02/10/2012 | Yazar: Emine Özkaya

Barış’ın tarafı, barıştır, koşulsuz. Barış’ı kurmanın çeşitli yöntemleri vardır. Yürümek de bunlardan biridir sadece. Ben, 3 Ekim’de, Adana’da katılacağım BARIŞ yürüyüşüne

Barış’ın tarafı, barıştır, koşulsuz. Barış’ı kurmanın çeşitli yöntemleri vardır. Yürümek de bunlardan biridir sadece. Ben, 3 Ekim’de, Adana’da katılacağım BARIŞ yürüyüşüne
 
Öncelikle bir insanım ve savaşa karşı tavır almak için insan olmak yetmiyor elbette. Savaşları da çıkaran insanlar çünkü. Bu noktada, insan vicdanını harekete geçiren, tavır almaya iten bir perspektif ve inanç olması gerekir. Benim inancım, insanları bölen tüm sınırların kaldırılması temelinde şekillendi. Milliyetçik, cinsiyetçilik, ırkçılık, militarizm gibi konularda duyarlı olmaya çalıştım hep.
 
Bir kadın olarak, savaşı sadece cephelerde görmüyorum. Günlük yaşamın her alanındaki şiddet, “sivil militarizm”, resmi savaşlardan daha az yıkım yaratmıyor. Bu tahakküm ve güç ilişkisi içinde düşündüğümde, kadın kimliğim daha bir ön plana çıkıyor doğal olarak. Roboski’yi sorgularken, ailedeki, sokaktaki şiddeti de sorguluyorum. “Namus” cinayetlerinde ölen kadınların haddi hesabı yok. Dolayısıyla, savaşa karşı olmak, sadece insana sahip çıkmak değil, ağaçlara, kuşlara, börtü böceğe de sahip çıkmaktır. Homofobiye, kadınlara, geylere, mültecilere, hayvanlara karşı uygulanan ayrımcılığa, şiddete de karşı çıkmaktır. Bunlar birbirinden ayrılan konular değildir.
 
Bu coğrafyada 30 yıldır süren ve bir türlü durdurulamayan bir iç savaş yaşanıyor. Taraflar oluşuyor, oluşturuluyor. Bana göre haklı bir savaş yoktur. Savaşa dur deme, karşı gelme hakkı vardır. Seyirci kalmama sorumluluğu vardır. Yoksa taraf oluruz otomatikman.
 
Roboski olayı benim açımdan son noktaydı artık! İlk kez yılbaşını kutlayamadım geçen Aralık ayında. Yüreğim kanadı “çocuğumu istiyorum” diye feryat eden anaların sesini duydum. Anneler doğurdukları çocukları vursun istemiyorum artık!
 
1 Eylül’de Halil Savda’nın barış için yürüdüğünü duyunca hemen aradım. Halil, bu topraklarda seyrek görülen bir sivil itaatsizliği, doğrudan eyleme geçerek başlatıyordu. Arkasında örgütler, partiler, tüzük ve programlar yoktu. Bu yanı beni çekti. Bireyin gücüne hep inanmışımdır. Tarihte ve yakın geçmişte bunun pek çok örneği vardır.
 
Bugün benim de çoğu kez eylemlerinde yer aldığım CND (Campaign for Nuclear Disarmament), Bertrand Russell öncülüğünde kurulmuştur. Bu nedenle, bireyin dönüştürücü, değiştirici gücünü hiç küçümsemiyorum. Örneğin, 2003’te, Bush ve Tony Blair’in iktidarda olduğu dönem, Irak’a saldırıldığında, CND, yaşları 7′den 70’şe, çoğu insanı seferber etmiştir Britanya çapında. Londra’dan otobüslerle, Amerikan Savaş uçaklarının yakıt aldığı, Fairford üssüne giderken, savaş karşıtlarını polis, üsse on km kala durdurmuş, arama tarama sonucu, bir çakı bıçağı dahi bulamamış, ama yine de zor yoluyla geri çevirmiştir. Otobüsün içindeki bir barış taraflısı, Scotland Yard polis teşkilatını mahkemeye vermiş ve kazanmıştır. House of Lords, bireyin ifade özgürlüğünün yanında tavır almıştır. Fakat, toplu dava hâlâ devam etmektedir.
 
Benim bizzat tanık olduğum bir başka bireysel inisiyatif örneği de Venunu’dur. İsrail’in nükleer silahlarına karşı tavır almış ve onun 1990’da attığı adımlar, evrensel barış kampanyasına dönüşmüştür. Geeenham Common Women’s Peace Camp ise diğer bir örnektir.
 
Halil Savda, Roboski’den Ankara’ya başlattığı 1300 km’nin 700’ünü katetti. Yollarda başka barış severler de katıldı. Çok da iyi karşılandı geçtiği güzergâhlarda.
 
Ben, 3 Ekim’de, Adana’da katılacağım BARIŞ yürüyüşüne

Barış’ın tarafı, barıştır, koşulsuz. Barış’ı kurmanın çeşitli yöntemleri vardır. Yürümek de bunlardan biridir sadece. İnsan bedeninden, yaşamından kıymetli ne olabilir ki? Bu bedenleri yollarda telef ettirenler utansın. Dipçikleyenler, darp edenler utansın. Silahımız, külahımız yok. Başka bir seçenek bırakmadılar.
 
Bedenim barıştır öyleyse!
 
Emine Özkaya

30 Eylül 2012
 
Emine Özkaya kimdir…
Özgeçmiş
Emine Özkaya, 1980’li yıllarda yükselen kadın hareketinde yer aldı. Daha sonra Britanya’ya gitti.
Özel ilgi alanı “Toplumsal cinsiyet çalışmaları” ve “Tarih” olan Özkaya, İngiltere’de, Middlesex Üniversitesi’nin Humanities bölümünden mezundur. Eğitim ve milliyetçilik üzerine master çalışmaları vardır.
Gökyüzü, Milliyet Sanat, Birikim, Sosyalizmin Sorunları, Yeni Zamanlar, Düşünen Siyaset, Kitap-lık, Cumhuriyet Kitap, Yapı Kredi Kitaplık, Özgür Üniversite, Kaos GL dergilerinde çeşitli konularda yazılar yazdı.
1997 yılında, Emma Goldman’ın Hayatımı Yaşarken adlı otobiyografisini (Metis-Kaos ortak yayını); 1999 yılında Paul Avrich’in Bir Amerikalı Anarşist, Voltairine de Cleyre (Sel Yayıncılık) adlı biyografisini ve 2006 yılında, Mary Davis’in Sylvia Pankhurst-Radikal politik mücadele içinde geçmiş bir hayat (Versus Kitap), 2010 yılında Michael Seidman’in, İşçiler Çalışmaya Karşı (Boğaziçi Üniversitesi Yayınları) adlı eserleri Türkçeye çevirdi.
Metis Yayınlarının çıkardığı Türkiye’de Siyasi Düşünce, adlı ansiklopedinin 8. cildine, Türkiye’de Anarşizm, adlı makaleyle katkıda bulundu. Mine Ege adıyla Anarşizm Bir Devrim Çağrısıdır (Kaos Yayınları, 1995) adlı broşüre katkıda bulundu; aynı adla, İngiltere’de yayımlanan Anarchism in Turkey broşürünü yazdı. Halen çeşitli site ve dergilerde çalışmalarını sürdürüyor.
Yazınsal çalışmalarının yanı sıra, birçok savaş karşıtı ve radikal kampanyada yer aldı.
 

Etiketler:
İstihdam