27/05/2017 | Yazar: Özge Göztürk

Londra’da, açlık grevi yapan akademisyenlerimiz Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek için kurulmuş bir çadır gördüm.

Londra’da, açlık grevi yapan akademisyenlerimiz Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek için kurulmuş bir çadır gördüm. “Türkiye’deki Faşist Saldırıları Durdurun” sloganı asılıydı, içeride biri vardı, ayak üstü sohbet ettik.

“Onlar, Nuriye ve Semih, sadece iki kişi değiller; on binleri temsil ediyorlar. Biz de destek vermek istedik” dedi.

Fakat çadırda herhangi bir parti veya derneğin adı yazmıyor. “Evet, konu odaklı olsun, bu insanlara destek vermeyi mümkün olduğunca öne çıkartalım istedik.” dedi.

Simsiyah gür saçlarının arasındaki beyazları gümüş gümüş parlayan çok güzel bir kadın konuştuğum kişi, adını veremiyorum, “röportaj yapmıyoruz çünkü konu akademisyenler” dedi.

Ama tabi ki aslında konu hepimiziz, haksızlığa uğradığını hisseden, bilen; anlaşılmak, dinlenmek, sözünü söyleyebilmek isteyen; evinde, işinde, okulunda, sokakta, eğlendiği barda, ibadet ettiği hanede, tarlada, sahilde, dağda, çiftlikte,  hayatının tümünde veya sadece bazı yerlerinde baskı gören insanlardan, milyonlardan biriyiz. Maalesef bazı şehirlerde çoğunluk, çok şükür ki bazılarında azınlığız, ama varız.

“Beni de tutukladılar aslında” dedi sonra “gönüllü çalıştığım dergi yüzünden İngiliz polisi bir sabah altıda, kapıyı kırıp beni tutukladı. Beraat ettim tabi sonunda, yasa dışı hiç bir şey yapmıyorum ki ben. Mahkeme şüpheli yaklaştı ama jüri gelince işler değişti, çünkü jüri halk. Halk da tabi anladı beni!” dedi.

Her birimizi sevindireceği gibi onu da çok sevindirmişti anlaşılmış, duyulmuş olmak.


Etiketler: yaşam
İstihdam