05/10/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

‘Beyler! Yarın demokratikleşmeyi ilan edeceğiz…’

“Beyler! Yarın demokratikleşmeyi ilan edeceğiz…”
 
Dünya coğrafyasını, siyasetini, ekonomik ve toplumsal yapısını alt üst eden 21. Yüzyılın başlangıcı, Anadolu toprakları için de bir ‘küfür rejiminin’ sonu ve kargaşa yılları olarak tarihe geçiyordu. Memleketin her bir köşesi en güçlü ülkelerin kültürleri tarafından işgal edilirken sokaklarda gezen mini eteklilerin, üniformalıların hangi milletten, hangi dinden olduklarını, hatta bir dine inanıp inanmadıklarını bile kestirmek zordu. Bitti, dağıldı, tükendi denilen bu topraklarda sona ermeyen şey ise küfürü bitirme umudu ve Allaha olan inançtı. 2002 yılında Artvin’in Barhal (Altıparmak) köyünde yakılan meşale gün be gün büyüyerek bir milletin kurtuluş mücadelesinin tarihini yazdı.

Recep Tayyip Erdoğan ve dava arkadaşlarının ‘hak’ mücadelesinde her cepheden başka bir zafer ve kahramanlık öyküsü geliyordu. Art arda kazanılan zaferler, yoktan var edilen yeni ordu ve tek yürek halinde verilen mücadele, hızını alamayıp Türk ve Kürt topraklarından başka Suriye, Irak ve bütün OrtaDoğu ve hatta İslam coğrafyasını aydınlatıp, kurtarırken büyük cihadın önderi Recep Tayyip Erdoğan için ise henüz her şey yeni başlıyordu. Dinine, imanına kavuşan Anadolu, geride kalan asırlık Kemalist diktatörlük saltanatını gelenek haline getirmiş bir millet, bundan sonra hangi yönetim biçimini benimseyecekti? 11 yıl boyunca kanun üstüne kanun, torba üstüne torba yasa çıkaran ve sonunda elde ettiği Yeni Türkiye’yi ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin vereceği kararı sadece Türk ve Kürt halkları ve İslam coğrafyası değil, tüm dünya merak içinde bekliyordu. Asıl önemli olan belki de daha zor olanı bundan sonraki süreçti. Bu devletin rejimi ne olacaktı, devletin başına kim geçecekti? Güçlü dünya ülkeleri tarafından bir anda tanınmanın ve kabul edilmenin yasal süreci kısa sürede tamamlanmalıydı.

29 Eylül 2013 akşamı bu soruya yanıt olabilecek doğum sancıları başladı. Recep Tayyip Erdoğan Usta yoğun bir günü daha sona erdiren yakın arkadaşlarını Dolmabahçe Sarayı Başbakanlık ofisine akşam yemeğine davet etti. Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Hayati Yazıcı, Hüseyin Çelik, Egemen Bağış, Numan Kurtulmuş, Sadullah Ergin ve Bekir Bozdağ beylerin katıldığı yemekte, tarihi cümle Erdoğan Usta tarafından şöyle seslendirildi: “Beyler! Yarın demokratikleşmeyi ilan edeceğiz…” Bu seslenişteki kararlılık, yönetim biçiminin daha fazla ertelenemeyeceğinin en önemli göstergesi idi. 1982 Darbe Anayasası üzerindeki çalışmalar sabaha kadar sürdü. Çalışma ofisinin tasarruflu Led ışığı ertesi gün tüm Anadolu, Kürdistan, Balkanlar, OrtaDoğu ve İslam coğrafyasını aydınlatacaktı.

12 Eylül Darbe Anayasa’sının başlangıç, giriş, gelişme, heyecanın doruk noktasına ulaşması ve sonunda katilin uşak çıkması maddelerinin değiştirilmesine yönelik torba kanunun Yüce Meclise sevk edilmesinin kabulü ile “Yaşasın demokratikleşme!” sesleri arasında 30 Eylül 2013 günü sabah saat 11’de televizyon kanalları, facebook ve twitter’dan canlı canlı ilan edilen demokratikleşme paketi aynı zamanda yeniden kurulan bir ülkenin dünyaya duyurduğu bir bağımsızlık çığlığıydı.

Tüm ilklere imza atan Büyük Usta, Başbakanlık ofisinden demokratikleşme paketini ilan ederken halkı mutlu edecek ve refah içinde yaşatacak en uygun yönetim biçimi olarak dindar otoriter demokrasiyi benimsiyordu. İlan edilen yeni rejimin hemen sonrasında yaptırılan seçimlerle Recep Tayyip Erdoğan, milletin seçtiği ilk Başkan olacak ve Boğaz Köprülerinden fırlatılacak 1001 pare havai fişek atışıyla Türkiye, bayram yerine dönüşecekti.

Not: Metnin orijinali Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 2010 yılındaki haftalık bültenlerinden birinde ‘Cumhuriyetin Hikâyesi’ adıyla yayımlanmıştır. Merak edenler için adres:http://www.ataturkinkilaplari.com/beguha/40

Not2: Bu yazıyı okurken Yılmaz Güney, İbrahim Tatlıses ikilisini aynı anda düşünmek eğlenceli olabilir.

Etiketler:
nefret