25/10/2013 | Yazar: Ömer Akpınar

25 yaşında eli yüzü düzgün, makul ve sempatik bir eşcinsel erkek olarak bilmemkaç milyonluk bu genç, dinamik ve vesaire ülkede yapayalnız kalmayı başardım anlayacağınız.

Hayatımda her şeyin tıkırında gittiğini düşünürken kahvaltıda Hande Yener’in Evlilik Sandalı şarkısıyla ağlarken buldum kendimi. Hande’den bahsederken Yener’in de söylendiği yıllarda anne, baba ve çocuklardan oluşan bir aile arabayla şehirlerarası ilerlerken teypte çalan şarkı…
 
“Hayaldi gerçek oldu” bile değil; o sivilceli ergen kendi gibi bir ergenle, büyüyünce, yuva kurabileceğini, hayatı paylaşabileceğini, bir yastıkta kocayabileceğini düşünemezdi. Şimdiyse fazlasıyla “yaşı gelmiş” hissediyor.
 
Gezi mazi oldu, geride kalan çark alanlarına da gitmez oldum, bıçaklarlarmış. Evlenme programlarını arasam, Esra Erol dumur suratı yemekten korkarım. Tanışma sitelerine gireyim desem, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Romeo’yu da Grindr’ı da sakıncalı buluyor, nasibimi kapıyor. Bara gideyim desem 2’den önce kimse yoktur, e ben 11’de yatıyorum. 25 yaşında eli yüzü düzgün, makul ve sempatik bir eşcinsel erkek olarak bilmemkaç milyonluk bu genç, dinamik ve vesaire ülkede yapayalnız kalmayı başardım anlayacağınız. Ya da başarttılar diyeyim.
 
Bu aralar kiminle konuşsam “ne olacak bu memleketin hali?” dercesine, “ne olacak bu bizim halimiz?” diye soruyor, kastettikleri de gerçekten gelecek zaman. Tamam hani karnımız tok, sırtımız pek ama “yaşlandığında sana kim bakacak?” repliği gibi insanın içini buz kesen bir efkarlanma hali bu. Devlet babişko bizi görmüyor, e haliyle sorup duruyorlar: iş yerinden biri öğrenirse kapının önüne konur muyum, askere gitmemek için rapor almayı başarabilirsem sadece özel sektörde mi çalışabilirim, ileride böyle gizli saklı yaşamak canıma tak ettiğinde ailem-dostlarım yanımda olur mu, eve çıkmak istiyorum bana ev verirler mi, istediğim konuyu seçsem hocanın gözüne batar mıyım, görüntümü içimden geldiği gibi değiştirsem sokakta yürürken saldırıya uğrar mıyım, ondan hoşlandığımı söylesem gözüme yumruğu yer miyim??? Sorular, sorular, sorular… İşaretleri ok ok olmuş, yaşayamadıklarımızı gösterir.   
 
Tüm bunlar olurken bir haber geliyor, bilmemnerede de evlenebiliyoruz. Kadın-erkeğe oluyordu ya hani, işte erkek-erkeğe, kadın-kadına da olabilecek. Evlilik eşitsizliği ortadan kalkacak. İlkokulda kadınların oy kullanma hakkı şu yıl şurada, bu yıl burada tanındı diye okurken “amma da salaklarmış, niye kullanamasınlar ki?” dediğimiz gibi evlilik herkes için olduğunda çocuklarımız “büyükler gerçekten kafayı yemiş, neyse ki atlattık” diyecekler.
 
Sonra düğünlerimiz olacak, bazıları hep bekârlığı seçse de kimisi gerdek öncesi kurtlarını dökecek, kimisi de “boşanmak için evlenmek gerek” diyecek. Bizimkiler gene para yerine dildo takacak, kebap yerine vegan pasta yiyecek. Çalacak oradan gene Hande, Demet, Yıldız, Ajda… Ya ya ya ya…
 
Çılgın Bediş rüyalarımdan uyandığımda yeniden lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve intersekslerin “tanıştığımıza memnun oldum” seviyesinde bile tanınmadığı 2013 Türkiye’sindeyim. Bana bir koca lazımsa eğer, benim de biraz hazırlık yapmam lazım.   
 
Bizim çeyize bir de evlilik eşitliği yasası lazım. 

Etiketler:
nefret