05/06/2014 | Yazar: Emre Korlu

Yatakta İstanbul,yatakta beş paralık yosma, kadehi kırılmış yere saçılmış yanlış tarihi kusmuş kırmızı şarap... Bir bilseniz ne var, ne yoktum!..

Almış mıyım başını ellerimin arasına bu fayansları alkol kokan tuvaletin soğuk boşluğunda. Birileri öldüğünü söylerken yaşadığına duyduğum inanç hiç bitmemiş öyle değil mi, öyle değil mi avucunda balıklar ölen sevgili.

 
Sonra arkadaşlarla rıhtıma vurmuşuz birbirimizi. Sezen şarkılarıyla sevişmişiz, bir ikindi selâsı.
 
Martılar aç kalmış ve yığılmışlar o sonsuzluk karası suya.
 
Eroin en çok soluk benizli çocukları kendine aşık eder oysa.
 
Oysa yangın yeriydi o benim için, komaya girdiğinde İsmail ağabeye ağız dolusu küfür savurduğum, satıcılara bir bir sövdüğümdü. Yüzüme tokat gibi inen yoksulluğumun öteki yüzü parmaklarımı sıkılmamış yumruğunda ezen zayıflığımdı.
 
Birant’a bir şeyi yapmamasını söylediğinizde hemen akabinde yok olmanız gerekirdi. Ne zaman sinirleneceği belli olmazdı. İstediği bir şeyi alana kadar da direnirdi. On yedi yaşına kadar çekmediği zorluk, girmediği yol kalmamıştı.
 
Kibrit çöpüydüm. Çoğu zaman çömezi ve bazı bazı işe yaramayanı...
 
Yani Birant’ın gözünde çok şeydim. Paçasından tutup aşağıya doğru indirdiği şortunu elleriyle parçalayıp içine dolduktan sonra ertesi sabaha tanımadığı “ben ibne değilim “ diye bağırıp bir hiçmiş gibi davrandığı, o hiçbir şeydim.
 
“Eroin kullanımından sonra beyin bölgelerine geçer. O bölgelerde morfine dönüşür ve morfin sinir hücrelerindeki opiod alıcılarına hızla yapışır. Yoğunlaşmanın şiddeti; alınan maddenin miktarına, beyne giriş hızına ve beyindeki opiod reseptörlerine ne kadar çabuk yapıştığına bağlıdır.
 
Bu maddeyi vücudunuza aldığınızda derinizin yüzeyinde tuhaf bir sıcaklık hissedersiniz. Ağız kuruluğu kendini göstermeye başlar;göz bebekleriniz küçülür, kol ve bacaklarınızda ağırlık hissi duyarsınız. Mide bulantısını hissetmeniz ise kaçınılmazdır.Hemen akabinde kusma haliyle karşı karşıya kalırsınız.
 
Eroin kullanıcılarının bu acayip durumuna “rush” adı veriliyor.”
 
Ama ölüm de korkutmuyor beni
Bu aralar dalgınlık üstüne dalgınlık yaşıyor, Birant. Çok az sevişiyoruz. Çevremizde olup bitenler çok az ilgimizi çekiyor. Küçük bir evin içerisinde yaşayan beş kişiden toplasan sayfalarca not düşer masaya zira onunki hep yokluk kusuyor.
 
Eroin, Birant’a hükmede bilen tek şey...
 
Evin en büyüğü tornacı Hüseyin: “söyle şu hayduta o malı buraya sokmasın”diye omuzlarımı sıkıyor ve öyle bağırıyor ki babamın sırtımda bıraktığı kemer acısını hissediyorum. Telaşla çıkıyorum o bağırışların arasından “istemiyorsanız gideriz”diyorum ama içimden.
 
Birant’ın geçmişine dair hiçbir şey bilmiyorum ancak kendinde kapalı olanı açmak istemezcesine, o herkesi geçmişiyle yargılıyor.
 
“İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer.”
 
Bu sözün altında derin bir acı olduğunu hissettim. Ama herhangi bir şey söylemedim. Çünkü etrafını seyrederken, sanki benimle değil de kendi kendine konuşur gibi söylemişti. Kısa bir sessizlikten sonra sözüne devam etti:
 
“Sana hep ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin.” Geliyor yanıma tam da Serenad’ın bu paragrafını okuduktan sonra vuruyor enseme: “Okumayı da mı biliyorsun lan!” diyor.
 
Birant’a göre ben hafif meşreptim. Yani onun deyimiyle kolay lokma, hiç sevmediği sakız sardunyası, bir boktan anlamayan sokak tayfası...
 
Yatakta İstanbul,yatakta beş paralık yosma, kadehi kırılmış yere saçılmış yanlış tarihi kusmuş kırmızı şarap...
 
Bir bilseniz ne var, ne yoktum!..
 
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
 
“Rüyalar görüyorum. Sabaha karşı beni almaya geliyorlar lakin yüzlerini seçemiyorum. Bu şey o düşlerden çabuk sıyrılmamı sağlıyor.Rahatlıyorum; tüm sıkıntılardan arınıyorum.” diyor. Tam da kendinden geçerken:
 
Hepatit C olduğunda ne hissettim biliyor musun Birant? Diyorum. O an gözlerimden akanları bile sorguladığına eminim. Öyle çok gevşiyor ki burada olmadığı aşikar.
 
Bu hastalığı taşıdığını öğrendiğimde her şeyin üstesinden gelebileceğimize inandım veyahut inanmaya zorladım kendimi. Genç yaşının karaciğerine verdiği zararı, eroin miktarına bağlamamana hayıflandım. Bir anlık zevk uğruna altı saat sonrasında çektiğin acıları nasıl da görmezden geldiğine şahit oldum.
 
“Eroinin etkisi altı sekiz saat içinde sonlanır ve şiddetli  yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Bunlar arasında şiddetli kas ağrıları ve kramplar, uykusuzluk, gözde yaşarma, burun akıntısı, ishal sayılabilir. Yoksunluk belirtilerini gidermek için kişiler 6 saatte bir eroin dozunu yinelemek zorunda kalır.”
 
Hiç gocunmadım tavanı rutubetli bir evin iki kişilik yorganın yatak niyetine serildiği o odanın içerisinde becerilmekten. Sevdim çünkü. O eroini sevdi, ben onu. Bu kadar basitti işte bir seviyi anlamak ama kimse anlamadı üzerine siyah çizgi çekilmiş beyazın biz de bıraktıklarını,bizi yolsuzlaştırdığını.
 
Nâzım ağlıyor şimdi: “Hayat taşıyor içimden.”
 
Bir keresinde ev arkadaşlarımızdan zımpara Hilmi’nin beş defa ertelenen ancak sonra mutlak yapılmasına karar verilen düğününe katılmıştık. Birant’ın gözlerini takip etmekten oldukça yorulduğum dakikalardı.Bunu dile getirmeye korkar halde, kızlara karşı ilgisini gözlemliyordum. Kıskanıyordum.
 
Sonra yine yarıda kesildi hayat. Birant, o krizleri geçirmeye başladı. Karanlıkta yolun kenarında; kas ağrıları,tarifsiz kramplar, müzik seslerine sağır olan kulaklarımız...
 
“Bana git ve onu bul!” diyordu. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Hacı hüsrev, o karanlık mahalle, asla aydın olmayan, ellerimin korkunç kızarıklığı...
 
“Al”diyordum. Sevdiğim adama ellerimle o zehiri veriyordum.
 
Başka çaremiz yoktu.
 
Aslında vardı!
 
Söylediklerimin hiçbirini anlamayan tavırla yüzüme karşı gülümserken “iyileşebileceğini söylüyordum.”
 
“Eroin, yüksek dozda alındığında ölüm ile sonuçlanabilir. Göz bebeklerinin toplu iğne başı kadar küçük olması, solunumun yavaşlaması ve koma hali bu durumun belirtileridir.”
 
Sona nasıl sürüklendiğimizle ilgili her şeyi öğrendim.Tedaviyi kabul etmeyen ve anlamsız bir şekilde direnen eroin bağımlısı o esmer çocukla birlikte ben de çarçabuk tükendim.
 
Bar’dan iki gece önce, çıktığımız o en yüksek binada ilk defa bu şehirden daha güçlü olmanın içimizde yarattığı tuhaf hisle “ İstanbul ayaklarımızın altında, Birant”diyordum. “Artık biz ondan daha güçlüyüz! Daha güçlüyüz!” Mavi gözlerinin derin griliğine bakarak, ona karşı her zamankinden daha yakın durarak, ibne olmadığını yineleyen bir öpüşün dudağımda bıraktığı ıslaklıkla “seni seviyorum” diyordum.
 
Enjeksiyon iğneleri pahalı değildir, o tozdan bulmak ve ona yatırım yapmak zordur. Bir bar tuvaletinde ölü bulunmanız için illa bilinçli olarak yüksek doz eroin almış olmanız gerekmez; farkında olmadan üst üste kanınıza bulaştırdığınız zehir kalbiniz ve tansiyonunuzda yavaşlamaya sebep olarak sizi yok edebilir.
 
Geride cesedinizin yanı başında gözlerini boşluğa dikip maddeye olan zayıflığınıza karşı gücü yetmeyen bir Nâzım kalır.

Etiketler:
İstihdam