02/10/2014 | Yazar: Gülistan Aydoğdu

IŞİD’ten kaçıp TC sınırına varanları asker ve polisin, "Kızlarından birini bize verirsen geçebilirsin" sözleri bekliyor.

IŞİD saldırılarından kaçıp sınır kapılarına kadar ulaşabilenleri orada başka bir insanlık dışı uygulama bekliyor. TC’nin askerleri ve özel hareket polislerinin hakaretleri, yolsuzlukları, yağma, talan, rüşvet, kadınlara ve kızlara yönelik tacizler, “Kızlarından birini bize verirsen geçebilirsin” gibi aşağılık teklifler bekliyor.
 
“Ateş hattından geliyorum” yıllar önce Ortadoğu’da savaş muhabirliği yapan Mithat Bereket’in sıkça telaffuz ettiği bir cümledir. Aklınızdan ne alaka diye geçirebilirsiniz ama hakikaten ben ateş hattından geliyorum.
 
Tayyip Erdoğan’ın ve emperyalistlerin kendi çıkarları için oluşturduğu, güçlendirdiği, silahlandırdığı DAİŞ, DAAS veya Türkçe ismiyle IŞİD cephesinden geliyorum. Urfa’nın Suruç ilçesi köyleri ile sınır olan Kobanê’yi ele geçirmek ve orada kurulan özerk, özgür, demokratik Kürt yönetimini yok etmek için oluşturulan IŞİD çetesinin cephesinden söz ediyorum.
 
Umuyorum iş işten geçmeden Gezi gibi bir destanı yaşatan halkımız burada da ikinci bir Gezi destanı yaratır, yaratmak zorunda!  Yoksa çok geç olacak. Ve gözlerimizi her kapattığımızda ortağı olacağımız bu insanlığın katliamından dolayı  vicdan azabı  duyacağız.
 
İçinde bulunduğumuz savaş size çok uzak geliyor olabilir ama hiç o kadar uzağımızda değil. AKP Hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan  “cumhurbaşkanı olmasına rağmen” her akşam utanmadan bize yalan söylüyor ve kandırıyor. Saldırılar ve katliam sadece Kobanê’de yaşanmıyor. IŞİD’li katiller için TC’nin sınırı diye bir şey kalmamış. Suruç’a bağlı Tavşanlı köyünde kaldığım beş gün boyunca başta Alanyurt köyü olmak üzere Mürşitpınar ve Alizer de dahil olmak üzere bütün bölge top, uzun menzilli silah, tank, füze atışları altında. Bütün bunları Tayyip’in televizyonları gazeteleri vermiyor vermeyecek! Sınırdaki köylerde sadece yaşlılar kalmış. Gidebileceklerin çoğu gitti. Ama Suriye tarafındaki köylerden kaçanların gidebilecekleri hiçbir yerleri yok. Sınır kapılarında bekletiliyorlar. Sınır kapılarına kadar ulaşabilenleri orada başka bir insanlık dışı uygulama bekliyor. TC’nin askerleri ve özel hareket polislerinin hakaretleri, yolsuzlukları, yağma, talan, rüşvet, kadınlara ve kızlara yönelik tacizler, “Kızlarından birini bize verirsen geçebilirsin” gibi aşağılık teklifler bekliyor.
 
Ankara Tuzluçayır ve Natoyolu semtinde açtığımız standlar da “Bize bir şey olmaz hükümetimiz, askerimiz var” diyenlere özelikle hatırlatmak istiyorum. Ne hükümet sizin hükümetiniz ne de asker sizin askeriniz!
Sınıra sıfır noktasındaki Alanyurt köyüne gidip çatışmaların olduğu yeri görüntülemek istedim. Köyde sınırı aşan Suriyeliler ve yaşlılar ve onlara bakmak zorunda olan yakınları var. Birisi bize rehberlik etti. “İki gündür buraya da iki top atışı yapıldı hepimiz korkuyoruz” diyor. Yanı başında ve köyün girişinde askeri araç devriyeleri geçiyor. Benim fotoğraf makinesi ile köye girişim TC’nin askerlerini çok rahatsız ediyor ve yakından görmek için hareketleniyorlar. Köye girişim ile fotoğraflamaya çalışmam arasındaki süre beş dakika bile sürmedi. Füzeler, kurşunlar ve ne olduğunu bilemediğim bir yaylım ateşi başladı. Kafamızın üzerinden, kulaklarımızın dibinden vızır vızır kurşunlar uçuşuyor. Fotoğrafı filan unuttum ben de köylülerle birlikte köyün duvarlarının diplerine kaçtım.
 
Kurşunlar duvarlara saplanıyor önümüzde bir şeyler patlıyor ve yerimizden kıpırdayamıyoruz. Biraz kesilir gibi oldu, tam arkadaşımı arıyorum ki yeniden başladı. Muhtarla konuşmak istedim ama muhtar durumu kaymakamlığa bildirdiğini zaten her şeyin askerlerin gözü önünde olduğunu söylüyor çaresiz.
 
Sonunda bana rehberlik ve çevirmenlik yapan köyden arkadaş “Siz buradan çıkın, yoksa bu yaylım ateşi bitmeyecek" diyerek aceleyle beni oradan geçen bir arabaya bindirdi.
 
Arkasından kamp kurduğumuz yerde yine benzer bir olay yaşadık (ki çadır kurmamıza askerler izin vermediği için bir ağaç altında topluca oturuyoruz) birden tepemizden  sağımıza solumuza bombalar ve füzeler düşmeye başladı. Hani Tayyip ve Başbakanı diyor ya “Bizim öfkeli çocuklar bize bir şey yapmaz” diye… Biz de tesadüf diye düşündük ki bizi oturmakta ısrar edince arabaları hedef aldılar. Şimdi IŞİD’in cephesini biliyoruz oradan atıldığında solumuzdan gelmesi gereken kurşunlar ve toplar hem sağdan hem soldan nasıl geliyor sorusunun cevabını siz verin. Sağımızda TC’nin askeri karakolu ve gözetleme kuleleri arkamızda da Kobanê.
 
Koordineli çalıştıklarını ispatlamak için, TC’nin değil IŞİD’in askerleri ve IŞİD toprakları olduğunu anlamak için katliamların başlamasını mı bekliyoruz? IŞİD’e yaranmak için yakında bunu da yapmaktan çekinmeyecekler.
 
Son söz: Bu gün eğer Kobanê ile dayanışmaz, sahip çıkmaz isek yarın çok geç olacak. Bu topraklar, askerler, hükümet, devlet, polis, sınır bizim değil! IŞİD’in emrinde ve yarın bulunduğunuz her yer kan gölüne dönebilir. 85 yaşındaki bir kadına tecavüz edip ellerini, ayaklarını, kafasını koparan, kestikleri kafaları pişiren, gözünü kan bürümüş katiller sürüsünden söz ediyorum.
 
Kobanê artık Kürt meselesi olmaktan çoktan çıkmıştır. Burada yaşananlar insanım diyen, insanlığının sorumluluğunu ve duyarlılığını taşıyanların sorunu haline gelmiştir. Abluka altına alınan Kobanê’ye Türkiye’den yol açılmazsa yakında gıda ve su sıkıntısı başta olmak üzere açlık ve salgın başlayabilir. Savunmak için teçhizat da gerekecek. “Stalingrad” savunması bize çok şey anlatacaktır. Bu filmi vakit geçirmeden izleyin ve kararınızı verin. 

Etiketler:
nefret