25/10/2013 | Yazar: Gözde Demirbilek

ve şimdi hâlim: grip + regl + öğrenci işleriyle deli kavga + gözler açılmayana kadar ağlamak = zeki müren - kahır mektubu.mp3

merhabalar. siz bu satırları okurken ben büyük ihtimalle çoktan sümüklerimle intihar etmiş olacağım. sümükleriyle intihar eden bir kadının belki de son satırlarıdır bunlar.
 
öncelikle dönüşte trende yaşadığım o çılgın anları anlatmak istiyorum. elbette sonra sıra sümüklerime de gelecek. geçen seferki yolculukta bilgisayarda yeni film olmamasının acısını çeken ben yolculuktan 2 gece önce facebook’ta dolanırken bir film afişi gördüm. beren saat filan oynuyormuş da bilmem neymiş. yorumlara bakasım geldi, black adında 2005 yapımı bi filmin aynısını çekmişler türkiye’de. esinlenme filan demişler ama o işi geçeksin. alt yazıyı alıp üstüne film kurmuşsunuz o işi geçeceksin sen bi kere. her neyse herkes o kadar çok övmüş ki black öyledir black böyledir. konusuna bakmadan indirip bi de alt yazısını falan buldum. filmi izlemek için yola çıkmayı bekliyorum o kadar heyecanlıyım. 
 
bu arada da regl kapıyı zorladı yani memeler şiş, ruh hali çalkantılı gözler dökülmeye hazır ve nazır durumda. 
 
filmi açtım ben trende ilk 15 dk. noluyo filan derken bir iki damla düştü gözümden. sonra film beni içine aldığında ben kafamı kollarımın arasını almıştım. ve film bittiğinde kafama montumu çekip montun altında deliler gibi ağladım. ben deliler gibi ağlarken trendeki insanlar müthiş tedirgin oldular ve yan koltukta oturan tahminimce 4-5 yaşlarında bi çocuk montun altından kafasını sokup "abla niye ağlıyon?" dedi. o an bi dank etti. trendeyim, insanlar var, yani dışardayım, kendimi kaybetmişim bunların hepsi kafamda dönerken montu açtım kafamı arkaya bi çevirdim ağlamaktan ölmek üzere bi kadın. eşi uyuyunca o da merakla filmi izlemiş. yani sadece alt yazısından bile etkilenen insanların olduğu bir filmmiş black. bunu hep birlikte görmüş olduk. bandırma-izmir treni, tren olalı böyle azap çekti mi acaba? 3. vagonda ciddi trajikomik anlar yaşadık biz orada çünkü.
 
bornova metroya gelene kadar izmir’e geldiğimi anlamadım. oysa izban üzerine metro hem de o haldeyken yaptığımda çokça farkına da varmalıydım lakin varamadım. 
 
ha bu arada okulda ne mi olmuş? öğrenci işleri sınıfımı değiştirmiş hem de benim haberim yokken. holey be... öğrenciyi alıp yerden yere vurmak mı, bayılırlar!
 
öğlenden sabaha geçiş, sabahtan başka bi sabah grubuna geçiş falan benim ilk ayım bunlarla geçmişken üzerine -bana hiç haber vermek yok yalnız- bi de bu. pazartesi derse girdim. bana en son söylenen sınıfta. dün bana listede olmadığım söylendi. gidip öğrenci işleriyle konuştum, üzerine öğretmeninle gel halledelim dediler. bugünse aynı sınıfa giren başka bi öğretmen tarafından listede adım olmaması sebebiyle dersten atıldım, holey be. hayat çok güzel di mi ya. sonra ben o sinirle aldım öğrenci işlerine girdim. bu arada çoktan regl oldum ve gribim. yani bedenimde benden ayrı olaylar gelişmekte hani etkilenmeyen kısım vardır ve doğuştan regl kadınlar kulübü. ben kesinlikle ikinci gruptan olduğum için girdim dedim böyle böyle oldu. siz kendi kafanıza göre iş yapıyorsunuz gidin kendi sınıfızda derse girin kaç yaşında insanlarsınız falan beni burada hani derler ya itin götüne sokmak, evet soktular. 
 
ve tabi ki ben naptım? kapıdan çıktığım gibi yabancı dillerin önünde merdivenlere oturup sessiz sessiz yarım saat ağladım. sonra metroya bindim metroda da ağladım. otobüse bindim orada da ağladım. bu arada silmekten hızmam burnumu koparmak üzere bi de ona sinirlendim. patladım patlıycam gibi oldu. ve eve ulaştığımda kafamı dağıtmak için... 

(bunun için de bi fotoğraf koyardım ama kaldıramazsınız diye korkuyorum. çünkü gözleri var ama gözleri yok. nasıl tahmin edebildin mi? edemezsin, aynada ben kendimi gördüğümde inanmakta zorluk çektim)
 
tabi ki alışverişe çıkmadım, pazara gittim. varoşum ben nasıl alışverişe gideyim? aklıma didem madak geldi, onun süper enginarları gibi süper kerevizler aldım. ve eve gelince kerevizlerin süperliği üzdü beni.
 
velhasıl, okullara insan diye çürük soğan oturttuklarını gördüm. hani yemek yapacaktır son bir büyük soğan kalmıştır bilirsin ve çürüdüğünü görürsün. öyle yani, öyle bir şey. o olmadan yemeği de yapamazsın. allah kahretsin ki karnını da doyuramazsın. 
 
ha bu benim öğrenci işleriyle ilk birbirine girmem mi? tabi ki değil. tabi ki son da olmayacak. ve tabi ki o adamın bir gün bana işi düşeceğini, elbet bir yerde başka pozisyonlarda karşılaşacağımızı biliyorum. o zamana kadar çok kötü şeyler de olacak ama seziyorum. kalabalık, yeni bi yere girme, insanlarla konuşma gibi fobileri olan bir kadın için şu 1 aylık dönemde fazlasıyla kemiğime kadar kurudum.

ve şimdi hâlim: grip + regl + öğrenci işleriyle deli kavga + gözler açılmayana kadar ağlamak = zeki müren - kahır mektubu.mp3
 
yarın erkenden gidip her şeyin güzel olacağına kendimi o öğrenci işlerine rağmen inandırmaya çalışacağım. beynim sümüklerimle akmadan bu yazıyı haspel kader bitiriyorum, kalın hoşça. 

Etiketler:
nefret