01/09/2009 | Yazar: Cihan Dağ

Bu bambaşka bir şey, bir dönüm noktası... Kurak topraklarda yeşili yürütmek, suya akmayı öğretmek gibi… Kendinle barışmak, ayakkabılarını çıkarıp yerin tozundan tiksinmeden yürümek gibi.

Bu bambaşka bir şey, bir dönüm noktası... Kurak topraklarda yeşili yürütmek, suya akmayı öğretmek gibi… Kendinle barışmak, ayakkabılarını çıkarıp yerin tozundan tiksinmeden yürümek gibi. Korkmuyor muyum? Korkuyorum elbet. Ama korku, tanrılı toprakların günahları gibi gizli ve çekici… Küçük asker, toprağa düşen üç elmayı aldı, birini uğura birini hasana verdi, kalan elmayı da yanına yolluk alarak sarı bir taksiyle yollara attı kendini, ama ne değişim ne de ölüm korkuttu kendisini.

Şimdi neye başlıyorum ben, hangi hayatın ucundan tutacağım, yeni yaşımı neye yoracağım. Ne getireceği bilinmeyen zaman dilimlerini kutluyoruz. Korkularıma göğüs gerdim, kendimle en çetin harplere girdim, insana, doğaya, evrene olan duyarlılığımı bir hamur gibi oklavamla genişlettikçe genişlettim. Savaştım, kazandım, yenildim, şarkılar söyledim. Sevdim, kırdım, kırıldım şarkılar söyledim. Yürüdüm, okudum, durdum, yine şarkılar söyledim. Hayatın can damarlarında yalın ayak dolaşırken, dünyanın hırsla akan kanını hissettim.

Beni anlatmaya çalıştım, seni anlamaya çalıştım, onu yaşatmaya çalıştım. Kendi dilime sahip çıkıp her dilde şarkılar söylemek en saf amacım. Bir orgazmın eşiğinde ikiye böldüm insanları; öncesi ve sonrası. Evet, yaptım bu hatayı, yaşamıştım işte insanlığımı. Romantik balıkçılar tanıdım, konaklar yakan çakıcıları, ille de roman olsun diyenleri, hür doğup hür yaşayamayanları,  çarşambayı sele, sevdiğini ele verenleri tanıdım.

Şarap akıyor şimdi damarlarımda. O yüzden bu kadar kırmızıyım, o yüzden bu kadar dalgın... İçimdeki denizi, şehir şehir dolaştırdım. Bilmedi Ankara, Konya... Bilemedi Eskişehir, bir deniz geçti içlerinden, yüreğime akanlarla her geçen gün biraz daha büyüyen. Acının tarifsiz türlerini yaşadım. Karaya hapsolmuş bir suyun kalıcı duraklarından birinin etrafında bisiklet sürerken Rodrigo'nun Konçerto'sunu dinlemek...  Paçalarımı sıyırarak bir uyanışın ilk adımıydı sanki soğuk sularda yürümek.

Şimdi çözülüyor düğümlerim, yollarımda koşuşturuyor güneşe küsmüş sis kümeleri.  Bekleyen bir kurşun kadar soğuk, ateş almış bir kurşun kadar sıcak bir yara, sızlıyor yüreğimin balkonlarında. Annem sallanan bir sandalye üzerinde geçmişini ıslatıp yanaklarında gezdirirken, yaz günü ısınması için balkona konulmuş sularla yıkıyorum vücudumu. Henüz tanışmadım ruhum ağır romanlarla. Behrengi'nin balığı sularımda yüzer hala.

Dicle daha sıcak akıyor artık, o kaskatı gergin yüzü gevşedi. Şehirlerde yükselen surlar kalbimin vitrini sanki. Büyürken bir ağaç gibi sessiz ve sakin, aşk sularımın altında  bekleyen fay hattı gibiydi. Ve nihayet deprem gerçekleşti. Sularımın yüzeyinde irili ufaklı bir sürü adacık yükseldi. Ve sen sevgili, yaz geçer dedin, geçti. Ben bir sincap telaşıyla, eli lambaya uzanmayan bir çocuğun karanlığa olan korkusuyla ve bir mahkumun özgürlüğüne kavuştuğu anın sevinciyle yaşlanırken, koptu kervan'ın da dediğin gibi hayat bize "aşk getirdi".

Devrimci bir marş söylemek geliyor şimdi içimden, yılgınlıktan uzak. Sokağa atıp kendimi, zerdüşt gibi buyurasım geliyor içimden geçenleri, yalandan uzak. Ve yazdıkça yazmak geliyor içimden, bitirmekten uzak...


Etiketler:
İstihdam