20/12/2013 | Yazar: Gözde Demirbilek

sempozyum oldu hem de en ayrımcılığa karşı olanından ha. ben de bu sayede ankara görmüş oldum.

başlıkla yeterince dikkati çektiysem, şimdi dağıtmaya başlayabilirim. 
 
geçtiğimiz hafta şu günler çok önemli bir şeyler oldu. tabi ki bülent ersoy’un bayılmasından bahsediyorum... şş, göndermeyi yaptıysam çok yolsuz bi giriş yapıyorum. sempozyum oldu hem de en ayrımcılığa karşı olanından ha. ben de bu sayede ankara görmüş oldum. bu gelişimi ilk gelişim olarak sayıyorum çünkü bir kere 10 yaşında gelip 2-3 saat ancak görüp göremediğim kısmı ve 1 sene evvel ankara adı altında polatlı’ya getirilişimi  saymak istemiyorum. zaten ben saysam da tarih saymaz bence. bu yüzden hem ankara’ya ilk gelişim oldu hem de ilk kez uçağa bindim. bu uçak meselesini birkaç bin kez söyliycem. çünkü uçaktan bahsediyorum, UÇAAAAK. "ya tatlım UÇAĞIMMMMM rötar yaptı" denebilen hiçbir zaman sahiplenilmemiş tren ve otobüslere karşı UÇAĞIM olabilmiş o ulaşım aracı ya. çünkü tren rötar yapsa "lanet olası tren" rötar yapmış olur. uçak olunca UÇAĞIM. çünkü uçak bu. boru mu acaba. değil. göz açıp kapayıncaya kadar beni tutup kolumdan ankara’ya getirdi. hem çok para kazanıp ayakkabı kutularında saklayıp uçak alasım geldi. nasıl bahsetmem? 
 
bavulumu çeke çeke yürümeye çalışırken bi yandan seçin’e yazıyorum "ya bu uçağa bincem ya ben ne diycem merhaba ben geldim mi diycem" bi yandan internetten baktım en az 2 saat önce orda olun falan yazmışlar. dedim ki donuma kadar arayacaklar mı o 2 saatte o neyin nesidir acaba. uzun bir izban yolculuğu sonrası koşa koşa gitmeye çalışıyorum. yemin ederim öyle bi yol yapmışlar ki izbandan havaalanına geçerken yolun yarısını orda ben yürüdüm zaten, diğer yarısını da işte uçakla geldim soranlara böyle anlatıyorum yolu. neyse erkenden gitmişim tahmin ettiğiniz gibi yani 2’de hakikaten tüm arama tarama bitmişti oradaydım ki uçağım 4’teydi. bilgisayarımı çıkarıp önemli biriymiş gibi önce sinyali verip sonra farm heroes saga oynadım facebooktan. bi ara kaptırıp yanımdaki bilgisayarlı adama "can yolla can" diyesim geldi ama tuttum kendimi. 
 
neyse bindim, benim ilk binişim ama yanımdaki kadın felaket heyecanlıydı bi de iyi ki çek-in cam kenarına yaptım giderken yolu izleyeyim diye.......... tam bir varoşum ya farkında mısınız haftalardır yazı yazmıyorum ve varoşluk baki kalıyor. kadın of midem bulanıyo ay başım diye diye beni kanser edecekti ki kulaklıklarımı taktım. o sırada anons geldi iniş miniş. şaka yapıyolar sandım ben bu sürede evimden bucaya falan gidiyorum çünkü. neyse iniş raconuna uygun bir müzik olarak vega-ankara’yı seçtim. hayatımda aldığım sayılı doğru karardan biri oldu diyebilirim. indikten sonra şaşkınlığım sürdü. seçin bana bavulu verme küçükse demişti ben onu verdim diye kafamdan zilyonlarca kayıp bavul senaryosu geçti. ve tabi ki benim kadar varoş bavulum kaybolmadı. kaybolacak olsa o benimki mi olur?
 
beni ömer aldı gama’nın önünden. havaşta teyzenin biri ilk defa geldiğimi öğrenince bana armadayı gösterip bak burası alışveriş merkezi filan dedi bozmak istemedim hııı ne güzelmiş filan dedim ama dünyaya ilk ziyaretimmiş gibi davrandı güzel oturdu içime. evden çıkmayalı insanlar da değişmiş diyorum. de mesela burası da porsuklar gelip seni torsuklar hahahah filan de de komik olmasa da bi armada gibi üzmesin bizi di mi? teyzeye gel ya. armada’ymış. hee iyi armada armada! ne diyodum, yemek yedik ömerle bir şeyler içtik sonrası inanılmaz da ankaralı bir uyku çektik.
 
sempozyumla ilgili benim teorik açıdan şöyle şöyleydi diyebileceğim cümlelerim yok. ama tüm samimiyetimle diyebilirim ki çok güzel bi atmosfer (klişe geliyo kaçar mısın, kaç kaç) vardı. yani insanlar geliyor bir şekilde senin zaten bildiğin şeyleri anlatıp üzerlerine belki birkaç şey daha ekliyolar ve bunu yaparken birtakım ince yerlerden tutup güzel güzel katıyorlar. bu yüzden sen diyorsun ki a’sı b’sini biliyordum ama o a’nın ve b’nin farklı açılarını hiç görmemiştim. sanırım iki gün içinde sempozyumun bana kattıklarını ancak böyle ifade edebilirim. yazılarımda hep sosyofobimden bahsediyorum, kalabalığın içinde bulunmak ilk defa bu kadar az etkiledi bir de. yine de ara ara çıkıp nefes alıp döndüğüm oldu. haftalardır kendimi eve kapattım, insan yüzü görmeyi unutmuşum bu yüzden oturduğum masalarda (ki çok az yaptım bunu) muhabbet dönerken dahil olmakta güçlük çektim. aslında dahil oldum ama içimden dahil oldum. yani buna açıklık getirmek zor, uzun süredir yaşadığım bir şey bu alışmışım tek başıma ve içimden konuşmaya bazen gözünüzün içine bakıyorum ve söylemek istediğimi söylemiş gibi hissediyorum. kapalı bi kutu gibi bir delikten içeri bir şeyler sızdırıp böyle de kutuyu kırıp (burada kutu imgesi kafa’ya delalet etmektedir, kafayı kırdığımın artık farkındasınızdır) dökülüyorum. yazının sonuna doğru müdür dilaver deli galiba’ya bağlayacak gibiyim. siz beni anladınız, anladığınızı umuyorum, çok içerideyim bazen sesimi duyurmakta güçlük çekiyorum, beni duyun, yazılarımdan da olsa.
 
ilk gün ömer beni gezdire gezdire götürdü, nasıl gezdirdiyse ertesi gün başka başka mahallelerden kendi kendime otobüse binip çağdaş sanatları buldum ve kendimle gurur duydum. şimdi diyebilirsiniz ki bunda ne var. bunda şu var izmir’e taşındıktan 3 gün sonra ilk defa dışarı çıkıp o çıkışı akşam vaktine denk getirip otobüsü şaşırıp üst mahallelerden birinde inerek ağlaya ağlaya evimi bulduğum gerçeği ekseriyetle var. ondan dolayı çağdaş sanatlara girdiğim an beynimde alkış kıyamet koptu hayalde konfetiler gördüm sonra kendime geldim. büyük bi heyecanla seçin’e dedim ki burayı tek başıma buldum, seçin de bana dedi ki "yahu niye aramadın bizi" bunun hesabını sormadım sormayacağım canım arkadaşım, ne yani biz ağzımızın tadıyla bi "ankara’ya gittim tek başıma çağdaş sanatları buldum hahahaha" diyemeyecek miyiz? tamam hahaha diyemiycez belki ama bu kadının o haklı gururu yaşamaya ihtiyacı var! (şakalar komikler bi yana, seçin’i çok seviyorum iyi ki var!)
 
program sonrası kendime ayırdığım o gün, işte o gün misti. misler misiydi. ankara’da olduğumu o gün anladım ve aç aç tunalıdan inerken adil’e dönüp "tunalıda gezinirken bizde bi kahvaltının tutkusu???" dedim birbirimize bakıp gülmeye başladık. adil’i çok seviyorum, canımın bir kısmını ankara’da bıraktım. ve dünya kesinlikle çok küçük. sebebini açıklamayacağım ama ankara da çok küçük. garip tesadüfler bizi buluyor. burdan ankara edebiyatına kadar yolu var ama ben size anektodları vereyim. olgunlardan her temas iz bırakır’ı aldım manidar olsun diye ve sanat sokağı isimli kafeden nar aldım. ama bu aramızda kalıyor tabi ki. şşş. ankara’ya gitti narsız döndü dedirtmem ha! hem çalmış da sayılmam, birsürü vardı öyle kurutmuşlar benim gibi bence kafe sahibi de onları isteyen alsın isterdi. 
 
yıllardır sevemediğim ankara’yı bu sefer sevdim ben. gözüme bi güzel geldi öyle. gittiğim gün tek başıma karanfilde bi bankta oturdum. bir anketçiye yardım ettim. havaşa ayırdığım para dışında cebimdeki son parayı ney çalan çocuğun kutusuna attım. hususi olarak onu dinlemek için karşısındaki bankta oturuyo gibiydim çünkü. gül satan kızların saldırısına uğradım. kahve+fal ekibi belirdi eksenimde bakmadım. gitmeden önce kendime bir iyilik yapıp nasıl geldiysem o yoldan indim. yürüdüm yürüdüm. diyorum ya bu sefer sevdim diye, biraz daha kalsaydım keşke filan derken ben orda havaalanında bekliyorum. sen UÇAĞIM rötar yapsın mı... madem rötar yapacaksın haber versene yahu ben biraz daha kalsaydım keşke derken acaba 800 liraya bavul satıldığına şahit olduğum havaalanında mı olmak isterim yoksa kızılayda mı hadi biraz mantık yürütelim. neyse 1,5 saat daha soluduğum ankara’yı ardımda bıraktım da geldim.
 
son zamanlarda hayatımda iki büyük değişiklik var çok ilginçtir: rakıyı ve ankara’yı sevdim. 
 
bi şeyler oluyor ama çözemiyoruz. bak haftalardır susunca çok konuşuyorum kimse de bana demiyo ki sus artık. 
 
çünkü elbette notlarım var,
 
not: ankara güzel.
 
notierre: bu pek nota benzemedi.
 
notkarası: karadut enfes bir şey ve gül satan kızları kızdırmayın.
 
notsote: affedersin ama sıcak şarabın yanında kestane yedin mi hiç sen? enfes.
 
notumsu: aynı yaşta olmamıza rağmen anne-oğul ilişkisi geliştirdiğim canım oğlum adilcan’a ve güzel arkadaşım beyza’ya o güvenparklı gün için, beni ilk gece misafiri eden ömer’e, akabindeki iki gece evini açan aysu’ya ve tabi ki leyla&aslı’ya (yazarken bile ayırmıyorum), sonraki gece misafiri olduğum yasemin’e  ve elbette güzel dostum seçin’e gönülden teşekkürler. 

Etiketler:
İstihdam