bakış ile imaj arasında, kirletilmemiş bir ilişki doğar. Adeta göz bedenden ayrılıp tablonun açtığı pencerenin içinde gönlünce gezinmektedir. Fotoğrafa bakan bizlerse, imaj tüketen obur bir bakışı gözetleyen bir başka obur bakış konumuna düşeriz. İmajla aramıza ötekinin bedeni girmiştir.

Yoğun izleyici akışına maruz kalan galerilerde, müzelerde çoğu kez sanat yapıtı ile aramıza, kıyısından köşesinden başka bedenler giriverir durmadan ve bakışın imaja doğrudan kenetlenmesi, gözün bedenden ayrılıp gönlünce çerçevenin içinde gezinmesi engellenir. İmaj ile bakış arasına giren bu bedenler ister istemez başka ilişkilerin doğmasına, imajın hedeflenen amacından sapmasına yol açarlar. Başka bedenlerle kirletilmiş, başka bedenlerle üst üste binmiş çerçeveli imajların etkisi önceden kestirilmesi mümkün olmayan algılamalar yaratır bizde. “Sanat yapıtı + araya giren beden görüntüleri”ni yakalamaya çalışan İzzet Keribar ve Laurence A?gerter’in fotoğrafları, İstiklal Caddesi’ndeki Fransız Kültür Merkezi’nde 4 Mart’a kadar sergileniyor. “Bir Bakıştan Diğerine” adını taşıyan fotoğraf sergisinde Keribar, araya giren gölge bedenlerle imajların kendiliğinden, rastlantısal, dinamik ilişkisini saptamaya çalışırken, A?gerter ise imaj ile beden arasındaki bu ilişkiyi tasarladığı dingin sahnelerle kurmaya çalışmış; yapıta bakan kişi ile yapıt arasındaki ilişkiye doğrudan müdahale ederek, bakan kişiyi aynı zamanda duvarda asılı duran imaja iliştirilmiş bakılan birine dönüştürüyor. A?gerter’in fotoğraflarında imaja bakan kişi bir bukalemun gibi imajın renklerini, ayrıntılarını da bedeninde yansıtıyor. Her iki fotoğrafçı da bedeni ana yapıtın bir eki haline getirmiş. Bir sanat yapıtının seyredilme anını yakalamaya çalışan fotoğraflar aslında çoklu seyyar bakışların aynı sanat yapıtını çok farklı açılardan yakaladığını, bir sanat yapıtının sonsuz bakışa, araya giren bedenlerle sonsuz düzenlemeye maruz kaldığını da gösteriyor.

Kentin sokaklarında, kapalı  mekânlarda imaj bombardımanı altında yaşamlarını sürdüren, sürekli biçim ve renk değişimlerine maruz kalan bireylerin imajlarla uzun süreli bir ilişki kurma lüksü yoktur aslında; Knorr’un belirttiği gibi imajları sindirmeden, üzerinde çok düşünmeden, eleştirel bakışın süzgecinden geçirmeden içimize alıyoruz. Fransız Kültür Merkezi’nin az ilersindeki Akbank Sanat’ta Faslı sanatçı Mounir Fatmi’nin 19 Mart’a kadar açık kalacak, Ali Akay’ın küratörlüğünde gerçekleştirdiği “Megalopoller” sergisi yer alıyor. Biteviye bir yıkım ve yeniden yapım süreci olarak sürekli biçim ve imaj değiştiren kentleri gösteriyor bizlere Fatmi; kent bireyleri ile Fatmi’nin videolarında karşımıza çıkan yıkım makinesi arasında bir benzerlik var sanki. Eskiyen beton yapıları hızla mideye indiren canavarımsı yıkım-makinesi ile imajları hızla tüketen kent bireyleri: her ikisi de görsel kültürün vazgeçilmez aktörleri.

Bedenlerde dâhil olmak üzere her şeyin biteviye yeniden inşa edildiği bir ortamda, araya giren öteki bedenlerle giderek karmaşıklaşan imajları sindirecek zamanımız yok gerçektende. Hızla değişen bir imaj ortamında, A?gerter’in fotoğraflarındaki imajların rengini, biçimini yansıtan bukalemun-bedenler gibi, üzerimize boca edilen imajların renklerine bürünmek geliyor elimizden sadece.


Etiketler: kültür sanat
nefret