09/05/2011 | Yazar: Yıldırım Türker

Bir gencin daha ölüsü geldi asker ocağından. Ve biz onun da ölümünün ardındaki gerçekler üstüne hiçbir zaman aydınlatılmayacağız.

Bir gencin daha ölüsü geldi asker ocağından. Ve biz onun da ölümünün ardındaki gerçekler üstüne hiçbir zaman aydınlatılmayacağız.
Sevag Balıkçı’nın bir kaza sonucu, üstelik yakın arkadaşı tarafından vurulmuş olduğu bilgisiyle yetinmek zorundayız.
Aksi, TSK’nın geleneğinde yok. TSK, halka malumat değil, talimat verir. Biliriz.
Bir Ermeni gencin, 24 Nisan günü kaza sonucu hayatını kaybettiği hikâyesi, resmi devlet ideolojisinin 24 Nisan 1915’te başlatılmış olan Ermeni soykırımı hakkındaki gözükara inkâr politikasını unutarak inanabileceğimiz bir şey değil elbet.
Askeri hizaya getirmişliğiyle kimi liberallerin gözünde sonsuz bir kredisi olduğunu gözlemlediğimiz AKP iktidarı, TSK’nın şeffaflaşması üstüne en ufak bir ilerlemeye neden olamadı.
Askerde intihar ettiği söylenen, olmadık kazalarda, korunmasız görevlerde hayatını kaybeden gençlerin sonunu göremedik. 

Şehitlik bile yok
Sevag’ın cenazesini adeta işgal eder gibi doldurup, askeri bir gösteriye çevirenler, delikanlının tabutuna sardıkları Türk bayrağına rağmen ona şehitlik mertebesini de bahşetmediler üstelik. Kaza işte.
Törende hükümeti temsil eden Egemen Bağış, sanki kutlu bir günü taçlandıran bir konuşma yaptı. Sanki Kars’ta, Ermenistan’dan görünebilecek bir barış ve insanlık anıtının açılışında konuşuyordu muhterem:
“Hep birlikte bu topraklarda Müslümanı, Müslüman olmayanı, Türk’ü, Kürt’ü, Çerkezi, Lazı, Alevisi, Sünnisi hep beraber kardeşçe yaşadığımız günleri daha da geliştirelim. Daha aydınlık günlere hep beraber yürüyelim” buyurdu zatı şahaneleri.
Kardeşçe yaşadığımız günleri nasıl geliştirmeyi düşünüyor acaba?
Sözgelimi hükümetine, hazır askerle pazarlığı sağlam tutup kendini garantiye almış iken, bir öneri getirilebilir. İleride sivil kutlamalar olarak da düşünmek mümkün elbet.
Her 24 Nisan günü bir Ermeni vatandaşı Taksim Meydanı’nda topluca katlederek analım mı, bizi bölmek için ‘gâvurların’ uydurduğu soykırım yalanını?
Balıkçı ailesi, Sevag’ın ölüm haberini, TSK’dan önce arkadaşlarının ağzından işitiyor. Daha sonra onlara yapılan açıklamada, askerler çit örerken, doldur-boşalt yapan bir askerin kaza kurşunu ile Balıkçı’yı öldürdüğü belirtilmiş.
Oysa basınımız daha sevimli bir kardeşlik senaryosuna sarılmıştı. En yakın arkadaşıyla şakalaşırken kaza kurşununa kurban giden dost Ermeni delikanlısı, doldur-boşalt işleminden daha çok ısıtıyordu içimizi.
Aile, ne yazık ki ikna olmadı. Belki PKK korkusuyla yalan yemin eden Kürtler gibi diasporanın baskısı altında kalıp, devlete hakkını helal etmemekte kararlı görünüyor Balıkçı’nın ailesi. Annesi Ani Balıkçı, “TSK, oğlum askere gittiğinde ‘Oğlunuz bize emanet’ diye mektup göndermişti. Emanet böyle mi korunur? Üstelik o özel bir emanetti; az sayıda kalan Ermenilerin özel emanetiydi. Sonuç olarak, oğlumun 24 Nisan’da kaza kurşunu ile öldüğüne inanmıyorum. Kaldı ki, ‘kaza kurşunu’ açıklaması bir şey ifade etmiyor. Çünkü oradaki rütbelilerin esas işi, kazaları önlemek olmalı. TSK bir açıklama yapmak durumunda” deyiverdi. 

Avukatın işaret ettiği
Olayın yaşandığı karakolda 1 Mayıs’ta inceleme yapan Balıkçı ailesinin avukatı Halavurt, cinayet kuşkusunu dile getiriyor.
Halavurt’a göre, katil zanlısı Ağaoğlu’nun facebook profili incelendiğinde, zanlının Büyük Birlik Partisi (BBP) sempatizanı olduğu açıkça görülüyor. Ama sıkı durun, sayfa apar topar kapatılıvermiş. Halavurt, konuyla ilgili yorumlarını bianet’e aktarmış. Biz de okuyalım:
* Ağaoğlu’nun facebook sayfasına baktığımızda, bu kişinin BBP sempatizanı ve Türk-İslam sentezinde biri olduğunu fark ettik. 

* Yoğun şekilde milliyetçi temalarla karşılaştık. Mesela Muhsin Yazıcıoğlu’nun videoları ve Abdullah Çatlı’nın resimleri geniş yer tutuyordu. 

* Biz karakola gittiğimizde olay yerini inceledik. Orada askerlerle ve olayın tanıklarıyla görüştük. Görüştüklerimiz, olayın kaza olduğu yönünde beyanlarda bulundu. 

* Fakat yargılama süreci başlamadan, tanıklar ve sanık çapraz sorgu yöntemiyle sorgulanmadan tam olarak gerçeğin ortaya çıkması mümkün değil. 

* Yaptığımız incelemeler sonucunda, her ne kadar tanık ifadeleri olayın ‘kaza’ olduğu yönünde olsa da biz olayın kaza olduğuna dair ikna olmuş durumda değiliz. 

* Karakol çok kapalı bir yer. Araçla ulaşım 1.5 saat sürüyor. Olay sabah 11.00’de yaşanıyor. Tanık beyanlarının ise akşam saat 18.00 civarında alındığını öğrendik. 

* Sonuçta burası askeriye ve ast-üst ilişkisi var. Tabii kesin bir şey söyleyemeyiz. Ancak askeri hiyerarşi göz önüne alındığında, bu geçen saatler içinde tanıkların yönlendirilme ihtimalinin olabileceğini de düşünüyoruz. 

* Tanıkların bize anlattıkları arasında birtakım çelişkili ifadeler vardı. Bunlar da bizim kuşkularımızı arttırdı. Şu an gelinen noktada olayın kaza mı yoksa cinayet mi olduğu konusunda ne ben ne de Sevag’ın ailesi ikna olmuş değiliz. 24 Nisan’da planlı şekilde işlenmiş bir cinayet olması da ihtimal dahilinde. 

* Bir de bu olayda rütbeli askerlerin ciddi bir ihmali söz konusu. Eğer bu çocuklar oraya gönderilirken yanlarında rütbeli asker olsaydı bu olay yaşanmazdı.” 

Daha ilköğrenim yaşındaki çocuklara Ermeni düşmanlığının resmen aşılandığı, kimi kurtuluş günü törenlerinde temsili Ermenilerin çarmıha gerildiği, Hrant’ın katillerinin titizlikle sakınılıp korunduğu memleketimizde bu kırılan kol, TSK’nın yeni içinde kalmasın. Bütün toplumu Sevag’ın ölümü konusundaki kuşkusundan kurtaracak bir araştırma yapılıp ailesi ve bütün Ermeni toplumu ikna olana dek konunun üstüne gidilmez ise AKP hükümeti açıkça suç ortağı konumuna düşecektir.
Ellerimiz, Ermeni çocuğunu ülkücü çocuğuna yediren devletin yakasında olacaktır. Bu da böyle biline.

Etiketler: insan hakları
nefret