11/08/2010 | Yazar: KAOS GL

Üç gündür mide bulantılarım var. Doktor -talcid forte- diye bir çiğneme hapı verdi. Naneli bir tablet.

Üç gündür mide bulantılarım var. Doktor -talcid forte- diye bir çiğneme hapı verdi. Naneli bir tablet. Nanesi sayesinde günlerdir sıkışan beynime oksijen gittiğini hissediyorum. Midem de biraz duruluyor denilebilir. Yemekten sonra almam gereken bu tablet için, insani fonksiyonlarımı idame ettirebileceğim şekilde küçük öğünlerle geçiriyorum günlerimi. Kusma hissimi derin nefes alarak bastırmaya çalışıyorum. Doktor, beyin sıkışmaları vücuda giden nefesi daralttığındaysa sakinleşmem için –desirel- diye bir hap yazdı. Beyin damarlarındaki rahatlamanın etkisiyle uyutuyor. Uyutmaktan da öte öyle bir uyuşturuyor ki. Kızaran ve şişen gözlerime ise bir ilaç veremedi. -Zaman- dedi. Bu semptomların arkasında sıkışan kalbimle ilgili olaraksa ben ağzımı açamadım zaten. Hasta mıyım diye çok soruyorum kendime üç gündür, neden bu kadar dağılıyorum diye. Sağlıklı insanlar bırakırlar mı kendilerini hiç bu kadar. Kafadan yemiş olmalıyım! Tüm bunların arasında ise aradığım cevabı buldum. Ben bir günahkarım! Ve Tanrı muhtemelen beni cezalandırıyor.
 
Murat Kapkıner’in Taraf’ta yazdığı yazıyı okuduğumda biraz utandım. Kendimden, hayatımdan, yaşam tarzımdan… Kendimle yüzleşirken utandım. Ben kendimi anlayamıyorken bu adam nasıl anlayabiliyor diye de kızdım. Ama yazıyı bitirdiğimde mide bulantılarım biraz azalmıştı. Çünkü ne olduğumu anlamış, bununla yüzleşmiştim. Onun sayesinde bu sabah çok daha iyi uyandım. Sadece şu konuda kafam karışıktı. Hasta mıydım, günahkar mı? Ya da hangisi daha ağırdı benim durumumda? Sonra bu sorunun anlamsızlığında zaman kaybetmek istemeden işe koyuldum.
 
Hilal Kaplan’ın yazısına baktım. Vakit’te çıkan yazılara baktım. Hasta mı günahkar mı olduğum konusunda hala kafamı netleştiremedim ama baya bir bilgilendim. Bu bilgili insanlara, benim gibi genç bir yetişkinin hayatını aydınlattıkları için çok teşekkür ediyorum. Derken, bir site buldum. Cem Keçe diye bir tıp büyüğünün. Türk olması da beni ayrıca gururlandırdı. Para denkleştirebilirsem haftasonuna tren bileti ayarlayıp bir görünmek istiyorum.
 
Aaa şimdi yazarken fark ettim de ne mide bulantısı ne beyin sıkışması ne göz kızarıklığı kaldı dünden beri, hatta şu an elimde kocaman bir sandviç tuttuğumun bile farkında değilim resmen. Kabul etmem lazım galiba, ben bir şaşkınım. Aşk aklımı başımdan almış aylardır… Ayyhh ne aşkı pardon. Ağız alışkanlığı. Sapkınlık, sapkınlık. Yok yok, günahkarlık. Ayhh neyse ne, bir gün içerisinde bu kadar alim okumak ağır geldi tabi, kafam karıştı birazcık.
 
Kapkıner ve Kaplan’ın eserlerini analiz ettiğimde kullandıkları metodolojiden faydalanarak şöyle bir sonuca vardım ki, iki türlü kafa karışıklığı vardı. 1) iyi huylu 2) kötü huylu. Ben yıllarca 2. tür olanı yaşamışım ve bunun ne yazık ki üzerimde “double effect” i olmuş: hem hasta hem günahkar oluvermişim.
 
İnsan haberi olmadan neler neler oluyor, hayret! Şu an yaşadığım ise kesinlikle 1. tür. Doğru sona giden yolda, bu kadar alimin görüşlerini anlamlandırma yaşadığım kıt akıllılık da denebilir. Gerçekten kendimi akıllı zannederdim, yıllarımı Boğaziçi’nde Marx, Foucault gibi adamları okuyup anladığımı zannederek geçirmiştim. Çok yanılmışım. Hiçbirini okurken bu kadar kafa karışıklığı, anlam kayması yaşamamıştım kendi içimde. Ama en güzeli şu ki Keçe’den, Kapkıner’den faydalandığım bilgilerin ışığında kendi hikayemi düşününce tıbbi bir araştırma projesinin dışında çok güzel bir sosyoloji araştırma malzemesi de olabilirim. Son üç gündür ne değersiz hissediyordum halbuki! İnsan kendine yabacılaşmasın vallahi, ne kötü düşüncelere dalabiliyor.
 
Bir rüyanın içerisinde yaşamışım yıllarca, mutlu olduğumu sanmışım. Bir kadını severek özgürleştiğimi sanmışım. Ne zavallı bir yanılsama! Ama kafamı karıştıran şu nokta ki o zaman sevgilimden ayrılınca neden bu kadar üzüldüm? Bu duygular gerçek olamazsa neden bu kadar yıprandım? İnsanın bir yerine bir şey olunca nasıl acı çekiyorsa öyle acı çekiyorum. Yaşadığım duygular gerçek değilse de gözyaşlarım gerçek, bunu nasıl inkar edeceğim? Mide bulantılarım? Galiba, hastalığın en son safhasındayım.
 
Kalbinizdeki bu beyaz yaprağı bana ayırdığınız için hepinize teşekkür ederim. Haftasonuna çıkarsam hangi safhada olduğumu size haber ederim. Yukarıdaki sorularıma cevaplarınız varsa da gabile’deki hesabımdan bana cevap verebilirsiniz.
 
Ayyy ne diyorum ben. Facebook’tan facebook’tan. Sanırım her geçen dakika hastalık tüm hücrelerime yayılıyor. İmdaaaattt! Alo 112!! Alo Taraf gazetesi (0216) 348 99 22! Alo Cem Abi 0 312 213 01 32!
Arayın, arayın siz de arayın!

Gizem Aksu
gzmaksu@gmail.com


Etiketler:
nefret