21/02/2012 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

Bir süredir takip etmeye çalıştığım konuların başında ne tutuklamalar, ne Engin Ardıç’ın kusmukları, ne Nihat Genç’in tükürükleri ne de Fethullah Hoca’nın üfürükleri var. Ben bir futbol aşığıyım!

Bir süredir takip etmeye çalıştığım konuların başında ne tutuklamalar, ne Engin Ardıç’ın kusmukları, ne Nihat Genç’in tükürükleri ne de Fethullah Hoca’nın üfürükleri var. Ne yalan söyleyeyim, Cübbeli Hoca’yı bile özlüyor değilim. Benim için artık varsa yoksa idam cezasını tartışır nitelikte futbol tartışılan telegol’ler, Rasim Ozan Kütahyalı’nın spor konuştuğu adını göğsüme kazıttığım o program ve Ahmet Çakar’ın salgıladığı yarı küfürümsü cümleler var. Ben bir futbol aşığıyım!
 
Hepimiz biliyoruz ki yeni meselemiz “şikecileri asmayıp besleyecek miyiz, yoksa Rasim Ozan Kütahyalı gladyatör kostümü ve Başbakan’ın tuğrası ile kutsanmış kılıcıyla kendilerini teker teker doğrayacak mı”ya evrildi. Bu bağlamda üstüne konuşmamız gereken şey kesinlikle ama kesinlikle işin siyasi niteliği olmalı, neden derseniz, tüm siyaset yorumcularının futbol konuştuğu bir evrede işin futbol niteliğini konuşursak fazlasıyla steril kalma riskini omuzlamış oluruz.
 
“Azimli penisler” başlığıyla işe koyulduysak bunun için kimseden özür dilememize gerek yok, öyle ki Türkiye’de değil futbol, sporun ‘erkek’ bir uğraş olduğu gerçeğini görmemek için steril bir mahallede köpeklerin bile çişlerini umumi helalara yaptığını düşünerek yaşamak gerekiyor.
 
Peki ya bu futbol uğraşını bugünlerde azimli penislerin iktidar alanı hâline getiren ne? Sporun kendisi mi yoksa bir uğraş olarak futbolun endüstriyel ve sınıfsal boyutlarının bir ‘şov piyasası aracı’na evrildiği süreçteki kısırlaşma mı?
 
Taraf Gazetesi yılın başından beri maçları “kirli sezonun maçları bunlar” diye veriyor. Bu sezonun “kirli” olmasının sebebi Taraf muadili gazetelerin savcı-muhabir kırması kıllı çocuklarının nihayet futbola da bir el atalım demesi olabilir; ancak futbolun başlı başına kirli bir uğraş olduğu, serbest rekabet piyasası ve konuşulan rakamların aldatıcılığı bakımından kaçakçılığın hasının futbol denen uğraşta gizli olduğunu anlatan yüzlerce yazı okumuşsunuzdur, okuyabilirsiniz (okuyunuz)…
 
BİRER ERGEN HEZEYANI MECRASI OLARAK FUTBOL PROGRAMLARI
Türkiye’deki “yönetim kurulları”na baktığımızda örneğin şu an STSL’de mücadele eden takımların hiçbirinin “Başkan”ının kadın olmadığını gözlemliyoruz. Dahası bu ‘spor kulüplerinin’ farklı ‘dallarda’ ve kadınların da mücadele ettiği alanlarda takımları olmasına karşın televizyon kanallarına bile kadınları çıkarırken androjen ölçümü yaptırdıklarına yemin edebiliriz. Öyle ki bugün, örneğin Lube Ayar’ın, futbolun erkekler arası hesaplaşmalarından fazla uzak olduğunu söyleyemeyiz. 18 takımın 18 ‘erkeğin’ yönetimine, 18 ‘erkeğin’ teknik yönetimine bırakılmasının ardında yatan gerçeğin ne olduğu ise asıl konularımızdan biri olarak önümüzde duruyor.
 
Orhan Tekelioğlu geçtiğimiz haftalara Radikal’de Ahmet Çakar ve Rasim Ozan Kütahyalı’nın sunduğu programdaki ‘atışma’ sürecini “Kavuklu ile Pişekar”a kadar götürdü. Bilindiği üzere kavuklu ile pişekar tıpkı Karagöz oyunundaki gibi belirli bir tiplemenin dışavurumudur. Zaten Türk Televizyonculuğu en ‘kaliteli’ “talking heads” formatlı programlarında bile “Sağcı-Solcu” zevat kapışmaları gibi, böyle bir sistem üzerine kendisini kurgulamıştır.
 
İlgili kurguyu ‘açmak’ gerekirse tıpkı tartışılan konu gibi tartışma mecrasının ta kendisinin de ‘şov odaklı’ olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Tıpkı Mehmet Barlas ve Emre Kongar’ın programında olduğu üzere bu ‘karşıt görüşler’ üstüne kurulu programların ‘sıkı paslaşmalarla örülü’ -gerçi buna bile iktidarın tahammülü olmaması şaşırtıcı- olduğunu görmemek zor. Dahası her iki ‘taraf’ın da özünde aynı düzenin farklı şoförlerce kullanımına taraf olduğunu görmek çok da zor değil.
 
AHMET VE RASİM: EFSANE BÜYÜRKEN
Peki ya Rasim Ozan ve Ahmet Çakar isimli bikini ekibi Türkiye sporunun ‘geleceği’ açısından ne ifade ediyorlar?
 
Bu ikilinin ifade ettiği ‘kavuklu pişekar ilişkisi’ne (1) dair Orhan Tekelioğlu’nun Radikal İKİ’de yazdıkları birçok bakımdan haklı tezler olsalar da özellikle de ‘halkının değerlerine dönmüş bir yüce varlık’ olarak Ahmet Çakar noktasında ‘kavuklu’luktan ayrıldığına pek katılamıyorum. Öyle ki, Çakar’ın ‘doktor’ olmasına bir orta sınıf yüceliği etiketi eklemlendirmek çok zor değil; ancak her iki ‘abimizin’ de konuştukları konuya dair ‘fikir’ sahibi olduklarını varsaymamız dışında üstüne konuştuğumuz konuda bir meşruiyetleri olduğu söylenemez, keza konuştukları şeyin ‘futbol’ olduğunu düşünmek için 80′lerin erotik sinemasından fırlamış bu iki arkadaşın ‘dil ve anlatım’ özelliklerini yoksaymak ön koşul olsa gerek…
 
Geçtiğimiz günlerde bir sofrada otururken bir abimiz Türkiye’de ‘proleter’ duygusu olmamasının kendisini sıktığından bahsetti şakayla karışık. Komünist manifestonun da doğumgünü olması sebebiyle lümpen proleterin sisteme içkin dil, anlayış ve yönelimlerinin tamamının bugün “toplum bunu istiyor” şiyarıyla birleşik biçimde arzuladığı bu program tipinin ürettiği çözümsüzlük ve “lafı yerleştirdi yine koçum benim” tembelliğinin “Türk, öğün, çalış, güven” televizyon ve tavla sanatındaki yerleşikliğini tekrar ve tekrar hatırlamakta fayda var.
 
Ahmet Çakar’ın ‘elitizmden yüzünü döndüğü’ bir halk yok, keza bu toplum kendi vasatını hızla üretiyor ve o vasatı Ahmet Çakar’dan çok daha ‘ünlü’ yapabilir. Zaten Çakar da tam olarak bu ‘vasat’ın ürünü, arada sırada iki üç Avrupa kelamı eden spor yorumcularının hiçbirinin şike konusunda konuşturulmaması, örneğin Ali Murat Hamarat’a ya da Dağhan Irak’a kimsenin şike konularındaki fikirlerini sormaması sürpriz değil.
 
Bu noktada Hacivatların aslında pek vasat olduğu memleketimizde ‘asıl’ işi bilenlerin “küfürbaz ve adi” olmamaları gerekçesiyle susturulduğunu düşündüğümüzde penisiyle federasyon yönetmeye aday 21 kişiyle sabaha başlamamız pek şaşırtıcı olmuyor. Federasyonu yönetmeye aday isimlerin arasında kadın olmaması ise bana kalırsa kadınlar açısından yalnızca Rasim Ozan Kütahyalı’nın eleştirmen olduğu bir müessesede var olmama isteği olarak açıklanabilir, aksi hâlde cüzdanında uçkurunun fotoğrafını taşıyan erkeklerin yönettiği futbolun kadınlarca yönetilmemesinin, iki erkek futbolcunun öpüşmesinin dünyanın sonu ilan edilmemesinin alışılmış olduğunun kafamıza kakıldığı bu dünyayı Rasim Ozan Kütahyalı’ya tapusuyla beraber vermekte fayda var. Belki Ahmet Çakar’la ekolojik bir sistem kurar, kim bilir salyalardan bir yapay gölle zaferlerini dahi taçlandırabilirler!
 

Etiketler:
İstihdam