12/07/2007 | Yazar: Kaos GL

“Hem de tam onun acımasız bir hastalığa yenik düştüğü şu günde.

“Hem de tam onun acımasız bir hastalığa yenik düştüğü şu günde. Ben kendi payıma ilk okumada bazı yerlerini tam sökemediğim onun son kitabı "Narla İncire Gazel"i yeniden okumaya koyulacağım. Sonra onun benzersiz anlatısına karşı ödevlerimi doğru dürüst yerine getirmek için neler yapabileceğimi düşüneceğim...” Semih Gümüş’ün kaleminden…

Bilge Karasu'nun ölümünden sonra ilk aklıma gelen, onun bundan sonra okumadan, düşünmeden nasıl yapabileceği oldu. "Ama okudum," diyordu. "Yaşamım boyunca durmamacasına; okumaksızın yaşayamayacağımı duya duya. Birçok şeyin ölüp gittiği ölüp gittiği düşünülen bu yaşımda bile, en çılgın çeşitliliği içinde okumalarımı sürdürmemek, usumdan geçirebileceğim en büyük 'olmazlık'."

Onun okumaksızın yaşayamadığını yaşayamayacağını bilmek için onu tanımak ya da bu sözlerini bilmek de gerekmiyor sanırım. Bilge Karasu'nun yazınsal kişiliği, bu demek ki onun anlatısı okumayla ve düşünmeyle oluşturulmuş koca bir kültür dağarcığını belli eder.

Bununla birlikte, onun edebiyatımızdaki yenilikçi atılımların en cüretlilerinden birini gerçekleştirdiği düşünülünce, okurunun da niçin çok olmadığı anlaşılıyor. Meraklıları birer "Bilge Karasu tutkunu" olurken, onun yazınsal dünyasına sokulmaktan kaçınanlar ikinci bir okuma denemesine pek kalkışmıyorlar.

Bilge Karasu gibi (onun türünde) yenilikçiler bu durumu bilirler, kabullenirler, en doğrusu anlarlar. O da anlamıştı. Sonunda okur (aslında "okuyan") karar vermiyor, kendine göre bir seçim yapmıyor mu? Belki bu da Bilge Karasu'nun anlatısından yoksun kalan okurun yazgısı yerine geçiyor?

Onun ötedenberi kapalı, güç sökülür, belli ki çetin ve çetrefil bir yazar olduğu düşünülür. Bunun doğruluk payı vardır elbette. Gelgelelim edebiyatta açıklık-kapalılık sorunu yalnızca yazarın çözmesi gereken bir sorun olarak mı alınmalıdır? Burada okura düşen payı da okur yüklenmeli değil midir?

Karasu'yu anlamak

Kaldı ki bir edebiyatın zenginliğinden çok boyutluluğundan, çok çeşitliliğinden söz edilecekse, bu bütün içinde Bilge Karasu türünden yazarların çok özel katkıları olduğunu anlamaya çalışmak gerekmiyor mu?

Bunu anlayamazsak giderek tek biçimli bir edebiyata ister istemez sürükleniriz. Ayrıca yalnızca belli anlayışlara, belli yargılara koşullanmış bir edebiyatın gerçekten yaşadığından söz edilebilir mi?..

Aslında hiç bir yazar okura aykırı olmayı seçmez. Aykırı kalabilir, öyle konumlanabilir yazar. Bilge Karasu'nun durumu da böyle gibidir. Yoksa onun okura en çok saygı gösteren yazarlardan biri oluşu nasıl açıklanabilir?

Kısacası Bilge Karasu türünden yazarların neslinin tükenmesi ne denli onarılmaz sonuçlar verir, düşünebiliyor muyuz?

Adam gibi okurlar düşünsel dünyalarını hem Yaşar Kemal gibi yazarlarla, hem de onun oldukça uzağında bir yerde durmayı seçmiş olan Bilge Karasu gibi yazarlarla donatırlar. Birini sevince ona uzak anlayıştaki öbür ustayı sevmemek kimileri için geçerli olabiliyor belki ama, bu olur şey değildir... Bilge Karasu gibi bir yazın ustasını anlamak kadar anlatmak da güç elbette.

Hem de tam onun acımasız bir hastalığa yenik düştüğü şu günde. Ben kendi payıma ilk okumada bazı yerlerini tam sökemediğim onun son kitabı "Narla İncire Gazel"i yeniden okumaya koyulacağım. Sonra onun benzersiz anlatısına karşı ödevlerimi doğru dürüst yerine getirmek için neler yapabileceğimi düşüneceğim...

*Konuyla ilgili haberler:

“Türk Kafka’sı değilim”

[[Bilge’ler ölür...]] - Selim İleri

[[Elimizden kaçan “Ada”]]

[[Bir söz büyücüsü]]

[[Kediler ve kitaplar: Bilge Karasu]]

[[On bir yıldır "göçmüş kediler"inin yanında]] - Ülkü Tamer

[[Her şeyi olan adam ve balık]] - Ali Poyrazoğlu

[[Ne kedisiz ne korkusuz]] – Nurdan Gürbilek

[[Karasu, kediler, geçmiş zaman]] – Kürşat Başar

[[Bilge Karasu’ya İmzalı Kitaplar]] - Ali Görkem Userin

[[Anısına: Bilge Karasu]]

Etiketler: kültür sanat
İstihdam