13/02/2012 | Yazar: Emre Varışlı

Her romantik bir gün artık romantik değildir ve bunun geri dönüşü olmaz. Aslında Behzat Ç. hakkında içimde tutmayı yeğlediğim bazı şeyler vardı.

Her romantik bir gün artık romantik değildir ve bunun geri dönüşü olmaz. Aslında Behzat Ç. hakkında içimde tutmayı yeğlediğim bazı şeyler vardı. Yakın çevremdeki bir çok kişi ayıla bayıla Behzat muhabbeti yapıp duruyordu. Ben de anlattıklarına hafif tebessüm edip sigaramı tüttürüyor ya da biramı yudumluyor ya da her sıkılgan gibi göz hizasında ilgilenecek bir şey arıyordum.

Romantik ve sorunlu adam Behzat’ın maceralarına izlemeye koyuldum. Emrah Serbes’in bir tek Erken Kaybedenler’ini okumuş ve kitaba bayılmış biri olarak, Behzat’a ancak ‘göz gezdirdim’  diyebilirdim ama bunu yapamazdım, burada beni ifrit eden durumlar vardı eni konu bakmalıydım. Tabi buna ne kadar tahammül ettiğimin, koltuklarda nasıl kıvrandığımın ama bir yandan da dizideki ‘sevimli’ polislerin eğlencelerine güldüğümün ayrıntısına girmeyeceğim.

Erdal Beşikçioğlu’nun hatrını saydığım performansıyla birlikte, özellikle ‘duyarlı’ insanların bu karakterde ve diğer karakterlerde ne bulduklarını, onu/onları neden bu kadar bağırlarına bastıklarını anlamak için beton delmek zorunda kaldım, buradaki beton kendi kafamdı elbette. Kurtlar Vadisi, Memoli, Arka Sokaklar gibi fenomenlere burun kıvıran bir ‘nesil’(popüler oldu ya), Behzat Ç.’yi neden bu kadar ‘kendileri’ yaptılar. Samimiyet mi? Evet, sakilliği, bereşi ilişki faşisti olmayı, odunluğu bu kadar iyi ifade eden, bu kadar su katılmamış bir halde gözümüze sokan senaryo ve maceralar oldukça ‘samimi’. çocuklar Duymasın’da yaptılar bunu aslında. Ama o çok ‘samimi bulunmuyordu aynı kişiler tarafından. Yani, ataerkil gidişat da bir o kadar samimi.

Bu  ‘rock müziğimi dinlerim, türk gelenek ve göreneklerimi de sayarım’ bilinciyle izlendiğinde dizideki her şey elbette gayet samimi. ‘polisin sevimli ve sorunlu dünyası da işte böyle’ dendiğinde de her şey gayet ‘türk ve sevimli’.

Sorun bende. Ben bir türlü delikanlı olamadım. Ben bir türlü ‘kontrollü özgürlük’ yanlısı olamadım. Ben marjinal ve sorunlu olup, sevimli olmayı beceremedim. Ben gözaltına alındığımda beni döven bana küfür eden polise bakıp ‘ayy bunun da sorunları var ama sevimli aslında yaaa’ diyemedim.  Tüh! Bak gördün mü?! Nasıl da uyuşamadım uzaktan kumandamla. Onun bana sağlayacağı huzurla.

Emrah Serbes, bir durum tespiti mi yapıyorsun? Kimin için yapıyorsun? Farklı şeyler söyleyen, tepkisini dile getiren, azınlıkta olan kişiler için yapıyorsan, yorulma. Biz her sokak gösterisinde polisin bize sıktığı biber gazından sonra ‘durumun nasıl olduğunu’ gayet iyi biliyoruz. Bunun için bir de dizi çekmeye gerek yok.

Emrah Serbes, var olan şeylerle dalga mı geçiyorsun? Tamam, geç, eğlenceli. Ama bu alt-metni kaç prime-time izleyicisi anlıyor ve ‘hımmm bak işte bunlar böyle’ diyor? O prime-time ağabeyleri ve ablaları, Behzat ifade odasında her bir adama daldığında ‘Offf nası geçirdi ama, işte bunları böyle benzeteceksin’ diye tatmin olduktan sonra ya Kurtlar Vadisi’ne ya da Çarkıfelek’e zaplıyolar.

Emrah Serbes, bu güzel, sorunlu, sevimli saldırgan polisleri seviyor musun? Eğer öyleyse kandırılan çok insan var, haberin olsun.

Emrah Serbes, bu dizi ne olacağına karar verememiş şehrin ‘ıssız adamları’na mı adanmış?

Emrah Serbes, Behzat Ç.’den nefret etmemizi mi istiyorsun? Eyvallah, ben fazlasıyla ediyorum ama prime-time ağabeyleri onu fazlasıyla bağırlarına basmış durumdalar.

Karşıtlar nerede? İstemediğimiz tarafı, istemediğimiz ‘polis’ tipini görüyoruz, zıddı nerede? Yoksa Behzat Ç.’de mi bir Emniyet Genel Müdürlüğü projesi? Hani biraz daha kenarda köşede kalmış, biraz daha romantik, az biraz daha gazete okuyan, az biraz daha kitap okuyan, az biraz daha ‘polisiye dizisi de çekilmiyor’ memlekette diyenler,  biraz daha ‘içsel yolculuklu’ filan insanlar için mi yapılıyor?

‘Efenim sosyal konulara da değiniliyor’, ‘ayy bak bu hafta transeksüellerin başına gelenlerden bahsetmiiiişş’ savunmaları, dizinin sosyal konulara da değiniyor olması, oyuncuların çok ‘sahici’ ve ‘samimi’ olmaları durumu kurtarmıyor.

Bana, nefret ettiğim babamı, amcamı, arkadaşımı, polisimi, arkadaşımı, memurumu göstermeyi bırakın artık. Ama sadece ‘göstermeyi’ bırakın. Yani ne olmak lazım? Nerede durmak lazım, biraz ondan haber verin.

Dizide var olduğu söylenen ironi ya da alt-metin, sofradan koltuğa geçiş yapan Türk izleyicisinin yarısından fazlasının algılayacağı ve sindireceği bir şey değil. O yarı fazlasının sözde ironiyi anlayacak hali ve lüksü yok. Kime dizi yapıldığını, kime ne sunulduğunu unutmamak gerek değil mi?  Devir, mesajların net söylenmesi devri. Romantik ve inişli çıkışlı hayatların arasına serpiştirilen ‘sosyal konular’, dizinin –eğer varsa- varmaya çalıştığı noktaya ulaşamıyor. Durum Müge anlı ya da Seda Sayan tepkiselliğinden öteye geçemiyor.

Yoksa Behzat çok sorunluymuş, aslında öyle biri değilmiş, çok romantikmiş, dizide ironinin dalağı yırtılıyormuş.. aman ne büyük sıra dışılık, ne büyük duyarlılık!

Etiketler:
nefret