18/04/2013 | Yazar: Yıldırım Türker

İlkokul çocukları toplanıp, bir yağmur sonrası kameraya bakmış. Mis gibi kokuyordur şimdi o çocukluk.

Orta Doğu fatihi Başbakan bir zamanlar yiğitliğine halel geleceğini hissettiğinde ‘ben yapmadım, devlet yaptı’diye mızıtıverirdi. Samimiyeti, içtenliği, nobranlığı yoklayan açık sözlülüğü ile sivrilen bu yıldız artık devletin sahibi olduğunu kabul etmiş durumda. Nitekim AKP Hükümeti, çoktandır, yeri geldikçe “Ben yapmadım, yargı yaptı’nın ardına sığınıyor. Asya kurnazlığı, siyaset cambazlığı.

Yargı karşısında boynumuz kıldan ince’ müsameresinin son kurbanı, Fazıl Say.

Basının hakemler ekibi, Fazıl Say’ın ‘alıntıladığı’ şiirin fevkalade pespaye olduğunu belirterek başlıyorlar hükümetlerine  danışmanlık mesaisine.

Neyzen Tevfik’in dizeleri mi, kimse bu konuda kesin bir fikir sahibi değil. Neyzen’i karşılarına almaktan çekinen zevat, bu şiirin nesebini bir muammaya çeviriyor. Zındığın teki de kim?

Neyzen’in bu dizelere rahmet okutacak nice dizesi vardır ey Müslümanlar. Bu kadar alıngan olmaya ne hacet? Kaldı ki Sayın Başbakanınızın uğruna hapis yatmış olduğu ve tarihe şiir sever  olarak geçmesine yol açan dizeleri hatırlayan yok mu? Gözüdönmüş bir köy imamına yakışacak berbat bir cihad çağrısı değil miydi, tarihe şiir diye kaydettiğiniz?

Twitter’da gezinen birkaç dizeyi alıntılayan Müzisyen, benzerlerini Anadolu’nun her bir köşesinde dinleyebileceğiniz hınzırlıkta birkaç dize yüzünden hapis cezası alıyor. Herhangi bir Bektaşi fıkrasını aktarmış olsa da başına aynı şey gelecekti besbelli. Eh, Başbakan da yatmamış mıydı?

Şimdi şunu açıkça yinelemekte yarar var. Asri Kerinçsizlerden birinin ihbarıyla harekete geçmiş olan yargı, AKP Hükümetinin yargı organıdır. Amacı, Fazıl Say’dan önceki hırçınlıkları nedeniyle intikam almaktır. Alevi inancını alenen aşağılayan, yok sayan, kendi minarelerinin altına çağıran Başbakan ve yoldaşları böylelikle halkı da tenbih etmiş oluyor. Allah inancı, bu ülkenin ve halklarının ortak vazgeçilmezi, dokunulmazı ilan ediliyor. Ama sözkonusu Allah, elbette sünni Müslüman.

Fazıl Say’ın mahkumiyetini hiç utanç duymadan ‘bizi dünyaya rezil ettiniz’ şiarıyla eleştiren kendinden memur akil insanlara gelince...

Türkiye, artık küçük korku dükkanı değilse, vitrin düzeltme çabanız fuzuli değil mi? Bu memleketin bir müzisyeninin Allah inancı taşımıyor diye cezalandırılması, Batı dünyasının ne düşüneceği dışında bir kaygı uyandırmıyor mu o minnacık yüreklerinizde?
Berbat bir orta sınıf çekirdeği gibi sırtımıza her yumruk inişinde, ‘Kapıcı gördü mü acaba?’ diye hayıflanma geleneği, AKP ve bütün benzer totaliter iktidarların bizzat yolunu açan algı bozukluğudur.

Fazıl Say da yeni dönem Hrant Dink’i olarak minareleri silah gören beyaz berelilere işaret ediliyor.

Dolayısıyla Türkiye’nin imajından çok daha hayati bir sorunla karşı karşıyayız. Fazıl Say’ın tırnağına bir zarar gelmesi ihtimaline karşı uyanık olmak zorundayız. Buradaki birinci çoğul şahıs, müslüman olsun olmasın insan kalmaya yeminli olanları işaret ediyor.

***
Yağmurun gelini
Yüksekova’nın bir köyünden solgun bir fotograf. İlkokul çocukları toplanıp, bir yağmur sonrası kameraya bakmış. Mis gibi kokuyordur şimdi o çocukluk.

Arkalarında muzipçe resme sızmış bir gökkuşağı var. Kürtçesiyle Buka Barane. Yağmurun Gelini.

Canım arkadaşım İrfan Aktan’ın sınıfı. Hikaye de, metin de ona ait. Fotoğrafındaki  çocukların çoğu yaklaşık 25 yıl sonra aynı köyde bir düğün için bir araya geliyor.

Onlar düğün için hazırlanırken biz de bu çocuklardan onunun 90’lı ve 2000’li yıllar boyunca yaşadıklarına tanıklık ediyoruz.
Bu sarsıcı belgesel, 30 yıllık savaşı, o fotograftaki sınıf arkadaşlarının hayatına bakarak anlatıyor.

Hafıza Merkezi, bu belgeselle çok etkili bir sözün altına imza atmış oluyor. Yolu açık olsun.

Belgeselin yönetmeni, bir başka canım arkadaşım Dilek Gökçin, son derece dengeli mesafesi ve kurgusuyla gerçekten nefes nefese izlenen bir belgesel yaratmış. İlerde bu günleri anlamak için başvurulacak değerli bir kayıt olması yanısıra diliyle, kamerasıyla sinema adına da gurur verici bir çalışma, Buka Barane.

***
Bu sadece bir sempozyum değil, bir ortak yemin:
‘Pınar Selek’in müebbetine alışmayacağız!’
Hala Tanığız Platformu olarak 20 Nisan 2013 Cumartesi günü İstanbul Cezayir Salon’da ‘Pınar Selek’in Mücadelesinin Düşündürdükleri Akademide Özgürlük, Siyasette İrade, Yargıda Adalet’ başlığıyla uluslararası bir sempozyum düzenliyoruz.
Pınar Selek’in kuşatıldığı ve son olarak mahkûm edildiği Mısır Çarşısı komplosunun ifşa edileceği, Selek’in adalet mücadelesi ve örgütlenen dayanışmanın paylaşılacağı sempozyumda, akademik özgürlük, 28 Şubat post-modern darbesi ve adil yargılanma hakkı ve yargılama pratiği başlıklı üç oturum gerçekleştirilecek. Bu oturumlarda alanında uzman akademisyenler, hukukçular, insan hakları gözlemcileri, siyasetçiler, çeşitli Avrupa devletlerinden katılımcılar, gazeteciler ve öğrenciler konuşmacı olarak yer alacaklar. Sempozyumun kapanışı ise Esmeray’ın “Bizim Atölye” adlı performansıyla yapılacak.

Sempozyum www.pinarselek.com internet adresinden de canlı izlenebilecek.
 
Hatırlanacağı üzere doksanların andıçlı ve hukuksuz ortamında Kürt sorununa ilişkin çalışmasına el konulan, görüştüğü kişilerin isimlerini vermediği için ağır işkencelere maruz kalan Pınar Selek, gaz kaçağından olduğu bilirkişi raporlarıyla sabit bulunan bir patlamanın faili kılınmış ve on beş yıldır Mısır Çarşısı komplosu ile kuşatılmış bulunuyor. Sahte raporlar, işkenceye dayalı ifadelerle ‘bombacı’ ilan edilen, davasına her türlü dış siyasi müdahalede bulunulan Pınar Selek kişilik katli olarak dayatılan bu davadan tam üç kez beraat etti. Ancak son birkaç ay içinde mahkeme heyeti de değiştirilerek yürütülen incelikli bir operasyon sonucu hukuk tarihinde eşi görülmedik biçimde bir mahkeme yasalara aykırı olarak kendisini temyiz mercii yerine koydu ve 24 Ocak 2013 tarihinde kendi kesin beraat hükmünden dönerek Pınar Selek’i ağırlaştırılmış müebbet cezasına mahkûm etti. Son sözü Yargıtay söyleyecek.

Yurtiçi ve yurtdışında büyük infilal yaratan bu hukuk cinayeti sonrası dayanışma her geçen gün daha da büyüyor. Bu sempozyum aracılığıyla bir kez daha Türkiye’nin Pınar Selek Davası’nda sergilediği tutumun, ifade özgürlüğü, akademik özgürlük, adil yargılanma hakkı ve dolayısıyla demokratikleşebilme açısından kritik bir eşik olduğunu, darbe dönemleriyle hesaplaşma ve barışın tesisi açısından da belirleyici bir ölçüt sayıldığını anımsatmak isteriz.

Pınar Selek, muhalif ve müdahillere göz dağı simgesi olarak seçildi. Belli ki halen kurban edilmesi için gayret edenler var. Tam da bu sebeple bu düzenlenen sadece bir sempozyum değil, bir ortak yemin: ‘Bu müebbete alışamayacağız. Bu hukuk cinayetine seyirci kalmayacağız.

Pınar Selek’in beraatini geri istiyoruz. Bu talep aynı zamanda bizim adalet ve demokrasi tanımımızdır.

Hala Tanığız Platformu    

Etiketler:
İstihdam