04/02/2008 | Yazar: Fatih Kocatürk

‘Sahneden aşağı baktığımda kalabalıkta gey popülasyonu yüksekse o konserin çok keyifli geçeceğini ba

‘Sahneden aşağı baktığımda kalabalıkta gey popülasyonu yüksekse o konserin çok keyifli geçeceğini başından biliyorum. Eğlenmenin ve dans etmenin tadını kendilerini gereksiz endişelerle kısıtlamadan çıkarıyorlar.’ GAYMAG’den Fatih Kocatürk, Bedük’le konuştu.

İnternet üzerinden yayınlanan gey-lezbiyen magazin dergisi GAYMAG Ocak sayısında kapağına Bedük’ü taşımıştı.

GAYMAG’den Fatih Kocatürk, Bedük’le Eurovision’dan Hande Yener’in ‘gay ikonu’ seçilmesine, pek çok konuda konuştu.

Nedir Bedük ve neden?

Bedük benim soyadım. Bir nevi Bon Jovi gibi düşünebilirsiniz. Yaptığım şey daha Avrupalı diye bana ait olmayan bir isim koymayı düşünmedim. Bana özel, eşi olmayan bir müzik yapıyorum ve tabidir ki bu müzik ile örtüşecek olan ismimin de eşsiz, bana özel olmasını istedim. Türk olduğum için kendimi diğer dünya müzisyenlerinden daha aşağı görmüyorum; hatta bununla gurur duyuyorum. Dünyanın her yerinde Jason, Dave, Jay vb. adamlar var elektronik dans müziği yapan veya oldukları şeyden utanıp kendilerine garip isimler koyan ama Bedük bir tane! İsmim ilk etapta yadırgandı ve çok alaturka gibi geldi insanlara ama müziğim karşı tarafa geçtikçe, müziğimle ismim özdeşleşti diyebilirim.

(Bu arada bilmeyenler için Bedük ‘Büyük’ demektir ve aslen Çağatay Türkçesinden gelir.)

Müziğinizi ve tarzınızı oluştururken etkilendiğiniz isimler oldu mu?

Gelişme çağımda dinlediğim, etrafımda var olan ve beraber büyüdüğüm müziklerin ve grupların etkisi mutlaka olmuştur. Bunların arasında Bee Gees, Kool and The Gang, Village People, Cure, Talking Heads, Elvis Presley, Tom Jones, George Michael, A-Ha, Alphaville, EMF, Barry White, Funkstar Deluxe, James Brown vs… Daha yenilerden ise Jamiroquai, Moloko, The Ones, Fun Lovin Criminals, Daft Punk, Beastie Boys, Luomo, Basement Jaxx, Chemical Brothers’i sayabilirim ilk etapta.

Bütün dünyada dans müziği denince insanların aklına ilk önce eşcinseller geliyor. Tarihe bakacak olursak müziğin, özellikle de dans müziğinin gelişmesinde eşcinsellerin rolü çok büyük. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tarihte eşcinsellerin sadece müzik değil, her türlü hak ve özgürlüğün kazanılmasında ve sanatın diğer dallarının gelişiminde oynadığı rol de çok önemlidir zaten. ‘Love makes the difference.’ (Aşk fark yaratır)

‘Eurovision ülkemizde gereğinden fazla ciddiye alınıyor’

Eurovision hakkında ne düşünüyorsunuz? Katılmak ister miydiniz?

Sanatın her dalında olduğu gibi bunun da ülkemizde gereğinden fazla ciddiye alındığını düşünüyorum. Son yıllarda birinci olan kişilerin işin sadece eğlence tarafında durması da zaten bir gösterge... Hayatımda duyduğum en absürd karar da Mor ve Ötesi’nin bu sene katılıyor olmasıdır. Geçen senenin birincisi ve Mor Ve Ötesi!!! Hala neyi ispatlamaya çalıştığımızı anlayamıyorum açıkçası. Böyle bir yarışmada birinci olmak istememiz Türkiye müzik sektörünün ayaklar altındaki berbat halini yurtdışındaki insanlara iyi göstermeye çalışma çabasından başka bir şey değildir bence. Yurtdışında sanatsal ilerleme en başta bireysel başarılarla gelecektir. ‘Vatan için, millet için’ nidalarıyla, bir takım benzeri duygu sömürüleriyle olacak olsaydı şimdiye kadar en az 20 Türk sanatçı yurtdışında başarmış olurdu. Ha, bu arada katılmak istemez misiniz, derseniz tabi ki isterim. Ama buradaki isteme nedenim tamamen farklı olurdu. On binlerce kişiye canlı olarak milyonlarca insana da TV’den konser verme düşüncesi beni hareketlendirir. Yoksa işin diğer tarafları boş laftan ibarettir.

‘2006 Miller Music Factory Yarışması’nda ödül kazanan şarkınız ‘Like Tomorrow Will Never Come’ bence çok güzel. Ama şarkıyı siz seslendirmediniz sanırım. Neden?

Teşekkür ederim öncelikle. Parçayı beğendiğinize sevindim. Ama o parçayı ben söylüyorum. Parçada anlatılan şey, 70 yaşları civarında şişman bir zenci kadının kocasını terk edip artık hayatını, yarın hiç gelmeyecekmiş gibi yaşamak istemesi üzerine kurulu. Bunun için de sesimin o kadın gibi çıkmasını istedim ve dijital ortamda sesimi o hale getirdim. Aslında bir oktav pesten söylüyorum albümde. Yarışmadaki jüri de orijinal ses kayıtlarını duymadan inanmamıştı. Bu arada sahnede canlı olarak aynı oktavdan söylüyorum. Garip bir şekilde ses aralığım oldukça geniş.

‘Hande Yener ‘gay ikonu’ olamaz’

MTV listesinde şarkınız bir numaraya kadar yükseldi. Bu çok büyük bir mutluluk olsa gerek…

E tabi… Küçüklüğünüzden beri seyrettiğiniz şeyin içinde olmak güzel ve garip bir duygu. TV’nin içinde çalan o küçük adamlardan biri oluyorsunuz bir anda. Bir de tabi yaptığım şeyin kabullenilmiş olması da ekstra bir keyif veriyor.

Kaos GL dergisi düzenlediği anketle Hande Yener’i ‘gay ikonu’ seçmişti. Hande Yener de elektronik müziğe kayan bir çizgi içerisinde sizin gibi. Onun hakkında ne düşünüyorsunuz?

İkon dediğiniz şey öyle bir anda veya bir albümle olmaz. Zaman içinde tabular yıkmış, taşlar oynatmış ve o komünite için ekstra bir şey yapmış olması gerekir bence. George Michael olabilir, Madonna olabilir, Zeki Müren olabilir ama Hande değil. Yaptığı müziğe gelince… Değişmek, gelişmek ve risklere rağmen kendine göre farklı bir şeyler yapmak isteyen herkese duyduğum saygıyı ona da duyuyorum. Ama kendi müziğini yapmayan, kendi üretmeyen birine duyabileceğim saygı kadar. İşini daha müzik odaklı yapmalı ama o da tabi başka bir düzlemde… Prodüktörü aynı zamanda ‘sabah gülleri’, ‘Pazar zırtları’nın da yapımcısı olunca magazinden uzak durup yoğunlukla müzikte ve performansta durmak zor olsa gerek.

‘Eğlenmenin ve dans etmenin tadını çıkarıyorlar’

Geylerin elektronik müziğe olan ilgisine nasıl bakıyorsunuz? Örneğin Radar Live’daki konserinizle ilgili homoloji.com isimli bir eşcinsel sözlüğünde, çok fazla gey katılımının olduğu yazılı.

Kaliteli müziğin ve özellikle de sınırsız bir eğlencenin olduğu yerde geylerin olmaması düşünülemez tabi. Radar Live’deki konserde değil ama Indigo konserinde oldukça fazla olduğunu biliyorum. Sahneden aşağı baktığımda kalabalıkta gey popülasyonu yüksekse o konserin çok keyifli geçeceğini başından biliyorum. Eğlenmenin ve dans etmenin tadını kendilerini gereksiz endişelerle kısıtlamadan çıkarıyorlar. Ben daha hiçbir geyi, ortada iyi bir canlı müzik varsa, elinde kadehi duvara yaslanmış birilerini keserken görmedim. Kendilerini müziğe ve akışa bırakıp olabildiğince anın keyfine varıyorlar. Ve özellikle çoğunluğu çok iyi giyiniyor. Ortamın enerjisini bir anda üst seviyeye çıkartabiliyorlar. Eğer benim müziğim ve konserlerim geylerin üstünde bu etkiyi bırakıyorsa ne mutlu bana ve grup arkadaşlarıma. Demek ki başarmışız, diyorum.

Röportajınız için çok teşekkürler, okurlarımıza mesajınız nedir?

Ben teşekkür ederim. Love & Peace May Be With You! (Aşk ve barış, belki seninle!)


Etiketler: kültür sanat
İstihdam