03/12/2010 | Yazar: Sedat Yağcıoğlu

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen “Din, Gelenek ve Modernite Bağlamında Bir Değer Olarak Aile” konulu konferans, bilginin politika üretmede

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen “Din, Gelenek ve Modernite Bağlamında Bir Değer Olarak Aile” konulu konferans, bilginin politika üretmedeki dönüştürücü gücünün farkındalığıyla, bilimin nasıl tasfiye edilmeye çalışıldığını açık biçimde ortaya koyuyor.

 

Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, ünlü psikiyatristler Nevzat Tarhan ve Erol Göka’nın da katıldığı 600 akademisyenin çalıştığı konferans sonucunda yayınlanan sonuç deklerasyonu bilimin “muhfazakar, baskıcı, cinsiyetçi ve heteroseksist” değerleri merkeze alacak biçimde tasfiye edilme çabalarını gösteriyor.

Sağlıklı, verimli ve sevgi dolu geleceğin erkek ile kadının evliliğine dayandığı teziyle başlayan deklerasyon özetle; “doğal evliliklere” dayalı çocukların artmasını, din temelli nikahın meşru sayılmasını, boşanmayı azaltacak her türlü tedbirin alınmasını, her ulusu ulus yapan değerlerin korunmasını, kürtajın önlenmesini, erotizme karşı tedbirlerin alınmasını ve eşcinselliğe karşı gereken önlemlerin alınmasını öneriyor.

Çocuklara verilmesi gereken cinsel eğitimin, kendine hakim olma anlayışı çerçevesinde olmasını öğütleyen sözde akademisyenler böylelikle insanın özünü, en doğal parçasını yasaklama eğilimlerini yeniden hortlatıyorken aslında önlemeye çalıştıkları ensest ve kadının cinsel obje olarak kullanılması olgularını daha da güçlendirecek bir gerçeklikte olduklarının farkında değiller.

Evlilik kurumunu yücelten, üstüne üstlük onu da “doğal” ve “doğal olmayan” evlilik olarak tasnifleyerek doğal olanını caiz gören “bilim insanlarının”, kadının en yaygın şiddet gördüğü kurumsal alan olan evliliğin sürmesini önerirken yine bu şiddetin azalması yönündeki çağrılarının ne kadar samimiyetsiz olduğu ortaya çıkıyor.

Dini nikahın meşru görülmesi gerektiğini iddia edenler, eril dinsel öğretilerin kadını ezen gücü erkek iktidarına nasıl sunduğu konusunda tabiî ki hiçbir yorumda bulunmuyorlar.
Eşcinselliği ensest olgusu ile bir ele alıp, “aynı düzeyde sapkınlık” olarak gören anlayış, sözde şiddet karşıtı bir dil kurarken nefret suçlarının ve bunun sonucunda akan kanın parçası olduğunu göremiyor.

Sözün özü, 600 kadar akademisyen, öğütledikleri olgularının bilimsel altyapısından tamamen habersizmişcesine ekonomi-politik, sosyolojik, psikolojik temellendirmeden azade, kendi muhafazakar gerçekliklerini bilimsel bilgi olarak yutturmaya çalışıyor.
Böylelikle bilimin politik varoluşu ırkçı, militarist, cinsiyetçi ve heteroseksist normlara hapsediliyor. Oysa ki, bu sözde akademisyenler, tüm bu insanlık dışı değerler nedeniyle nefret suçu işliyor ve akan kanın katillerine dönüşüyor.

*Arş. Gör.; Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Hizmet Bölümü

 


Etiketler:
İstihdam