07/12/2016 | Yazar: Umut Güner

Türkiye’de sosyal hizmet eğitimi sırasında kendini ifade etme imkanı bulamayan sosyal hizmet uzmanları için biz bu tartışmayı ‘okulunda’ yapmaya karar verdik.

Yıl 1996, Hacettepe Sosyal Hizmet’i kazanmışım. Buruk bir sevinç. Ankara olduğu için seviniyorum. Sosyal hizmet olduğu için üzülüyorum. Çünkü babamla 13 yaşında kopan ilişkim sosyal hizmeti kazanmamla birlikte yeniden başladı. “Her şeyin uzmanı olacaksın” diyor, “Her şey hakkında az bilgin olacak hiçbir şey bilmeyeceksin ama”. Evet daha okula gelmeden önce kendisinin SHÇEK deneyimi üzerinden sosyal hizmet mesleğinden soğumamı sağladı.

Ha bu arada sosyal hizmeti kazanmam ve gelme noktasında değil ama üniversite okuma noktasında kendisinden farksız düşünmüyordum. Ancak annem, çocuklarından birinin üniversiteyi kazanmamış, kazanamamış olma ihtimalini hazmetmeyeceği için onunla yaptığım anlaşma da “kazan ama istersen okuma” idi. Tabii ki annem kazandıktan ve kayıt yaptırdıktan sonra “okumaya” ikna edeceğini düşünüyordu. Nitekim benim üniversite hayatım böyle başladı…

Ankara’ya gelmem, okulun Keçiören’de olması, kampüsten çok lisemsi bir yüksekokul havası vermesinin herkeste yarattığı hoşnutsuzluk bende oluştu. Hemencecik kampüsten soğumaya başlamışken birkaç arkadaş edinerek okulu çekici hale getirmeye çalıştım. Bu arada benim okulu “çekici” hale getirme projelerim hemencecik annemin dikkatini çektiği için buna müdahale planları yapmaya başladı. Ananemi benim başımda durması için gönderdi. O arada abimim tayini olup stajyer öğretmen olarak atandığı ve kendisi onunla gittiği için “bütün evi” Ankara’ya taşıdı ve benim o okursun okumazsın pazarlığında “kendim okuyacağım” koşullarının hepsini elimden aldı. İlk dönem bitmiş ve ben bütün derslerden kalmıştım.

İkinci dönem ise daha okula alışmış biri olmaya başlamıştım. Ya da kendim gibi okulun ucubeleriyle tanışma ve onlarla sosyalleşme imkânım olduğu için daha eğlenceli bir hal almaya başladı. Okulun çekiciliğine bir de ucubeliği eklendiği için annem sanırım bir nebze olsun rahatladı ve beni okul hayatımın ilk 5 yılında rahat bıraktı. Ben de kendi adıma okul içinde daha kısmen de olsa entelektüel bir çevre edinmiş olmakla, okulu umursamasam da gidip gelmeye başladım. Genç ama gizli lubunya hallerimle okulun demografik yapısına ilişkin yaptığım ilk tespit, “Okulda kot giyen erkek öğrenci sayısı sanırım bir ya da ikidir” idi. Sosyal hizmet mesleğinin çok bilinmemesi ve büyükşehirler dışından insanların geldiği bir okul olduğunu anlatmaya çalışırken bir yandan da gey sosyalleşmesinin imkansızlığından dem vurmaya çalışıyordum. Annem de, “sana ne insanların pantolonundan sen okumana bak” diye okulu her an bırakabilirim tehdidini bertaraf etmeye çalışıyordu. Tabii ki bende zoru seçtim. Kot giyen arkadaşlarımdan birine aşık oldum. Her genç lubunya gibi heteroseksüellere aşık olmamam gerektiğini okul hayatım içinde öğrensem de 90’ların ikinci yarısı itibariyle arkadaşımın dönem dönem yorulup minnak yamukları olsa da hem kendisinin hem de o dönem kız arkadaşı olan şimdi hayat arkadaşı olan sevgilisiyle birlikte her daim beni destekleyen ve sahiplenen bir tavrı ile o aşkın dostluğa dönüşmesini sağladığının altını çizmem lazım.

Sosyal hizmet eğitimi kapsamında, güncel siyaset, sosyal politika tartışmaları yapma çabalarımız genellikle birkaç akademisyen dışında imkansız oluyordu. Dersinde tartışma imkanı bulduğumuz akademisyenler sosyal hizmet disiplini üzerinden değil de sahip olduğu ideolojik duruştan kaynaklı bunu olanaklı kılıyordu. Tabii ki güncel siyaset bile konuşamadığın bir ortamda sıra eşcinselliğe hiçbir zaman gelmiyordu. Üzerinden 20 yılı aşkın bir süre geçtiği için tam olarak hangi ders olduğunu hatırlamıyorum ama çok yakın arkadaşlarımdan biri derse ortak bir gey arkadaşımızı davet etmişti. Normalde 80 kişinin izleyeceği dersi konferans salonuna almışlardı ve okulda olay olmuştu. Okula bir geyin gelmesi… Sevgili Uğur Yüksel derste kendi deneyiminden bahsetmişti.

Aynı dönem Aliye Mavili Aktaş psikodrama kursu açmıştı. Ben ve aşık olduğum arkadaşımla birlikte bu kursa katılınca Aliye hanım kendisini anlamlandıramadığı bir ilişki yumağı içinde bulmuştu. Ben açıktan ve cepheden ben aşığım demiyordum ama olan ilgimi de gizlemiyordum. Aliye hanım, “özel bir ilişki” demekle yetiniyordu. Sanırım adını bana rağmen koymaya cesaret edemiyor, demiştim. O dönem bayağı bir eğlenmiştik psiko-drama seanslarında çünkü iş bana geldiğinde kilitleniyordu ve ben kilitlemeyi seviyordum. Gizli olmanın verdiği rahatsızlıkla harmanlanmış bir gey gururum psikodramalarda hortluyordu. Yılar sonra Aliye hanım, trans bir erkeği “nasıl tedavi ettiğini” meclis araştırma komisyonunda anlatınca keşke biraz daha uğraşsaydım dedim kendi kendime…

90’ların sonuna doğru okuldan soğudum. Ne zaman ısınmıştım o ayrı bir konu ama sokak daha cazip gelmeye başladı. Hayatın içinde farklı insanlarla tanıştıkça çok farklı deneyimler kazanıyordum ve birbirilerine çok benzeyen hocaların hayatta bir karşılığı yoktu. Genç akademisyen istihdamı da çok az olduğu için o da iletişimi zorlaştırıyordu. Aynı dönem evden ayrılma çabaları, tam olarak ayrılamama, ayrılsam da geri dönme halleri, sokakta tezgah açmalarım ile okul hayatım da birinci gündem olmaktan çıktı.

2000’lerin başında artık Kaos GL’ye düzenli olarak gitmeye karar verdim ve gitmeye başladığım dönemde bizim okuldan Nilgün Küçükkaraca’nın 1996’da bir mektup yazarak grupla tanışmak istediğini öğrendim. Sonrasında bir tez grubu ile Kaos GL’de karşılaştım vs. derken 2002’de sanırım İlhan Tomanbay ile bir resepsiyonda karşılaştık. Kendisine Kaos GL’den bahsettim. Hollanda Büyükelçiliği ile birlikte sohbet ettiğimiz bir arada elçiye, Kaos GL ile birlikte çalışmayı teklif etti ve bir sempozyum yapmak istediğimizi ve kendisinin de danışma kurulunda yer aldığını söyleyerek elçiyi cesaretlendirdi. Biz böyle bir etkinlik yapmak istiyoruz dediğimiz fikir ete kemiğe bürünmeye başladı. Bu, 22-23 Mayıs “Lezbiyen ve Geylerin Sorunları ve Toplumsal Barış İçin Çözüm Arayışları Sempozyumu”nun gerçekleşmesine vesile oldu. Nilgün Küçükkaraca, Veli Duyan, İlhan Tomanbay, Gülsüm Çamur okuldan destek sunan isimlerdi.

Aynı sende ben de proje ve organizasyon dersi kapsamında İbrahim Çılga’ya cinsel sağlık projesi yazım ve Kaos GL’de HIV ve AIDS danışmanlığının düzenli verilmesini sağlayacak bir proje planı hazırladım.

2003 -2004 sempozyum hazırlık süreci bizim aynı zamanda kültür merkezi etkinliklerimize de yansıdı. Sempozyuma hangi konuyu nasıl taşımamız gerekiyor sorusuna kültür merkezi etkinlikleri üzerinde yanıt bulmaya çalışıyorduk. Sema Buz, o dönem özellikle mültecilik, sığınma, göç konularında bizim hak temelli bir yaklaşım sergilememize katkıda bulundu. Hatta bugün kendiliğinden bir “sosyal hizmet uygulaması” gibi yürüyen mülteci destek programımızın temelleri o yıllardaki seminerlerde atıldı.

Tabii ben Kaos GL’de örgütlenmem okuldan iyicene kopmamla paralel gelişti ama ilerleyen yıllarda tekrardan okula dönmem, okulla ilişkilenmem de Kaos GL üzerinden olacaktı.

Annemin ısrarıyla af sınavlarına girdim. Kendisi o dönemin bölüm başkanını ve ders aldığım hocaları ziyaret ederek benim aftan faydalanmamamı sağladı. Ancak İngilizce hazırlık zorunluğu getirildiği için ve ben aynı dönemde Kaos GL’de tam zamanlı istihdam edilmeye başladığım için okula devam edemedim ve çalışmaya başladım. 2006’dan 2010’a kadar geçen zaman içerisinde sanırım sosyal hizmetin LGBTİ alanına olan ilgisi arttı. Eski kuşak akademisyenlerin neredeyse tamamı emekli oldu. Kaos GL Hacettepe ve Ankara Üniversitesi’nin staj programına dahil oldu. Bu dahil olma hem sivil toplum alanından sosyal hizmet uygulamalarının gelişmesine imkan sağlarken bir yandan da sivil toplum örgütü olarak yapıp ettiklerimizi gözden geçirme imkanı sağladı.

2012’de ilkini gerçekleştirdiğimiz Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum’a sosyal hizmet oturumu ekleyip Sema Buz’un destekleriyle Beytepe’de, Başkent Üniversitesinde birer etkinlik yaptık. Geçen sene Kaos GL’de sosyal hizmet stajını yapan sosyal hizmet uzmanlarından oluşan bir çalışma grubu oluşturduk. Ve bu çalışma grubu 2016 yılında Kaos GL Homofobi Karşıtı Buluşmalar Kapsamında sosyal hizmet şubeleriyle, bölümleriyle ortak etkinlikler düzenleyerek sosyal hizmet uzmanlarının gündemine LGBTİ’lerin sosyal hizmet mekanizmalarına erişimini taşıdı.

8-9 Aralık 2016’da Hacettepe Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Tuğrul Çubukçu Salonu’nda "Başka türlü bir sosyal hizmet mümkün" diyoruz. Türkiye’de sosyal hizmet eğitimi sırasında kendini ifade etme imkanı bulamayan, mesleğini icra ederken gizlenmek zorunda bırakılan sosyal hizmet uzmanları için biz bu tartışmayı “okulunda” yapmaya karar verdik.  

Umarım, 20 yıllık sosyal hizmet eğitimim boyunca bana destek olan, kendi deneyimlerini paylaşarak benim bu alan içinde güçlenmemi sağlayan, öğrenci, sosyal hizmet uzmanı, akademisyen arkadaşlarımla ilerde bir gün sosyal hizmet uzmanlarının cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle maruz kaldıkları ayrımcılıkları konuşma ve tartışma imkanımız olur.

V. Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum’un programı için tıklayınız.


Etiketler: insan hakları, sosyal hizmet
İstihdam