22/06/2015 | Yazar: Umut Güner

Herkesin annesi, babası bu kadar muhteşem insanlardı da bu toplum neden bu halde?

Babamla hesaplaşmak istemiyorum! Hesaplaşmama gerek var mı? Kimin hesabını babama ödetmem lazım ya da hesap var mı bilmiyorum ama bir bombardıman olarak herkesin babasına güzelleme çektiği zamanlarda bir içim bunalıyor. Herkesin annesi, babası bu kadar muhteşem insanlardı da bu toplum neden bu halde? Tamam; yemedi yedirdi, içmedi içirdi. Çalıştı, didindi sizin için! Bir ceketle kışı geçirdi! Ama heteroseksüellik tam da böyle bir şey değil mi? O meşhur zihnimize kazınan cümlelerle “sevgi emek değil miydi?” Eee emekse bundan doğal ne olabilir!
 
Kötü bir çocukluk geçirdim zannediyorum. Ama başka başka aileler, babalar, anneler görünce de kendi ailemin ortamının en güzeli olduğunu düşünüyorum.
 
Küçük bir Anadolu kasabasında, tropikal ataerkil koşulların egemen olduğu bir yerde kısacık kot şortlarla sokaklarda fink atardım sürü halinde yol kenarda bekleşen tiplerin bakışlarında içlerinden hep bana “ibne” dediklerini duyardım ama kulaktan kulağa bile fısıltılaşmazlardı. Herkes bilirdi ki biri bana ibne muamelesi yaptığında babam onu “hallederdi”!
 
Babam, ben ve annem
 
Tabii 12 Eylül darbesi sonrasında babamın gördüğü işkenceler, elektrik verilmiş bedeni! Yanık yanık kokuyor olması, tırnakları ve sonrasında şiddetin hiçbir zaman tedavi edilmemesi bir yana; bu konunun hiç konuşulmuyor olmasının farklı yansımalarını da unutmamak lazım…
 
Ama babamın tek rutini bizi sokaktan korumak değildi. İçkisiyle kumarıyla, karı-kızıyla ve belki de daha fazlasıyla ben çocukken hep utanılacak şeyler yaparmış!
 
Maaile bir arada: Annem, ben, babam ve abim
 
Arkasını her daim annem toplardı ve annem “siz babasız büyümeyin” diye katlanıyorum derdi. Bu laftan da 13-14 yaşlarında iyice sıkılmıştım anneme sürekli “boşan o zaman” derdim. Babam; bu kötü günlerin anısını, sol tarafında benden hatıra mini bir kasap bıçağı izi ile ömür boyu taşıyor. Sanırım ona verdiğim en anlamlı “babalar günü” hediyesi oydu! Bir evlat olarak bize ne yaptı ise onun yaptıklarının altında kalmak istemedim. Anneme ve abime “dayak attığı” bir gün bıçağı çektim… O kaçmadı! Ben kaçmadım. Bıçak saplandı! Ben kaçtım, o kovaladı!
 
Babam ayda iki kere annemle kavga ederdi. Ayın 15’inde annemin maaşını aldığı gün ve her ayın 1’inde annemin ek ders ücretini aldığı gün. Annem feminizmi değil ama ev ekonomisini kendisi keşfetmişti. Parayı babama verdiğinde geri dönüşü olmayacağını biliyordu. Ve uzun yıllar annemin maaşı ve ek ders ücreti üzerinden kavga devam etti durdu. Ta ki bir aile klasiğimiz olarak benim babama “yeter artık” mesajını babamın anlayacağı bir dilden vermeme kadar. Sonradan öğrendiğim ve şahit olduğum kadarıyla aslında bizim ailede; sünnet ve askerlikten daha çok babaya verilen “yeter artık” mesajı erkek olmanın en önemli aşaması imiş.
 
Bir ara “Süper Baba” dizisi ve “İkinci Bahar” ile babalık miti oluşturdu. Benim gibi kendisini “piç” gibi hisseden herkesi vurup geçti bu iki dizi. Bende bu dizilerdeki babayı sevdim. Herkes babasını öyle anlatıyor!
 
Sonra annem hastalandı… Babam onunla her gün her saat ilgilendi. Annem git dedi babam gitti. Annem gel dedi babam geldi. Annem gözüme gözükme gözükme dedi babam gözüne gözükmedi. O beş sene boyunca annem babamın bütün yapıp ettiklerini temize çekti!
 
Ben, annem, abim ve gey pozum
 
Sonra sonra babamı eleştirdiğim birçok şeyin aslında beni ben yapan şeyler olabileceğini fark ettim. Babam aileye inanmıyordu! Sırf onun çocuğuyum diye bana çalıştığı kurumdaki çocuklardan daha fazla sevgi beslemiyordu! Veyahut kendi hayatını yaşıyordu! Aaa dedim bu aile bok çukurunun içine saplanıp kalmak yerine kendi ayaklarım üstüne durabilirim ve pekala tercih ettiğim aileyi kendim istediğim gibi inşa edebilirim. O aile denen şeyin iyi bir bok olmadığını gösteren sevgili babamı ve onun gibi babaları seviyorum!
 
Bu yazıyı da Aslı’ya, Yıldız Tar’a ve babasını benim gibi seven herkese ithaf ediyorum. 

Etiketler: insan hakları, aile
nefret