29/12/2014 | Yazar: Janset Kalan

Sanırım queer pratiklerin ya da ibneliğin hası, bu coğrafyada, kendi bedeninde orospuluk yapmanın iffetli halleri kümesi manasına geliyor.

Ölüm, bilimsellik, queer ve kaygı… Aslında birbirine korkunç tezat ve rahatsız edici kelimeler. Başlıkta yazmak istediklerim de uzun zamandır aklımda. Eviriyorum çeviriyorum ancak olmuyor. Doluya koysan olmaz, boşa koysan dolmaz bir başlık. Göze de batıyor, dimağa da. Zannedersin akademik makale yazmak istiyorum. Aslında, evet istiyorum. Ama bu yazıyı basit tutmak, içimi döküp, derdimi paylaşmak niyetim. Karşımda birisi var da beni dinliyormuş edasıyla yazmak istiyorum.
 
Şu an fonda kuzum, Demhat’ım, Bülent Ersoy’un 1985 yılı yapımı but arabesk bir filmini açmış: Tövbekar Kadın. Sanırım queer pratiklerin ya da ibneliğin hası, bu coğrafyada, kendi bedeninde orospuluk yapmanın iffetli halleri kümesi manasına geliyor. Dolayısıyla queer’in                                           karşılığı hiçbir zaman ibne olamıyor.
 
Bilimsellik kaygısı tam da bu bağlamda benim sorunsallaştırmak zorunda hissettiğğim bir evren olarak ortaya çıkıyor. Mefhum bir bilim tanımı var ortada ve bir sürü referansı mevcut. Eşcinsel ve trans beden pratiklerinin tümünü bu evrende tanımlama gayesi, sınırlar çizme haline tekabül eden bir kaygıdan bahsediyorum. Orospuluğu dahi bu işin ilmini öğrenmek üzerinden konuşabiliyoruz. Tüm bu karmaşaları reddettiğimizde ise basit bir ibne olabilioruz. Ama, bu basit bir ibne olma halinin kendisinin, o çok yüce queer’in de ta kendisi olduğunu kabullendiremiyoruz. Bu coğrafyanın entelektüel kapasitesi hâlâ determinizm ya da fenni bilimlerin yöntemiyle sosyal bilimler oluşturma üzerine kurulu, aydınlanma ve modernite temsilinden ibaret. Bilginin normatif olduğunu ve iktidar denilen unsurun sadece gücü elinde bulundurmaktan ibaret olamayacağını kavrayamayan bir algı kümesi bu.
 
Sınıflandırmalar, yaftalamalar, yapı bozumdan ziyade var olan kavramlarla haşır neşir olma tembel entelektüellerimizde orgazm patlamaları yaratmaya kafi.
 
Akademi, ibne kavramını da jargonunu da kaldırabilecek esnekliğe sahip değil. Kabul ediyorum. Bu durumda queer kavramını kullanmak faydacı da bir yerde duruyor. Anlamlandırabiliyorum. Ancak beni rahatsız eden şey queer kavramını bütün determinist/pozitivist yaklaşımlarımızla değerlendirme çabamız. Hayır arkadaşım, queer, post-yapısalcı bir yaklaşımdır. Yani siyah, beyaz ve griden ibaret algılamaların yetemeyeceği kadar çeşit barındıran, yapı bozumun da bilgi üretim tekelinden kurtulmanın da özünde duran bir çaba halidir. Sonuç, reçete, tahmin barındırmaz. Sorgular, sorgulatır, tek tip halleri yerle yeksan etme amacı taşır bir yaklaşım. Bilgiyi üretmenin gündelik halinin ve iktidarsızlığının önemini arz eder. Bir şeyin nasıl olacağından çok kimlerin neyi nasıl yaptığının eşitliğini de sunar.
 
Çok dağınık anlattığımın farkındayım. Kafam karışık değil ama ifadelerimi dağınık yazmak hoşuma gidiyor. Kurallar içerisine sıkıştırsam, referanslar ve dipnotlarla süslesem rahat bir 7 sayfalık akademik makaleye dönüştürebilirim tüm bunları. Ama, hayır, buradaki derdim de gayem de bu değil.
 
Bilimsellik kaygısı queer’i öldürsün istemiyorum. Bu kaygıyla doğrular ve yanlışlar silsilesine boğulup, paranoyak bir psikolojiyle beden pratiklerimi gerçekleştirmek istemiyorum. Hetero/Homo/Trans-normların içerisine sıkışmak da istemiyorum. Bedeni de, zihni de özgür bırakmanın öneminden bahsediyorum. Tek derdim bunları yaparken baştan savma değil, manaları kavrayarak manasızlığı anlatmak. Birbirimizi eleştirirken, beğenmezken, sevmezken dahi nedenini tüm bu ilmi doğru yanlış silsilesinde değil de eşitlerin egemensizliği evreninde yapabilsek diyorum. Bilmiyorum, belki de saçmalıyorum. 

Etiketler:
nefret