02/05/2014 | Yazar: Burak Kartal

Dizi hikâyesinde yazdığı üzere bütün ilişki ağlarını farklı erkeklik temsillerinin birbirleriyle çatışması üzerine kurmaktadır.

Oldum olası Karadeniz hep bir kasvet hep bir ulaşılmazlık olarak bize anlatılır, dururdu. Hiç de öyle değilmiş! Aksine havası yaşama, sokaklarına karışmış, tatlı bir huzursuzluk haliyle dalgalanıp duruyor. Martıların yetişmek için hiçbir yeri olmamasına rağmen sürekli aceleleri belki de bundandır kim bilir...
 
Orada bulunduğum zamanlarda “Benim için üzülme” dizisi çekilmeye başlamıştı. Hikâyesi kendi resmi internet sitesinde şöyle anlatılmakta:
 
Batum’a, Kars’ tan Artvin Hopa’ya kadar uzanan bir aşk masalı “BENİM İÇİN ÜZÜLME” yüreğinize dokunacak. Karadeniz’in iki köklü ailesinin oğulları kan kardeşler Niyazi ve Harun, babasıyla birlikte Karadeniz’e mevsimlik işçi olarak gelmiş olan dünyalar güzeli doğulu kız, Buke’ye âşık olurlar… Bu aşk, iki aileyi de sonu gelmez acılara sürükleyecek, geri dönülmez bir çatışmanın fitilini ateşleyecektir. Diğer yandan, Avcıoğlu ailesinin yıllardır evinden uzak kalan başarılı, zeki ve yakışıklı oğlu Sinan, onu öz oğlu gibi seven maden kralı Şahin Yılmaz’ın genç ve güzel eşi Kılıçoğlu’larından Bahar’la tanışacaktır... Şahin’in işlerinin başına geçirmek istediği Sinan ve karısı Bahar’ı; iki ailenin aklına bile getirmek istemeyeceği çok farklı bir gelecek bekliyordur.”
 
Dizinin hikâyesi aslında pek çok şeyi özetliyor fakat diziye dönmeden önce Karadeniz’le ilgili yapımlar, diziler vs. tam da yeşil yol, HES, nükleer enerji gibi projeler tartışılırken bir anda karşımıza çıkıverdi. Muhalif tartışmalar ile gündeme gelen bu coğrafyanın romantikleştirilmiş yüzüyle tanışmak için bir fırsat yaratılıyor olsa gerek. Öte yandan “erkekler” dünyasında yarattığı “evrensel kardeşlik ve dayanışma” vesilesiyle iktidarın nasıl erilleştirildiğini ve “erkeğe” emanet edildiğini gösteriyor. Rekabet içinde olmanın doğal olduğu sunulurken, ekliyor “güçlü olan” kazansın.
 
Zamanlamanın manidar olmasıyla beraber J “erkek olma” hallerinin nasıl inşa edildiğine dönecek olursak: Dizi hikâyesinde yazdığı üzere bütün ilişki ağlarını farklı erkeklik temsillerinin birbirleriyle çatışması üzerine kurmaktadır. Senaryo gereği Kars’tan işçi olarak çalışmaya gelen “Buke ve akrabaları” “Karadeniz erkekliği” ile karşı karşıya gelir. Bu karşılaşma içerisinde hangi erkekliğin diğer erkeklik kimliğinden üstün olacağı tartışması dizi boyunca peşi sıra olaylar eşliğinde devam eder.
 
Karakterlerden “Niyazi” kalıp-yargı Karadenizli olarak bize sunulmaktadır. Balıkçılıkla uğraşan, kendi geleneklerine bağlı kıpır-kıpır bir ruh haline sahip olan tiplemedir. Bu kişiliği çevresi içerisinde ona rahat hareket hali ve yapabilme halini kazandırmaktadır. Laz uşağının “erkek” Niyazisi için Buke’ye âşık olması belki karakteri gereği sıradan bir romantizm olarak görülebilir ama rekabet ve çatışma, erkek olma ve erkekliği kurgulamasının bir parçasıdır.
 
Harun yan rolde Niyazi’nin kan kardeşi sıfatında rol almakla beraber Niyazi’nin gölgesi altında kalmış, babası tarafından sürekli olarak başarısızlıkla nitelendirilen “özerk” olamayan erkektir. Harun, erkekliğini babasına ve arkadaşlarına karşı kanıtlamak zorundadır. Bu yüzden bol bol erkeklik krizleri yaşarken erkekliğinin ona teslim ettiği kimlik altında da ezilmektedir. Niyazi, Harun’u domine etmiş ve kendi erkek olma halinin gerekliliklerini yerine getirmesinden dolayı kabul görülen birisiyken Harun’un, Buke’yi “fetih etmesi” şarttır ve böylece “erkek” olabilecektir. Fakat Niyazi, Harun’a bu imkânı tanımaz ve erkeklikleri uğruna savaşırlar.
 
Kavgalar yapılır, küslükler olur. Üstüne üstlük bu çatışmanın ortasına Buke’nin akrabaları girmiştir ve farklı ataerkil pratikler çatışmaya başlamıştır. Buke’ye âşık olan akrabası ve Buke’nin akrabaları Niyazi ile “romantik” bir ilişkiyi kabul edilemez olarak görmektedir. Bu yüzden Niyazi’nin peşine düşmüş ve onu öldürmeye çalışmışlardır.
 
Buke’nin amcası yaşlı ve “oğlu olmayan” birisi olarak “erkeklikten düşmüş” olarak yansıtılır. Onun tavsiyelerine çoğu zaman riayet edilmez. Gene kalıp-yargılar içerisinde gelenek adı altında bol bol erkek egemen pratikler bizlere yansıtılır. Flört kabul edilemez, kadın tüm sülalenin “namusunu” temsil etmektedir ve âşık olmak gibi şeyler “kadın” olmasından dolayı yasaklanmıştır. Hali hazırda Buke kendi ailesinin tahammülleri dışına çıktığı ve yasağı çiğnediği için “temizlik” şarttır. Ayrıca Buke’ye âşık olan akrabasının ve sülalesinin erkekliği de tehlike altındadır. Tehlikeyi ortadan kaldırmak için namus temizlenmeli ve erkek olma ritüeli gerçekleştirilmelidir.
 
Tam “kız isteme, sözlenme” esnasında eli silahlı erkeğimiz (akrabası olan kişi) sahne alır fakat kazara yanlış kişinin ölmesine neden olur. Misyonunu istediği gibi tamamlayamayınca intihar ederek yaşamına son verir. Yarım “erkek” olacağına “erkekçe” ölür.
 
Bilindiği üzere namus kavramı ile kadının doğurganlığını ve cinsel denetimini kontrol altına alan eril zihniyet bu denetleme sayesinde emek göçünü korur ve kız çocuğunun büyüyüp aileden ayrılana kadar yapılmış masraflarını almaya yönelik bir garanti olarak elinin altında tutar.
 
Dizide rol alan başat karakterlerden birisi de Şahin Yılmaz’dır. Bir iş adamı karakterini canlandırmakta ve işinde oldukça başarılı, zengin biri olarak bize sunulur. Onun patronluğu ise tıpkı ağalık sisteminin kodlarında olduğu gibi çıkarları doğrultusunda dağıtan, bağışlayan ve daima kontrol edendir. Kendi feodal ilişkilerinden kalma pratiklerini modern, kapitalist hayata taşıyan bir yandan da gelenekselci tavırlarıyla “babacanlık” rolüne bürünendir. Gösterişe önem verip, aşırıya kaçarak erkekliğine ve iktidarına süreklilik kazandırır. Maddi gücü ve statüsü sayesinde işçilerinin emeğini açık bir biçimde sömürebilmektedir. Çünkü en “büyük” erkek odur. 
 
Bu temsil, Karadenizli üst sınıf statüsüne sahip erkeklik tipiymiş gibi yansıtılır. Şahin’in erkekliğini tehdit eden, Karadenizli olmasına rağmen yıllarca şehirde büyümüş, okumuş, genç ve yakışıklı, aile dostlarının oğlu Sinan’dır. Şahin, Sinan’a “babalık” yapmış, onu çoğu zaman desteklemiştir. Sinan tam donanımlı olarak taşraya gelirken Şahin iktidarını paylaşan konumundadır. Dizi içerisinde bol bol “bizler gibi olma, bir gün buraları sen yöneteceksin, ben çok çalıştım vb.” gibi tavsiyeler, vecizeler ve imkânlar tanımaktadır.
 
Buradaki atıf “sistemde kalmayı” destekler ve “devlet-eğitim-birey” üçgenine işaret eder. İdeolojinin mesajı açıktır “dil, din, ırk” ayrımı yapmadan “eşit” imkânların sağlandığı ve dikey geçişlerin yapılabileceğine bizi inandırır. Ama gerçek öyle değildir, Sinan etnik kimliğinden “arındırılmış” ve devletin, sermayenin olmasını istediği “uysal” birey haline dönmüştür. 
 
Sinan ile Şahin’in çatışması, Sinan’ın, Bahar’a âşık olmasıyla başlar. Oedipus kompleksi gibi yansıtılan bu olay ile Sinan, Şahin’e duyduğu öfkeyi bu yolla intikam aldığını düşünerek dindirmiştir. Babanın, oğlunu “hadım” etme korkusuyla baş başa bırakmasının dışa vurumu yaşadığı bu “aşkla” ortaya çıkmıştır. Şahin’in erkekliği zedelendiği için Sinan’ı cezalandırmak ve erkekliğini geri almak uğruna her türlü yolu dener.
 
Ayrıca dizi içerisinde kadın karakterlerin hepsi aciz kadın rollerindedir. Erkeklerin kavgaları içerisinde sürekli bir erkekten, başka erkeğe doğru çekiştirilirler, bir nesne gibi el değiştirilirler. Sürekli erkeklerin tehditlerine açıktırlar ve bu yüzden erkekler tarafından korunmaya, kollanmaya muhtaç imajı çizilir. Senaryo gereği insanların arasına fitnelik tohumu eken bu kadınlar “şeytanın” temsilidir. Bu mesaj “heteroseksist” düzenin korunması adına erkeğin, şeytanı taşlamasına ve bu yüzden kadının, erkekler tarafından kontrol altında alınmasının meşrulaştırılmış halinden başka bir şey değildir.
 
Hikâye o kadar izoledir ve imkânsızlaştırılır ki sanki dünya dışı iki kültüre ait gençlerin aşklarıymış gibi resmedilmektedir. Barındırdığı “ötekileştirme” halini “erkek erkeğe” halledilmesi gereken bir mesele düzlemine taşır. Bu sayede birbirini hiç tanımayan erkeklere “onlar da bizim gibi” hissi yaratıp “erkekliğin” bağını hayali olarak kurar.
 
Genel olarak kalıp-yargıların içine sıkışmış farklı erkekliklerin çatışmasına sahne olan olaylarda birçok “erkek olma” ritüeli, klişeler arasında gerilim ve heyecanla karışık zihinlerimize dayatılmaktadır. O kadar ki “at-avrat-silah” sahnesi bile es geçilmemiştir. Dizideki bütün “erkeklik” hallerinin statüleri aynı olmamasına rağmen her erkek kendi özerklikleri içerisinde sınırsız yapabilme haline sahiptir. Sınıf pratikleri farklılaştıkça “erkeklik” ritüelleri değişkenlik göstermektedir. Eğer erkek olma sürecinde bir basamak atlanılırsa, ritüel gerçekleştirilmezse, “erkek olma” hali zedeleneceği gibi bir algı yaratılmakta ve hemen krize dönüşmektedir.

Etiketler: medya
İstihdam