11/05/2011 | Yazar: Samet Atasoy

Bir toplumda cinsiyet bilincinin var olduğunu göz önünde bulundurursak, dürtülen, üzerine düşünülen, lüzumsuz araştırmalar yapılan konulardan bir

Bir toplumda cinsiyet bilincinin var olduğunu göz önünde bulundurursak, dürtülen, üzerine düşünülen, lüzumsuz araştırmalar yapılan konulardan biri erkek ve kadının farklılığıdır. Erkek egemen toplumun varlığı süresince, erkekler hak etmedikleri bir ayrıcalığa sahiptirler.

Türkiye, böyle bir toplum için net ve açık bir örnektir. Bu ayrıcalık birçok birey için belki anlamlı veya anlamlı değildir. Bazı bireyler bunun üstesinden gelmiş olmanın gururuyla toplumun içinde bulunduğu aciz duruma göz yumabilir. Ya da gerçekliği tartışılır bir seviyede insanları eşitliğe kavuşmuş gibi görebilir.
 
Erkeklere rast gelmiş olan bu ayrıcalığın en kokuşmuş hali, bireylerin sorumluluğuna indirilmiş ve görünürde kabul edilebilir, eğitim sisteminin her köşesine işlemiş, normalleşmiş ve en önemlisi, en dehşet vericisi, korunması gereken kültürel değerlerle ilgisi varmış gibi yansıttığında ortaya çıkanıdır. Türk ailesinin bir yapısı yoktur! Türk aile yapısı hiçbir zaman aynı kalmamıştır, kalmayacaktır. Türk aile yapısı uydurma bir listeyle gösterilebilecek özelliklere sahip olsa dahi, bu değerlerle ucundan, başından uymaya çalışarak yaşamak herkesin boynunda tasma izleri ve acı bırakmaktadır. Bu Türkiye’ye hususi bir durum değildir. Birçok hükümet zaten insanları nefrete ve cehalete sürükleyen milliyetçiliği sömürerek ilgisi olmayan ahlaki değerleri merhametsizce dayatmaktadır. 
 
Milliyetçilik de varsayılan bir ayrıcalığın ebesidir. Böylece bir millete mensup olmak ve bununla gurur duymak kabul edilebilir ve takdir edilen bir şeye dönüşür. Bu bir dayatmadır, milliyetçi olmayan insan bu ayrıcalıktan vazgeçmiş demektir. Tıpkı içinden çıkılamayan bir mafya gibi gırtlağına yapışır insanın milliyetçilik. Çünkü artık kendini Türk, Nijerya’lı veya İnuit olarak görmemek o grubun ayrıcalığını hafife almak, değersiz görmektir. Toplumsal düzenin tutarlılığı herkesi kızdırmaktan korkan bireylere bağlıdır.
 
İşte o yüzden başkalaştırılmış olan kadın, en ‘açık-görüşlü’ şekliyle bile başka bir milliyet gibi aşağılanır. Bir erkeğin eşcinsel olması, bu bağlamda kadınların üzerindeki ayrıcalığından vazgeçmesi gibi görülür ve bu yüzden acı bir nefret ve iğrenme ile karşılanır. Çünkü böyle bir ayrıcalıktan vazgeçmiş olmak bu kişide gerçekten yanlış bir şeyler olduğuna işarettir. Bu kişi ancak ve ancak ne yaptığını bilmiyordur. Bir erkeğin kadınsı olması da aynı nefrete neden olur. Kadınsı olmanın bu kadar olumsuz yargılanmasının sebebi erkeklerin kadınsı olması değildir; Erkeklik gibi üstün bir varoluş dururken, özünde aşağılık olan Kadın’a benzerlikleridir. Bu şekilde erkekliğinden ‘vazgeçmiş’ bir kişi, normal ve ‘huzurlu’ bir şekilde yaşayan toplumun sinirini bozar. Çünkü bu yaptığı, geçerli değerlere saygısızlıktır.
 
Bu doğrultuda, kadın olmak öylesine büyük bir dezavantajdır ki, eşcinsel olan bir kadının yaşadığı zorluklar, kadın olarak yaşadıklarından çok da farklı olmayacaktır. Zaten tutarlı bir biçimde yetersiz ve güçsüz görülmüş bir gruba mensup olan kadın, tek iktidarı erkek egemenliğini savunarak bulacaktır ya da Erkeklerin ayrıcalıklarını talep edecektir. Erkek egemen düzeni devam ettirmek ve bu doğrultuda erkeklere katılmak kendisine asgari zarar veriyormuş gibi görünebilir. 
 
Korku aracılığıyla süre getirilen bu dengesizlik, heteroseksüel erkeklerin tümünün sebep olduğu bir şey değildir. Ama herhangi bir sistemin en öncül unsuru, kendisinin devamını sağlamaya çalışan değiştirilemeyecek kurallar koymasıdır. 
 
Eşitliği savunan kişi ayrıcalık talep etmektedir, bu da büyük bir tutarsızlığa neden olur, çünkü bu durumda eşitlik hepimizin hakkı değildir. Eşit olmamasıyla ilgili rahatsızlık duyduğumuz yalnızca bir grup olamaz. YALNIZCA herkesin eşit olmasını isteyebiliriz. Bu konudaki başka bir kusur, feminizmin bazı dallarının da savunduğu gibi erkeklerin sahip olduğu ayrıcalıklara kadınların da sahip olması gerektiği düşüncesidir. Ayrıcalık, doğası gereği, ayrıcalıklara sahip olmayan başka bir grubun varlığını gerektirir. Ayrıcalıkların ortadan kaldırılması yerine, “kadınların da” aynı ayrıcalıklara sahip olması yetersiz olmaktan ileri gidemeyen bir amaçtır. 
 
Azınlık olmaktan memnun olmamak ne kadar doğal geliyorsa, ayrıcalıklara sahip olmanın da bir o kadar mutsuz edici olması beklenmelidir. Bu herkesin sorumluluğudur, toplumdaki yanlışlıklarla, yalnızca yanlış yapılanların savaşması yeterli değildir. Örnek olarak, Türk bir erkeğin bir erkek arkadaşının Almanya’ya gittiğinde yaşadığını sandığı ayrımcılıkla ilgili duyduğu rahatsızlığı, Rus bir kadının yaşadığı haksızlıktan da duymalıdır. Bu düşünceler öznel ahlaki fikirler değildir. Yalnızca kendi iyiliğini ve mutluluğunu düşünen bir insanın dahi amacı olması gereken objektif doğrulardır.
 
Kadınlar İnsandır ve İnsanlar Kadındır.


Etiketler:
nefret