24/10/2014 | Yazar: Emre Korlu

Suç iki erkeğin birbirini sevmesiydi(!) Burada olmazdı. Kürt aşireti ile bizim çergelerin arasında kalır, kurtulamazdık.

Çingeneydim. Aslına bakarsanız hâlâ çingeneyim.Üst mahallemize, açık kahve saçları ve bal rengi gözleriyle sol yeşili palto giyinen o çocuk taşınana kadar sattığım kırmızı güllerin benim için hiçbir anlamı yoktu ve saçma sapan şiirler yazıyordum. Yılmaz Erdoğan’ın şiiri konuşturmayı becerebildiğini düşündüğüm yıllardı. Ulan, çingane hiç mi iyi anlama gelmez, deyip mahalledeki teneke kutuları tekmelemeye başladığım akşamlardan birinde, Arjen ardımdan “aşık” diye sesleniyordu.
 
Yoksa anladı mı diye ödüm kopuyordu.
 
Diyarbakır’da çingenelere “aşık” deniliyormuş. Bunu bana ıslak dudaklarına yağmur damlası dokunurken eski bir evin çatı altında söylüyordu. Çok pisliğim ha! O an aklımdan neler geçiyordu neler! Sürekli üstümü başımı düzeltiyordum; gözlerimin içine bakıp gülümsüyordu: “Oğlum gülümseme ne haldeyim görmüyor musun?”diyecekken susuyordum.
 
“Kaderi değiştirebilseydik ne güzel olurdu be!
 
Ah Arjen! Göçebe ömrümün tel örgüsü.”
 
Arjen, her çinganenin iyi fal baktığına inanıyordu. “Evime gel bakayım” diyordum ancak davetime icabet etmiyordu.
 
Suç iki erkeğin birbirini sevmesiydi(!) Burada olmazdı. Kürt aşireti ile bizim çergelerin arasında kalır, kurtulamazdık. Aşkın da kalaycılık kadar sanatsal, nota kadar büyüleyici olduğunu hissederlerdi belki ama bizimkini anlayamazlardı. İşlerine gelmezdi.
 
Yatıp kalkıp onu elde etmeyi düşünüyordum. Öyle boylu boyunca yatağıma uzanmış; elleri kasıklarının oralarda...
 
Sonra çok utanıyordum. “Hayal de bir yere kadar ahmak!” deyip kızıyordum kendime. Kendi kendime sövüyordum.
 
Bir gün evime geldi. Bir elinde Türk kahvesi, diğer elinde cezve vardı. Kapının pervazında öyle güzel gülümsüyordu ki, içeri hızla çekip onunla öpüşmediğim için halen pişmanım. Yanıma oturdu nefesini nefesime soludu. “Bana anlat!” dedi. Erimiştim. Uyduracak hiçbir şey yoktu. Annemden öğrendiğim nasip kısmetleri sıraladım. Bakışları göz bebeklerimi orgazma ulaştırıyordu. Çıplak halini düşlemeye başlamıştım. Hatta şimdi soranlara “sevişmiştik” diyorum.
 
Keşke hep onda dursaydım. Varacağım köylere, gideceğim kentlere onun adını verseydim. Ektiğim tüm fidanlar bahçemde onun için de büyüseydi. Başka birinin sırtına uzun uzun bakıp geçen yıllarımın sonunda tek bir cesaretle dönseydi dilim “Arjen” deseydim.
 
Şu an flamenko dansçısıyım. Halen çingeneliği; hırsızlık yapan,çocuk kaçıran,büyücü olarak adlandıran insanların arasında yaşıyorum. Evliyim ve oldukça mutsuzum.
 
İki gün önce Edirne’ye gittim; Arjen’e âşık olduğum mahalleden geçtim. Yokuşun sonuna doğru ilerlerken ona rastladım. Ne söyleyeceğimi şaşırmış bir halde yalnızca, “Nasılsın?” diyebildim.
 
-Niye gittin?
-Bazen gidersin.
-Falda yalan söylediğin için mi?
-İçine aşk karışmamış uzak bir yere doğru uzaklaşmak istediğin için...
-Nasıl bir mezarlık yaratmışsın kendine?
-İkimizin de ölmediği bir mezarlık. 

Etiketler:
İstihdam